Victor Orbán'ın Pazar günü Macaristan parlamentosunda oy çoğunluğu ile 199 sandalyeden 134'ünü alarak elde ettiği seçim zaferi kendisinin nitelikli çoğunluk olarak iktidar etme ihtimalini fazlalaştırıyor ve özellikle Orta Doğu'dan gelen yasa dışı göçmenleri dışlamaya yönelik sert politikasını destekliyor. Başarısı bir baştan bir başa Avrupa'da ve Avusturalya'da var olan yeni bir realitenin varlığını gösteriyor: siyasi arenada rahatsızlık yaratan ve ateşli tartışmalar başlatan yeni özgün bir parti ortaya çıktı.
Bu fenomenin örnekleri arasında Visegrád grubunun diğer üç üyesinin (Polonya, Çekya ve Slovakya) yanısıra Avusturya'nın dört aylık hükümeti yer alıyor. Hollanda'nın Özgürlük Partisi'nin lideri Geert Wilders Batı Avrupa'nın Visegrád grubunun peşinden gideceğini öngörüyor: "Doğu Avrupa'nın bir kısmında İslamlaştırma ve kitlesel göç karşıtı partiler halk desteğinde bir artış görüyorlar. Direniş aynı şekilde Batı'da da büyüyor."
Fransa'da Ulusal Cephe geçen yılın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en güçlü ikinci parti olarak ortaya çıktı. Cory Bernardi'nin Muhafazakarları ile Pauine Hanson'un Bir Millet partileri Avusturalya siyasetinde iz bırakırken İtalya'da karışık bir durum Orbán benzeri bir hükümete yol açtı. Gerçekten de, birbirine benzer düşüncelere sahip partiler yirmiye yakın ülkede hızla önemli bir güç haline geldiler.
İlk sorun genel olarak bunları nasıl adlandırmamız gerektiği. Medya tembellik ederek bu partilerin hepsini özellikle de ekonomik ve sosyal politikalarındaki solcu elementleri göz ardı ederek aşırı sağ olarak gruplandırıyor. Ne silahlanma çağrısı yaptıkları ne de komşularının topraklarında hak ettikleri için bunları milliyetçi olarak tanımlamak da yanlış. Asi Fransa gibi pek çok popülist parti neredeyse aksi yönde politikalar izlediğinden Popülist terimi meselenin ne demek istediğini kaçırıyor.
En iyisi temel ortak unsurlarına odaklanmak: göçmenlerin özellikle Müslüman göçmenlerin kitlesel akınını reddetme. Ayrıca Müslüman olmayan özellikle Afrika'dan gelen göçmenler de gerginliklere neden oluyorlar ama Batı medeniyetini tamamıyla radikal bir yaşam biçimi ile değiştiren İslamcı program sadece Müslümanlar arasında bulunuyor. Farklı bir şekilde söylemek gerekirse, bu partiler Hıristiyan yanlısı, Avrupa yanlısı ve Batı yanlısı bir bakış açısına sahip gelenekçi partilerdir; medeniyetçilerdir. (Bu tanımın aynı zamanda geleneksel Batı medeniyetini küçümseyen Yunanistan'ın neo-Nazi Altın Şafak gibi partilerini hariç tutma gibi bir yararı da var.)
Aydınlanmacı düşünce genellikle medeniyetçi partilere sırtlarında geçmişten pek çok yük getirmeleri nedeni ile korkuyla tepki veriyor. Bazılarının şüpheli bir geçmişleri var. Kadrolarını başta siyasi olarak öfkeli acemiler olmak üzere, korkutucu sayıda Yahudi ve Müslüman karşıtı aşırıcılık yanlıları, Nazi özlemcileri, güce tapan kaçıklar, ekonomik eksantrikler, tarihi revizyonistler ve komplo teorisyenleri oluşturuyor. Bazıları demokratik olmayan Avrupa Birliği ve Amerika karşıtı bakış açıları öneriyorlar. Pek çoğu—özellikle Orbán—Rus diktatörü Vladimir Putin ile ilgili yumuşak bir ilişkiye sahipler.
Ancak medeniyetçi partiler siyasi alana bazı kritik faydalar da getiriyorlar: eğer Batı tarihi formu ile ayakta kalmak istiyorsa gerçekçilik, cesaret, azim ve medeni eleştiri gerekiyor. Bu nedenle, pek çok dost ve müttefikin aksine ben medeniyetçi partilerin pek çoğu ile çalışılmasını, reddetme ve ötekileştirmeden ziyade bu partilerle kritik bir işbirliğini savunuyorum.
Bu kararı tetikleyen dört neden var: İlki medeniyetçi partiler İslamcılardan daha az tehlike arz ediyorlar. Gelenekçi ve savunmacılar. Şiddet içermiyorlar, anayasal düzeni devirmeye çalışmıyorlar. Hataları düzeltilebilir. Muhtemelen, göçe izin veren ve İslamcı zorluklardan kaçan düzen partilerinden bile daha az tehlikeliler.
İkincisi, siyasi gerçeklere yanıt veriyorlar. İktidarın cazibesi bazı medeniyetçi partileri olgunlaşmaya ve ılımlı olmaya telkin etti; örneğin Fransa'da Ulusal Cephe'nin kurucusu ısrarlı Yahudi düşmanlığından dolayı kendi kızı tarafından kendi partisinden ihraç edildi. Bu tür bir evrim kişisel kavgalara, parti içi bölünmelere ve başka dramlara neden oluyor; ne kadar kaba olsa da bu tür büyüme süreci yapıcı bir role sahip. Yönetim deneyimi kazandıkça bu partiler daha da evrimleşecek ve olgunlaşacaklar.
