Günümüz İslam'ı gerici, saldırgan ve şiddet yanlışı gücü temsil ediyor. İslam böyle mi kalmalı yoksa ıslah edilebilir ve ılımlı, modern ve iyi dost haline gelebilir mi? İslami otoriteler, kadınların ve gayrı Müslimlerin bütün temel haklarını garanti etmenin yanında modern finans ve hukuk sistemini kabul eden, Şeriat hukukunu empoze etmeyi ve halifeliği yeniden kurmayı amaçlamayan, Müslümanların vicdan özgürlüğü sağlayacak bir din anlayış formüle edebilirler mi?
Giderek artan sayıda analist, bu özelliklerin İslam'ın doğasının ve yapısının değişmez bir parçası olduğundan dolayı gerçekleşmeyeceğine ve Müslüman inancın bunları yapamayacağına inanıyorlar. Yazar Ayaan Hirsi Ali'ye benim "radikal İslam bir problem ama ılımlı İslam çözümdür" ifademe katılıp katılmadığı sorulduğunda "Üzgünüm ama yanlış düşünüyor" diye yanıtladı. Ali ve ben aynı siperde duruyoruz, aynı amaçlar için ve aynı düşmana karşı savaşıyoruz ama bu hayati konuda anlaşamıyoruz.
Benim iddiam iki bölümden oluşuyor. İlkine göre bir çok analistin özcü pozisyonu yanlıştır ve ikincisine göre ise ıslah edilmiş bir İslam ortaya çıkabilir.
Özcülüğe Karşı Çıkmak
İslam'ın asla değişemeyeceğini söylemek dinin özünü oluşturan Kuran ve Hadis-i Şerif'in daima aynı şekilde kavranması gerektiğini iddia etmektir. Ancak bu konumu ifade etmek kendi içindeki yanlışı ortaya koymaktadır; insanlar hiçbir kurala sonsuza kadar uymazlar. Her şey, kutsal metinlerin okunması da dahil zaman içinde değişir. Her şeyin bir tarihi vardır ve her şeyin geçmişinden farklı olacak bir geleceği vardır.
Sadece insan doğasını hesaba katmama hatasını yapan ve Kuran'ın yorumlanmasında bin yıldan fazla zaman önce yapılan esas değişiklikleri görmezden gelen biri Kuran'ın zaman içinde aynı biçimde algılandığını iddia edebilir. Cihat, kölelik, tefecilik, "dinde zorlama yok" ilkesi ve kadınların rolü gibi konularda değişiklikler yapılmıştır. Dahası, 1400 seneden daha fazladır çok sayıda önemli İslam yorumcusu—İmam-ı Şafii, El Gazali, İbn-i Teymiyye, Rumi, Şah Veliyullah ve Ruhullah Humeyni ilk akla gelenler—İslam'ın mesajının içeriği hakkında kendi aralarında derin ayrılıklara düşmüşlerdir.
Kuran ve Hadis-i Şerif ne kadar asıl tutulursa tutulsun Müslüman deneyimin bütününü oluşturmazlar; Fas'tan Endonezya ve daha ötesine kadar Müslüman halkların biriktirdiği deneyimler o kadar da önemsiz değildir. İslamın kutsal öğretilerine takılmak Amerika Birleşik Devletlerini sadece Anayasanın objektifinden yorumlamaya benzer, ülkenin tarihini görmezden gelmek çarpık bir algıya yol açacaktır.
Diğer bir deyişle, ortaçağ İslam medeniyeti başarının göstergesi olan hemen hemen her konuda üstündü ve bugünün Müslümanları onların gerisinde kalmışlardır. Eğer her şey daha kötü olabiliyorsa, daha iyi de gidebilir. Aynı şekilde, kendi kariyerimde, bu alana 1969'da girdiğimden beri, İslamcılığın en minimal noktadan çıkıp bugünün büyük gücü haline geldiğine tanıklık ettim; eğer İslam böyle büyüyebiliyorsa, o zaman gerileyebilir de.
Bu nasıl olabilir?
Ortaçağ Sentezi
İslam'ın kamusal alandaki rolü için anahtar Şeriat ve Müslümanlar üzerindeki savunulamaz talepleridir. Bir hükümeti Şeriatın izin verdiği en minimal vergiyle idare etmenin sürdürülebilir bir durum olmadığı kanıtlanmıştır; bir finansal sistem faiz almadan nasıl çalışabilir ki? Zinayı dört erkek tarafından suç üstü yapılması durumunda kanıtlanmış sayan bir ceza sistemi pratik değildir. Şeriatın diğer Müslümanlarla savaşma yasağı herkesin uyması mümkün olmayan bir yasaktır; aslına bakılırsa bütün savaşların kabaca dörtte üçü Müslümanlar tarafından diğer Müslümanlara karşı olmuştur. Aynı şekilde, gayrı Müslimlere karşı sürekli cihat halinde olmakta ısrar etmek aşırı talepkår bir durumdur.
