Sorun
Hellen Diller Aile Fonu 1999 yılında iyi niyet ve cömertlik heyecanı ile Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nin Yahudi Araştırmaları programına her yıl bir İsrailli profesörü misafir etmesi için 5 milyon dolar bağışta bulundu. Amaç kısmen üniversiteye nüfuz eden İsrail karşıtı hakaretleri dengelemekti. Diller'ın kendisinin ifadesiyle "Bunu ya da şunu protesto etmekle birlikte, orada gerçekten güçlü bir Yahudi araştırmaları programımızın olması gerekiyor. Umarım misafir bir profesörün olması aydınlatıcı olacaktır." Adli komite misafir akademisyenlerin siyasi inançlarının dikkate alınmayacağına söz verirken Diller de komiteye olan güvenini belirtti.
Ancak Helen Diller Ailesi Yahudi Araştırmaları Programı başından itibaren ters gitti. Üniversite fonları "İsrail sömürgeci bir ortam yarattı, şiddetli bir kontrol ve ulus-devlet ve demokratik vatandaşlık yalanını yumuşatma aracılığıyla zapt etti" fikrine sahip olan acımasızca anti-Siyonist profesör Oren Yiftachel'i istihdam etmek için kullandı. Bu bağışçıların hoşnutsuzluğa ve hayal kırıklığına uğramasına neden oldu; Moment dergisinden Liel Liebowitz'in ifadesiyle, "bağışı verdikten sonra yüzünü buruşturarak irkilmekten başka yapabileceği bir şey yoktu."
Diller davasını değerlendiren Martin Kramer "akademik yönetimler kendi sahalarında oldukça akıllı satıcılar olabilirler" diye belirtti. Akademik yönetici olarak hizmet vermiş olan Kramer uygulamayı şöyle açıklıyor: "Parayı alırsın, akademik özgürlüğü hatırlatarak bağış yapan kişinin bağını kesersin ve kaynakları senin değerli olduğunu düşündüğün alana yöneltirsin." Bu üzücü hikâyeden bir de önemli bir sonuç çıkarıyor: "Dış para bir bölümün, programın ya da merkezin siyasi damarının sınırlarını aşma girişimiyle heba ediliyor. Profesörlerin hali hazırda kendileri için belirlediği bir önceliği dayatma en iyi sonucu veriyor."
Gerçekten de,Diller deneyimi daha büyük bir modelin parçasıdır; belirli bir akademik araştırmayı ya da programı destekleme isteği ile üniversiteye bağış yapanlar isteklerinin heba edildiğini ve fonların tamamıyla farklı ve hatta kendi isteklerine tamamen aykırı bir konu için kullanıldığını görüyorlar. 1991 yılında Lee Bass Yale Üniversitesi'ne 20 milyon dolar verdi; paranın kullanımı ile ilgili şaşkınlığını ifade ettiğinde, para üniversitenin nasıl "koşullu bir hediyeyi asla kabul etmediği" babında bir uzun öğüt ile birlikte kendisine iade edildi. Robertson ailesi üniversitesinin parayı vakıf tarafından belirlenen amaçların dışından kullanılmasından duyduğu hayal kırıklığı ile Princeton Üniversitesi'ndeki dev 558 milyon dolarlık Robertson Vakfı'nın kontrolünü almak istedi.
Üniversiteler bağış yapanların isteklerine akademik özgürlüğün bağış yapanların fonların kullanımı üzerinde danışma kontrolünden daha fazlasını sahip olmamalarını gerektirdiğinde ısrar ederek karşı koyduğunda, "siyasi damarın ötesine geçen" yüksek öğrenimi finanse etmek isteyen bağışçıların isteklerinin göz ardı edilmesini beklemek için nedenleri vardır.
Çözüm
Bu kötü durumdan kaçmak için National Review 2010'da Amerikan yanlısı, serbest piyasa yanlısı ve Yahudi-Hıristiyan yanlısı gelenekten gelen öğrenimi destekleme amacıyla kısa ömürlü "National Review Üniversitelere Özgü Bağış Kulüpleri" projesine başladı. Benzer bir ruhla Amerikan Mütevelli Heyeti ve Mezunlar Konseyi'nden Anne D. Neal ve Michael B. Poliakoff 2011 yılında üniversitelere bağış yaparken doğru seçimleri yapmaya odaklanan, "seçici olun", "hedeflerinizi tanımlayın", "kapağı açıp içini görün", "en iyisini seçin" ve "bir fakülte arkadaşı bulun" gibi iyi tavsiyeler veren Kolej Bağışı için Akıllı Bağışçı Rehberi'nin ikinci baskısını yayımladılar.
Ancak bu girişimler var olan bağış yapan-üniversite ilişkisini ve bağış yapanların paranın nasıl harcanacağı üzerine çok az söz sahibi olmasının kaçınılmazlığını kabul ediyor. Ben bu varsayımı sorgulamak and bir alternatif önermek istiyorum: mevcut durumda olduğu gibi, vakıf kuruluşlarından ziyade bağışçılar bireysel akademisyenlerin operasyonel harcamalarını ödemeyi teklif etmelidirler.