Üçüncüsü, medeniyetçilik üzerine odaklanan partiler kısa ömürlü diye görmezden gelinemezler. Hızla ortaya çıktılar ve büyüyen bir düşünce özgürlüğünü temsil ettiklerinden popülerlikleri giderek artıyor. Dur durak dinlemeden güce yaklaştıkça hakaret edilip ötekileştirilmekten ziyade bu partilerle ilişki kurmak ve bunları ılımlılaştırmak daha iyidir.
Son olarak ve en önemlisi, medeniyetçi partiler meselelerini ön plana çıkarmada hayatı bir role sahipler: onlarsız diğer partiler genellikle göç ve İslamcı zorlukları görmezden geliyorlar. Muhafazakar partiler iş dünyasındaki büyük destekçileri ucuz iş gücünden fayda sağladığı için bu meseleleri göz ardı etme eğilimindeler. Solcu partiler ise çoğu zaman göçü teşvik ediyor ve İslamcılığı arka plana atıyorlar.
Kültürel olarak saldırgan ve suç teşkil eden şiddet yanlısı İslamcılık biçimleri ile mücadele etmede savsak olan iki Avrupa ülkesi İngiltere ve İsveç'in aksine medeniyetçi partilerin rolünü takdir etmek gerekiyor. Böyle bir partinin yokluğundan dolayı bu meseleler İngiltere'de ele alınmıyorlar: göç ve neredeyse İslamcı akın süreci engellenmiyor. Başbakanlar harika analizler sağlayabilirler ancak sözleri pratik sonuçlar sunamıyor ve çocukları seks amaçlı yetiştiren çeteler gibi sorunları ele almıyor.
Aksine, İsveç'in medeniyetçi partisi İsveç Demokratları 1998'den bu yana her dört yılda bir oylarını ikiye katladığından dolayı, ülkenin siyasetini ülkenin sağ ve sol kanatlarının kendisine karşı ittifak yapması noktasına kadar kökten bir şekilde değiştirdi. Bu manevra bu partiyi iktidardan başarılı bir şekilde dışlarken bazı politika değişiklikleri gerçekleşti ve özellikle muhafazakar bir parti olarak Ilımlılar açısından şimdiye dek kabul edilemez olan İsveç Demokratları ile işbirliği düşüncesini gündeme getirdi.
Bu başka bir çıkarıma da işaret ediyor: genişleyen medeniyetçi partilerin varlığı sağ ve soldaki düzen partilerine baskı yapıyor. Seçmenlerini medeniyetçi partiye kaptırmaktan korkan muhafazakar partiler kendilerine veren desteği sürdürmek için politikalar adapte ediyorlar. Fransa'da Cumhuriyetçi Parti önce François Fillon'un ve şimdi de halefi Laurent Wauquiez'in yönetimi altında keskin bir şekilde bu yönde hareket etti. Almanya'nın Özgür Demokratik Partisi aynı nedenle "Jamaika" müzakerelerinden çekildi. Angela Merkel hala Almanya şansölyesi olabilir ama içişleri bakanı Horst Seehofer medeniyetçi politikalara başvurmak için elinden gelenin en iyisini yapıyor.
Sol partiler kaybettikleri seçmenleri, özellikle ekonomik ve kültürel olarak ön saflarda yer alma eğiliminde olan işçileri dikkate almaya başladılar. Danimarka Sosyal Demokratları bu konuda liderleri Mette Frederiksen'in "Danimarka'ya gelebilecek Batılı olmayan yabancıların sayısına bir tavan tanımlamayı istiyoruz" demesi ve detaylı ama kaba bir plan sunmasıyla yolu açtı. Parti Avrupa'nın dışında karşılama merkezleri oluşturacaktı.
Bu partilerin pek çok kusurları olduğunu kabul ediyorum ama göç ve İslamcılığa odaklanan partiler Avrupa için Kuzey Afrika'nın bir uzantısı olmak değil, yarattığı Batı medeniyetinin bir parçası olarak kalması açısından vazgeçilmezdir. Artan göç ve İslamcı meseleler bu partilerin eksikliklerini telafi ediyor. Bu değerlendirme benim medeniyetçi partilerden dehşete kapılarak sakınma yerine onlarla işbirliğinin teşvik etmeme neden oluyor. Benim deneyimlerime göre tartışmaya ve öğrenmeye açıklar, ayrıca öğretecekleri bir şeyleri de var. Örneğin İngiltere İçin oluşumundan Anne Marie Waters İslami hukuk ya da Şeriat üzerinde karmaşık sorunlara yeni bir netlik getirerek odaklanıyor.
Viktor Orbán'a dönersek: demokratik bir lider olarak ciddi kusurları olmasına ve Putin ile işbirliği yapmasına rağmen, elde ettiği seçim başarısı özellikle 2015-2016 akınlarının ardından Macaristan'da göç ve İslamlaşma konusunda gerçek ve meşru bir endişe olduğuna işaret ediyor. Orbán öncülük ediyor ama diğerleri de çok geride değiller. Yirmi yıl içinde, medeniyetçi partilerin büyük olasılıkla hükümette daha yaygın olacağını tahmin ediyorum; önemsiz olmayan başka bir konuda politikalarının muhafazakar ve solcu rakiplerini etkileyecek olması. Bu hareketi görmezden gelmeye veya dışlamaya çalışmak akılsızlık olur; onu kıvamına getirmek, eğitmek ve ondan öğrenmek çok daha iyi olur.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2018 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.