İsrail'in eski başbakanı Naftali Bennett haklı olarak Gazze'deki olayların ülkesini "cüzzamlı devlet" haline getirdiğini tespitinde bulunuyor. Bu sert değerlendirme, İsrail'in kısa bir süre önce İran'ın askeri kapasitesini düşürmek için yürüttüğü olağanüstü kampanyayla uluslararası hayranlık kazanmasından sadece birkaç hafta sonra geldi.
İsrail'in itibarının bu kadar hızlı bir şekilde çökmesine ne sebep oldu? İsrail hükümetinin iki önemli gerçeği göz ardı etmesi. Geç kalınmış olsa da bu gerçekleri dikkate alıp rotasını yeniden ayarlamaya giderse, İsrail'in itibarının yeniden kazanma süreci başlayabilir.
I. İsrail'in Yüksek Profili
İlk göz ardı edilen önemli gerçek: İsrail, dünya çapında orantısız ve benzersiz bir bir ilgi görüyor. 0n milyon nüfusa sahip benzer ülkelerle karşılaştırıldığında, bu durum daha da belirgin hale geliyor. Neredeyse herkes Kudüs ve Benjamin Netanyahu'yu bilir; peki Azerbaycan, Papua Yeni Gine, Sierra Leone, Tacikistan veya Togo'nun başkentlerini veya başbakanlarını kim sayabilir? Neredeyse herkes Filistin-İsrail çatışması hakkında bir görüşe sahiptir, ancak Dağlık Karabağ, Özgür Papua Hareketi, Sierra Leone İç Savaşı, Tacikistan-Kırgızistan sınır çatışmaları veya Faure Gnassingbe'nin istifası çağrıları hakkında bilgili görüşleri olan var mı? Sadece bu tür sorular sormak bile İsrail'in olağanüstü yüksek profilini kanıtlamaktadır.
1948'deki kuruluşundan bu yana, bu profil Yahudi devletine yönelik aşırı düzeyde hem eleştiri hem de destek yaratmıştır. Olumsuz tarafta, ben kırk yıl önce medyadaki yoğun ilginin İsrail'in "imkânsız ahlaki standartlara tabi tutulmasına" nasıl yol açtığını göstermiştim. Dışarıdan bakan gözlemciler için, "İsrail o kadar büyük, düşmanları ise o kadar küçük ki, İsrail onlara veya diğer devletlere göre değil, soyut ideallere göre yargılanıyor. Dünyanın geri kalanı, içinde bulunduğu zaman ve mekân bağlamında değerlendirilirken, İsrail izole bir şekilde değerlendiriliyor." Özellikle, "İsrail'in askeri eylemleri, düşmanlarının eylemleri dikkate alınmadan yargılanıyor." Bu analiz, bugün Gazze için de geçerlidir.
Elbette bu aynı tanınmışlık bazı avantajlar da getiriyor. Örneğin, 7 Ekim olaylarının ardından ABD Senatosu, 100'e karşı 0 oy ile "İsrail'e yardım etmeye hazır olduğunu" ilan etti. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olan Mike Johnson göreve başlarken, "Kısa bir süre sonra bu meclise sunacağım ilk yasa tasarısı, değerli dostumuz İsrail'i desteklemeye yönelik olacak" dedi. "Hamas ve diğer teröristlerce başlatılan barbarca savaşa karşı kendini savunan İsrail'in yanında durmak" başlıklı tasarısı 412'ye karşı 10 oyla kabul edildi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Suriye ve Myanmar'da sivillere karşı işlenen benzer zulümlerin, Amerika'nın benzer bir desteğini bulamadığına işaret etmeye gerek bile yok.
İyisiyle kötüsüyle İsrail can bir fanusta yaşıyor hem abartılı destek hem de karalamalarla mücadele ediyor. Akıllı liderler bu kısıtlamalar içinde hareket eder. David Ben-Gurion, nefret ettiği diplomatik planları Arap devletlerinin reddedeceğini hesaplayarak kabul etti ve. İshak Rabin, Bill Clinton ile öyle güçlü bir dostluk kurdu ki, ABD başkanı "adamı gerçekten sevdiğini" açıkladı. Aptal olanlar ise—örneğin Lübnan'a bodoslama dalan Menachem Begin gibi—bu gerçeği görmezden gelmenin bedelini ağır öder.
II. Filistinliler Küresel Öncelik
Kudüs'ün göz ardı ettiği diğer bir gerçek, İsrail'e (ve dolayısıyla tüm Yahudilere) yönelik öfkenin kaynağıyla ilgilidir. Dış dünya, İsrail'in iç meselelerine – yargı reformu, lor peynirinin fiyatı, Harediler için zorunlu askerlik veya Müslüman vatandaşlar arasında yaygın olan suç salgını gibi – pek ilgi göstermez. Aynı şekilde, İsrail'in Çin veya Mısır ile ilişkileri, İran'ın nükleer altyapısına saldırısı, hatta kendi nükleer silahları bile dış ilişkiler de neredeyse tamamen görmezden geliniyor. Küresel kamuoyu çok dar ve spesifik bir konuya odaklanıyor: Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'te yaşayan yaklaşık üç buçuk milyon kişinin durumu.