Bu senaryoda, bağış yapan kişi kendi çıkarlarını ve görüşlerini yansıtan bir akademisyen seçer ve ardından akademisyenin maaşını ve ilgili masraflarını (araştırma asistanları gibi) ödemeyi teklif eder. Yapılan eşleştirme ile bağışçı ve akademisyen bir ekip olurlar. Ardından bağış yapan kimse üniversiteye akademisyenin tüm masrafları ödenmiş hizmetini sunar. Akademisyen üniversitede eğitim verdiği sürece bağış yapan kimse (ya da ayni hak sahibi) akademisyenin masraflarını karşılar. Akademisyen üniversiteden ayrıldığı, emekli olduğu, medeni ehliyetini kaybettiği ya da öldüğünde onun için ödenen fonlar buharlaşır.
Bu yaklaşım bağış yapanın fonlarının kalıcı olarak kendisinin ya da ayni hak sahiplerinin kontrolünde kalmasını garanti ederek bağış yapanların desteklemek istemedikleri şeyleri finanse etmesi sorununu ortadan kaldırır. Özellikle, bu yöntem muhafazakârlar ve İsrail yanlısı bağışçıların kendi seçtikleri profesörleri finanse etmelerine izin verir. Güç dengesini temelden değiştirir. Zamanla bu üniversite hayatında önemli bir fark yaratabilir.
Gerekli Değişiklikler
Üniversite yönetimleri güçteki zımni değişimi farkına vararak bu şartlarla sunulan fonlara büyük olasılıkla başkaldıracak ve reddedecektir. Muhtemelen, fon tek bir akademisyenin finanse edilmesi ile sınırlanmışsa bağış yapan kimsenin parasını kabul etmeyeceklerdir ve geleneksel bağışının doğrudan üniversiteye verilmesi modeline bağlı kalmakta ısrar edeceklerdir. Bu direnç bireysel bağışçıların kendi başlarına değişimleri etkilemelerini imkânsız kılmaktadır; daha ziyade sofistike ve iyi finanse edilmiş bir kurumun himayesi altında organize olmaya ihtiyaçları vardır.
Bu kurum (1) bağışçıları, özellikle cömert ve önemli olanlara ortak bir amaç için umut verme, onları bir araya getirme ve rehberlik etme; (2) bağışçılarla akademisyenleri eşleştirmek için bir takas merkezi olarak hizmet verme; (3) her ekip için uygun bir üniversite bulma; (4) üniversitelerle müzakere ederken ekiplere danışmanlık sunma; (5) üniversiteden ayrıldıklarında akademisyenleri izleme ve bağış yapanları bilgilendirmeden oluşan karmaşık süreci yönetecektir.
Bu yaklaşım bağış yapanların tarzlarını değiştirmelerini gerektirir. Birincisi, geleneksel herhangi değerli bir kuruma bağış yapmaya hazırlanma adına birinin kendi mezun olduğu okula odaklanmaktan vazgeçmesi anlamına gelir. Bu da futbol takımına daha az önem vererek ve Solun uzun süreli beyin yıkama çabalarına daha fazla direnerek duygusal bir bakış açısından stratejik bir bakış açısına geçmek demektir. İkincisi, ailelerinin veya kendilerinin ebediyete kadar takdirle anılma ihtimalinden vazgeçmektir. Üçüncüsü, bir bağışçının vergi indirimine başvurması, bir akademisyen ve kurumun takvim yılı içinde hızlı harekete geçebilmesi için önceden planlama gerektirir. Bu değişiklikler mezunlar arasında Solun Amerikan üniversitelerindeki hegemonyasına olan bakış açısında ve bilinçte büyük bir değişim anlamına geliyor.
Bağışçı-akademisyen ekibi özellikle ilk yıllarda reddedilmeye hazırlanmalı ve yeni şartları kabul etmeye istekli olanı bulana kadar bir dizi üniversiteyi denemeye hazır olmalıdır. ABD'de yüzlerce yüksek öğrenim kurumu bulunmaktadır, muhtemelen, bu yeni yaklaşım fonları ve akademisyenleri geri çevirmeyi daha az yapabilecek finansal olarak zayıf kurumlarla başlayacaktır.
Bu bağışçı-akademisyen fikrini hayata geçirmenin zorlukları inkâr edilemez. Ancak bağış yapanların şu anda kullanmadıkları güçleri var: para tüm kapıları açıyor, üniversiteler finansal sıkıntıları hissediyorlar ve potansiyel bağışçılar üniversitelerin sola eğiliminden giderek daha rahatsız oluyorlar.
Bağış yapanların profesörlere verdikleri paranın kontrolünü ellerine alması bu büyük resmin sadece küçük bir parçasının çözülmesine yardımcı olsa da elit öğretim üyeleri için bu eski ortodoksluk mekanizmalara meydan okuyan önemli ve taze fikirler sunmaktadır. Solun üniversite hayatı üzerindeki ölümcül kıskacını zayıflatması bunlardan biridir.
Bay Pipes (DanielPipes.org), Campus Watch'ın kurucusudur, Harvard, Pepperdine, ABD Deniz Harp Okulu ve Chicago Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmıştır.