Zamanlamaları ve tonlamaları birbirinden farklı iki önemli Fransız romanı gelecekte Fransa'da etkili olacak iki görüşü tasvir ediyor. Bu kitaplar sadece okunması gereken iyi kitaplar değiller (ikisi de İngilizceye çevrildiler) iki kitap da ülkenin göçmen ve kültürel değişim krizleri hakkındaki düşünceleri dürtüyorlar.
Jean Raspail (1925-) Hint yarımadasından sal ve kayıklarla yola çıkıp Fransa'nın güneyine doğru yavaş ama durdurulamaz şekilde ilerleyen ırkçı bir istilanın hayalini kuruyor. Le Camp des Saints (The Camp of the Saints/Azizler Kampı, 1973) isimli bu kitapta yazar, sürü (bu kelime tam 34 kez kullanılmış) "halihazırda kabarık sayıdaki kalabalıklara katılmak için gelmeye devam ediyor" iken çaresiz ve panik içindeki Fransızların reaksiyonunu anlatıyor.
Kitap, beyaz olmayan Fransız vatandaşlarını "küçük bir azınlık olarak kalma şartıyla" kabul eden, "aksi takdirde Fransa artık eski Fransa olmayacaktır. En nihayetinde, hepimiz temelde beyaz ırk Avrupa halkıyız" diyen, savaş sonrası Fransa'nın nüfuzlu siyasetçilerinden Charles de Gaulle tarafından dile getirilen korkular ile uyumlu, beyaz ırk ve Avrupalı yaşam hakkında baştan aşağı endişe verici bir fantezi.
Azizler Kampı ayrıca Fransız düşünürü Renaud Camus tarafından oluşturulan ve "ülkemiz tarihi halklarının çoğunlukla Avrupalı olmayan göçmen halklar ile" hızla yer değiştireceğini savlayan" "Büyük Yer Değiştirme (Le Grand Remplacement) düşüncesini de öngörür. Tahminen bu aynı korku—göçmenlerin yerli Fransız halkını bir kenara itip ülkeyi ele geçirmeleri—şu anda anketlerde oyları yüzde 30'a yaklaşan ve giderek de artan Ulusal Cephe Partisi'ne ilham kaynağı oluyor.
Michel Houellebecq (1956-) Soumission (Teslimiyet), 2015) isimli kitabında bir ülkenin (Fransa) değil, bir bireyin (François) hikayesini anlatır. François, yorgun, oldukça çökmüş Fransız edebiyatındaki dekadan hareket konusunda uzman bir profesördür. Ailesi, arkadaşları ve hırsı yoktur; sadece 40'lı yaşlarının ortalarında olmasına rağmen yaşama arzusu eve yemek ısmarlamanın yarattığı bıkkınlık ve birbirinin yerine geçen seks partneri kafilesinden dolayı erozyona uğrar.
2022 yılında görünürde ılımlı bir Müslüman siyasetçi beklenmedik bir şekilde Fransız cumhurbaşkanı olduğunda bunu hızla Fransızların yaşamında gerçekleşen pek çok köklü değişiklik takip eder. Hikayenin gidişindeki sürpriz bir sapma ile meşum bir şekilde başlayan (benzin istasyonunda bir ceset) şey tehlikesiz bir duruma (lezzetli bir Ortadoğu yemeği) dönüşür. İyi ücretli ve tatmin edici bir iş ve birden fazla güzel ve kapalı giyimli öğrenci ile evlenme imkanı ile cezp edilen François kolayca eski yaşantısından vazgeçip onu lüks, egzotiklik ve pederşahilik ile ödüllendiren İslam dinini kabul eder.
1973 yılında yayınlanan roman İslam veya Müslümanlıktan hiç bahsetmese de, 2015'teki benzeri—kitabın ismiyle başlayarak her iki konu üzerinde de duruyor: Arapça'da İslam "teslimiyet" anlamına geliyor. İlk kitap ırk üzerine odaklanırken, ikincisi ırkı neredeyse söz konusu etmez, (François'in en beğendiği fahişe Kuzey Afrika'dan). Birinde kontrol şeytanca, diğerinde tatlılıkla ele alınır. Daha önce yayınlanan kitap eğlence kisvesi altında bir kıyamet politikasını, sonra yayınlanan ise edebiyatı ve Avrupa'nın iradesini kaybetmesini İslam'a veya Müslümanlara kindar bir tavır göstermeden edebi ve alaycı bir şekilde ele alır. Bir tanesi saldırganlığı diğeri ise teselliyi gösterir.
Bu romanlar savaş sonrası iki önemli çelişkili ters akımı resmediyorlar: uzak ve yoksul haklar, özellikle Müslümanlar için zengin ve özgür Avrupa'yı ayartma; zayıf düşmüş Hıristiyanlık sonrası Avrupa için is güçlü İslam ayartma. Her iki yönden de Avrupa—büyük bir kara parçası olarak dünyanın yüzde 7'sini oluşturuyor ama 1450-1950 arasında beş yüzyıl boyunca hakimiyet süren bir bölge—geleneklerini, kültürünü, örf ve adetlerini kaybetmeye katlanıyor ve Kuzey Afrika'nın sadece bir uzantısı hatta bağımlı bölgesi haline geliyor.
Bu romanlar, yıllar önce ifade edilen bu korkutucu endişelerin (kızgın, öfkeli siyahi insanlar kitlesi) tanıdık ve hatta zararsız (Orta Doğu üniversiteleri çok daha yüksek maaş ödüyorlar) hale geldiğini ifade ediyorlar. Panik zamanının geçtiğini, yerine ağırbaşlı bir kapitülasyon zamanının geldiğini öneriyorlar.
Azizler Kampı ilk yayınlandığında sağ kanatın dikkatini çekti ama her iki kitapta bugün çok daha yaygın olan endişeleri ele alıyor. 2011 yılında yeniden yayınlanan Azizler Kampı Fransa'da çok satan eserler listesinin tepesine fırladı ve dört sene sonra Teslimiyet de eş zamanlı olarak Fransa, İtalya ve Almanya'da en çok satan 1. kitap oldu.
Bu iki kitap arasında 42 sene var; bir 42 yıl daha atlanırsa 2057 yılında yayınlanacak fütüristtik bir roman ne gibi bir hikaye anlatabilir? Oriana Fallaci, Bat Ye'or ve Mark Steyn gibi düşünürler İslam'ın zaferini varsayan ve Fransa'da kalan az sayıdaki Hıristiyan'ın kovalanmasını anlatan bir hikaye bekleyeceklerdir. Ancak ben bunun tamamıyla tersini öngörüyorum: Camus'nün büyük yer değiştirme düşüncesini başarısız olacağını varsayan ve Müslümanların şiddetli bir şekilde baskılandığını hayal eden, ön oluşumcu bir Fransız savununun eşlik edeceği (Claire Berlinski'nin kelimeleriyle) "Avrupa tarihinin sisleri arasından sıyrılmış" bir sunum.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2016 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.