Başka bir deyişle, Filistinliler İsrail'in uluslararası sıkıntılarının neredeyse tamamını yaratmaktadır. Onların yaşadığı her zorluk ya da aşağılanma için İsrail suçlanır. İsrail'in on yıllar önce Batı Şeria'daki Filistinlilerin yüzde 90'ının yaşadığı bölgelerden ve Gazze'nin her metresinden çekilmiş olması, bu bölgelerdeki kontrolünü ve sorumluluğunu sona erdirmiş olması fark etmez. Eleştirmenler hâlâ Gazze'den İsrail'i sorumlu tutmaktadır; Hamas'ın baskısını da, İsrail'in yaptığı büyük ölçekli yardım malzemesi sevkiyatlarını da görmezden gelirler. 7 Ekim öncesinde İnsan Hakları İzleme Örgütü, Gazze'yi İsrail tarafından yönetilen "açık hava hapishanesi" olarak tanımlıyordu. Batılı akademisyenler daha da ileri giderek bölgeye "toplama kampı" olarak adlandırdılar.
Böylece, ustaca pazarlama, küçük ve zayıf bir nüfusun mağduriyet algısını, insanlığın en önemli insan hakları sorunu haline getirdi ve bu mesele Kamerun, Sudan ve Etiyopya gibi çok daha büyük ve daha acı verici çatışmalardan bile çok daha fazla ilgi gördü.
Filistinlilere yönelik bu yaklaşım, Hamas'ın askeri olarak kaybedeceğini bildiği halde İsrail'e karşı neden şiddete başvurduğunu açıklamaktadır: Çünkü Hamas bu tür çatışmaların küresel statüsünü daha artıracağını biliyor. Akademisyenler onların davasını savunuyor, öğrenciler kampüslerde kamp kuruyor, bürokratlar para gönderiyor, siyasetçiler aşırılıklarını yüceltiyor. Özetle, Hamas İsraillilere ne kadar çok saldırırsa, İsrail'e karşı da o kadar öfke uyandırıyor.
İsrail'in Hataları
Bu iki uluslararası saplantı – Yahudiler haber, Filistinliler kurban olarak – Kudüs'ün Gazzelilerle ilişkilerinin bağlamını belirliyor. 7 Ekim'deki korkunç olaylar, Kongre oylamalarında görüldüğü gibi İsrail'e, kamuoyunu görüşünü kullanarak Hamas'ı yok etmek için elverişli fırsatı sundu. Uluslararası önyargıları dikkate alan, net bir sonuca sahip akıllı bir askeri operasyon bunu başarabilirdi.
Bunun yerine, yirmi iki aylık savaş, Kudüs'ün bir dizi hatasını ortaya çıkardı. Önde gelen isimler sorumsuzca intikam almaktan bahsettiler, ordu ilk etapta plan yapmadı, sonra planları aceleyle hazırladı ve keyfi bir şekilde değiştirdi. En kötüsü de iki çelişkili savaş hedefi vardı: Hamas'ı yok etmek ve aynı Hamas ile müzakereler yoluyla rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak. İsrailli askeri analist Yoav Limor , çatışmayı değerlendirirken, "İsrail Gazze savaşında yolunu kaybetti. Net bir yönü yok ve bu nedenle, rehinelerin geri getirilmesi ve terör örgütü Hamas'ın yenilgiye uğratılması gibi iki açıklanan hedefe ulaşma şansı da yok" diyor.
İç güç mücadelelerine odaklanan ve dış dünyanın bu iki takıntısına kayıtsız kalan Kudüs, Gazze'deki yaygın olarak duyurulan aşağılama ve açlık sahnelerinin yabancı kamuoyunu nasıl öfkelendirdiğini neredeyse hiç dikkate almadı. Neredeyse her taraftan gelen baskı, sonunda Kudüs'ü yardım malzemeleri taşıyan kamyonlar göndermeye zorladı, ancak İsrail'e düşmanca haberler basında hâkim olmaya devam ettiği için bu yardımlar neredeyse hiç dikkat çekmedi. Halkla ilişkiler felaketinin boyutunu anlamak için, 9 Ağustos tarihli Times of Israel haber bülteninden bazı manşetlere göz atalım:
- Büyük bir değişiklikle Almanya, Gazze Şehri'ni ele geçirme planı nedeniyle İsrail'e silah ihracatını askıya aldı.
