Türk hükümeti tarafından atılan son adımlar, Türkiye'nin demokratik ülkelerin kulübü olan NATO'yu Rusya ve Çin'den oluşan otoriter devletler çetesi için terk etmeye hazır olabileceğini düşündürmektedir.
İşte kanıtları:
Türkiye 2007 yılından başlayarak Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ, Şangay Beşlisi olarak da bilinir) Gözlemci Üyelik için üç başarısız girişimde bulundu. Rus ve Çin hükümetleri tarafından üç eski Sovyet Orta Asya Devleti'nin de (2001'de bir dördüncünün) katılımıyla kurulan İŞÖ, muazzam bir güvenlik ve olası bir petrol karteli yaratmak gibi isteklerine rağmen Batı'da çok az dikkat çekti. Dahası İŞÖ, NATO'dan demokrasiye, rezerv para birimi olarak ABD dolarını değiştirmeye kadar Batı modeline bir alternatif sunmaktadır. Bu üç başarısız girişimden sonra, Ankara 2011'de "Diyalog Ortağı" statüsü için başvurdu ve başvurusu Haziran 2012'de onaylandı.
Bir ay sonra, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Başkanı Vladimir Putin'e "Gelin, bizi [tam üye olarak] Şangay Beşlisi'ne kabul edin, biz de Avrupa Birliği hakkında yeniden düşünelim" dediği bildirildi. Erdoğan 25 Ocak'ta Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na üye olma çabalarının engellendiğine dikkat çekerek bu görüşünü yineledi: Erdoğan "75 milyon insanın başbakanı olarak" yaptığı açıklamada "İnsan alternatifler aramaya başlıyor. Bu yüzden Sayın Putin'e 'Bizi Şangay Beşlisinin içine alın, bunu yapın, biz AB'ye elveda diyelim' dedim. Bu geciktirmenin amacı nedir?" dedi. Erdoğan İŞÖ "çok daha iyi, [AB'den] çok daha güçlü ve üyeleri ile aynı değerleri paylaşıyoruz" diye de ekledi.
31 Ocak'ta Türk Dışişleri Bakanlığı "Gözlemci Üye" statüsüne geçme planlarını açıkladı. 3 Şubat'ta "Alternatifler aramaya başlayacağız" diyen Erdoğan daha önceki düşüncesini bir kez daha yineledi ve Avrupa'nın İslam korkusunu küçümserken Şangay grubunun "demokratikleşme sürecine" övgüler yağdırdı. 4 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu beyana ters düşen bir açıklama yaparak "İŞÖ AB'ye bir alternatif değildir. ... Türkiye AB kriterlerini benimsemek ve uygulamak istemektedir" dedi.
Bütün bunlar ne anlama gelmekte?
İŞÖ blöfü önemli engellerle karşı karşıya: Eğer Ankara Başar Esad'ı devirme çabalarına öncülük ederse, İŞÖ kuşatma altındaki Suriye liderini kararlılıkla desteklemektedir. Ülkeyi Suriye'nin Rus yapımı roketlerinden koruyacak Patriot füzelerini kullanacak NATO kuvvetleri Türkiye'ye daha yeni ayak bastı. Daha da önemlisi, 6 İŞÖ ülkesi de Erdoğan'ın benimsediği İslamcılığa şiddetle karşı çıkmaktalar. Belki de bu nedenle, Erdoğan İŞÖ üyeliğini AB'ye baskı yapmak ya da yandaşlarına sembolik bir söylem sunmak için gündeme getirdi.
Her ikisi de mümkün. Ancak, üç nedenden dolayı yarım yıl uzunluğundaki bu flörtü ciddiye almaktayım. İlki, Erdoğan dolambaçsız konuşma konusunda ciddi bir sicile sahip. Tanınmış köşe yazarlarından Sedat Ergin Erdoğan'ın 25 Ocak açıklamasını "bugüne kadarki en önemli dış politika beyanlarından" biri olarak nitelendiriyor.
İkincisi, Türk köşe yazarı Kadri Gürsel'in belirttiği gibi "AB kriterleri Türkiye için demokrasi, insan hakları, sendikal haklar, azınlık hakları, cinsiyet eşitliği, eşit gelir dağılımı, katılımcılık ve çoğulculuk talep ediyor." Avrupa Birliği'nin aksine Şangay üyeleri Erdoğan'a liberalleşmesi için baskı yapmayacaklar, tam aksine Erdoğan'ın çok sayıda Türk'ün korktuğu diktatörce eğilimlerini teşvik edeceklerdir.
Üçüncü olarak, İŞÖ, Erdoğan'ın Batı'ya meydan okuyan ve ona karşı bir alternatifin hayalini kuran İslamcı dürtülerine uygundur. Rusça ve Çincenin resmi dil olarak kabul edildiği İŞÖ, son derece Batı karşıtı bir DNA'ya sahiptir ve toplantılardaki Batı karşıtı hezeyanlar tüyleri diken diken etmektedir. Örneğin, 2011 yılında İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın gruptaki konuşması sırasında ileri sürdüğü ABD hükümetinin içerde planlanan 9/11'i "Afganistan ve Irak'ı işgal etmek ve milyonlarca insanın yaralamak ve öldürmek" için bahane olarak kullandığına dair komplo teorisine hiç kimse sesini çıkarmadı. Grubun destekçileri, Mısırlı analist Galal Nassar'ın İŞÖ'nün "uluslararası mücadeleyi kendi lehine çevirme şansını elde edeceği" umudunu tekrarlamaktadırlar. Diğer taraftan, bir Japon yetkilisinin işaret ettiği gibi, "İŞÖ ABD ittifakına rakip bir blok haline geliyor. Bizim değerlerimizi paylaşmıyor."
Türkiye'nin Şangay Beşlisine katılmaya yönelik, 2010'da gerçekleştirilen daha önce örneğine rastlanmamış Türk-Çin hava tatbikatı ile sembolize olan adımları, dikkati Ankara'nın Kuzey Atlantik Paktı Örgütü'ne olan ikircikli üyeliğine çekmektedir. Bu gerçek göz önüne alındığında, Erdoğan'ın Türkiye'si artık Batının güvenilir bir dostu, ortağı değil, daha çok bünyesindeki bir leke, bir yara gibidir. NATO'dan atılmasa bile üyeliği askıya alınmalıdır.