- Witkoff Gazze'nin ele geçirilmesini durdurmak için yapılan çabalar sürerken Katar Başbakanı ile kapsamlı bir anlaşma için görüşeceğini söyledi.
- Yaklaşık 20 Arap ve Müslüman ülke, İsrail'in Gazze'yi ele geçirme planlarını "tehlikeli bir tırmanış" olarak nitelendirdi.
- Netanyahu'nun ulusal güvenlik danışmanı Gazze Şehri'ni ele geçirme planına karşı çıktı.
- Binlerce kişi, rehineleri "feda eden" Gazze planı nedeniyle grev çağrısı yapan rehine annesinin çağrısına uyarak protesto gösterisi düzenlemeye hazırlanıyor
- İsrail'in Gazze Şehri'ni ele geçirme planlarına dünya çapında tepkiler artıyor; BM Güvenlik Konseyi toplanacak.
- İsrail savaş suçu işliyor – ve hukukçuları sessiz kalıyor
Son manşet – yirmi İsrailli uluslararası hukuk profesörünün başbakana yazdığı mektuba ilişkin – belki de en suçlayıcı olanıdır. Sorumlu İsrailliler hükümetlerine karşı savaş suçu suçlamalarıyla itham ediyorsa işler çok kötü bir hal almıştır.
Yakın zamandaki İsrail politikaları, aralıksız kötü haberlere yol açtı: düşen anket sonuçları, silah sevkiyatlarının durdurulması, kültürel ve akademik boykotlar, "Filistin"in yeni diplomatik destekler kazanması (Avustralya, Fransa ve diğerleri), seyahat eden İsraillilerin saldırıya uğraması ve artan antisemitizm. Varoluşsal düşmanları olan küçük bir ülke olarak İsrail, dış desteğin çökmesini kaldıramaz. Tarihi boyutlarda bir felaket yaşanıyor olabilir ve bu felaket İsrail ve Yahudilere yıllarca, belki de on yıllarca zarar verebilir.
Çözüm: Gecikmiş Zafer
Israel Victory (2024) adlı kitabın yazarı olarak, İsrail başbakanının 7 Ekim'den sonra Hamas'a karşı hedefini yüzlerce kez dile getirmesine çok sevindim: "mutlak zafer", "açık zafer", "tam zafer", "kesin zafer", "tam zafer" ve "topyekûn zafer". Benzer bir ruhla, İsrail'in Hamas ile rehineler için müzakere etmesine karşı çıktım ve bunun yerine bu örgütün yok edilmesine odaklanılmasını savundum.
Ancak şimdi, anlık zafer peşinde koşmanın başarısız olduğunu kabul ediyorum. Bu süreç çok uzun sürdü, çok fazla yıkıma neden oldu ve İsrail'i krize sürükledi. Doğru, Hamas askerî açıdan eski gücünün gölgesinden ibaret ve Arap Birliği tarafından kınandı, ancak yine de Gazze halkını domine etmeye devam ediyor ve gölgelerden saldırma kapasitesini koruyor. Savaşın devam etmesi bu durumu değiştirmeyecek, sadece sivilleri daha da yoksullaştıracak ve acı çekmelerine neden olacak ve insani bir çöküşün olasılığı artacaktır. Ayrıca, İsrail'in Gazze Şeridi'ni tamamen ele geçirmesi, büyük bir ekonomik yük getirecektir.
Bu nedenle, ağır bir yürekle de zaferin ertelenmesini savunuyorum. İsrail'in 7 Ekim'den sonra Gazze'de başlattığı harekât, Hamas'ı ortadan kaldırmak amacıyla başlamış olsa da artık kendi itibarını kurtarmak misyonuna dönüştü. Politikaya dönüştürüldüğünde bu, İsrail'in tüm rehinelerin serbest bırakılması için müzakere etmesi, kendi sponsorluğunda Hamas'a karşı direnen, vergi toplayan, hizmet sunan ve kanunları uygulayan Gazzeli kadrolardan oluşan yeni bir polis gücü ve idare kurması ve Hamas'ın bir sonraki saldırısına hazırlık yapması anlamına geliyor – ki, bu Hamas, cihatçıların ezilmesini yeniden meşrulaştıracaktır.
İsrail, Hamas'ın ortadan kaldırılmasını erteleyip önce rehabilitasyonuna odaklanmalıdır. Ancak Hamas kazanmış değil, sadece hayatta kalmış ve gelecekte yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. İsrail'in zaferi ertelenmiştir, terk edilmemiştir. Önce itibarın kurtarılması, sonra zafer.
Orta Doğu Forumu'nun kurucusu Daniel Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes), İsrail'in Zaferi: Siyonistler Nasıl Kabul Görüyor ve Filistinliler Nasıl Kurtuluyor (Wicked Son) kitabının yazarıdır.