Bunlar ve diğer gerçekçi olmayan taleplerin etrafından dolaşmak için Müslümanlar İslami hükümleri doğrudan ihlal etmeden bazı yasal kılıflar geliştirdiler. Hukukçular hukukun özünü reddetmeden uygulanmasını sağlayacak (hiyal) kurnazlıklar ve diğer araçlar buldular. Örneğin, Müslüman olmayan devletlerle barış içinde yaşamak için çeşitli mekanizmalar geliştirildi. Alıcının kar payı (bai al-inah) adı altında örtülü faizi ödemesine izin veren bir sistem vardır. Diğer Müslümanlara karşı açılan savaşlar cihat olarak yeniden adlandırıldı.
Şeriat ile gerçeklik arasındaki bu uzlaşma Tanrı'nın İzinde (1983) kitabımda isimlendirdiğim İslam'ın "ortaçağ sentezi" anlamına geldi. Bu sentez İslam'ı gerçekleşmesi mümkün olmayan talepleri olan soyut bir yapıdan çalışan bir sisteme dönüştürdü. Pratik anlamda, Şeriatı yumuşattı ve işlevsel bir hukuk kodu yarattı. Şimdi, Şeriat Müslümanları onun daha bağlayıcı taleplerine tabii etmeden yeterli derecede uygulanabilirdi. Boston Üniversitesi'nden Kecia Ali İslam'ın İlk Yıllarında Evlilik ve Kölelik isimli kitabında diğer uzmanlardan alıntılar yaparak resmi ve uygulanabilir hukuk arasındaki zıtlıklara işaret eder:
Hukuk alanındaki araştırmaların ilerlediği başlıca yollardan biri "öğretiyi mahkemenin asıl uygulaması ile karşılaştırmak" olmuştur. Kutsal ve yasal yazıları tartışan bir akademisyenin işaret ettiği gibi, "Sosyal kalıplar 'resmi' kaynaklar tarafından sunulan 'kurumsal' resimle büyük bir zıtlık içindeydi." Araştırmalar genellikle esnek ve nispeten adil mahkeme sonuçları ile hukukun farklılaşmamış ve bazen sert ataerkil metin geleneğini yan yana koyar. "Çoğunlukla ruhsuz ve acımasız olarak nitelendirilen İslami hukuk içindeki esnekliğin" kanıtı bize gösterilmiştir.
Ortaçağ sentezi yüzyıllar boyunca var olurken temel zayıflıklarının üstesinden hiçbir zaman gelmedi: Bu İslam'ın temel ve anayasal metinlerine kapsamlı şekilde dayanmasından ya da onlardan kaynaklanmasından dolayı değildir. Uzlaşmaya ve yarım yamalak önlemlere dayandığından püristlerin meydan okumalarına karşı daima savunmasız kaldı. Gerçekten de, modern öncesi Müslüman tarih 12. yüzyılın Kuzey Afrikası'ndaki Almohad ve 18. Yüzyıl Arabistan'ındaki Vahabi hareketi gibi bu tür çok sayıda meydan okuyuşa sahne oldu. Her seferinde, püristlerin çabaları gerilemiş ve daha sonra püristlerin meydan okumalarına yeniden maruz kalacak ortaçağ sentezi öne çıkmıştır. Bu istikrarsızlığa katkıda bulunan pragmatizm ile pürizm arasındaki gidiş gelişler Müslüman tarihi karakterize eder.
Modernizmin Zorlukları
Ortaçağ sentezi tarafından sunulan genel geçer çözüm geleneksel olarak Napolyon'un 1798'de Mısır'a saldırdığı tarihte Avrupalılar tarafından empoze edilen modernitenin varışıyla çöktü. Bu zorluk sonraki iki yüzyıl boyunca Müslümanların büyük çoğunluğunu ya Batılılaşma ya da İslamlaşma olmak üzere zıt yönlere çekti.
Batının başarılarından etkilenen Müslümanlar Şeriatı en aza indirgemeyi ve kadınlara ve gayri Müslimlere eşit haklar gibi dini düzenlemenin olmadığı alanlar da Batılı anlayışı uygulamayı istediler. Modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk (1881-1938) bu çabaların sembolüdür. 1970lere kadar Batılılaşmaya karşı direnmenin artçı ve nafile bir direnç olduğu Müslümanların kaçınılmaz kaderi gibi görünüyordu.
Ancak bu direnç derin ve eninde sonunda muzaffer olduğunu kanıtladı. Atatürk'ün bir kaç halefi oldu ve onun yarattığı Türkiye Cumhuriyeti geri geri Şeriat'a doğru ilerliyor. Batılılaşmanın gerçekte olduğundan daha güçlü göründüğü ortaya çıktı çünkü görünür ve konuşkan seçkinleri kendine çekme eğilimindeyken yığınlar genellikle geride durdular. 1930lardan başlayarak, isteksiz ögeler organize olmaya başladılar ve kendi pozitif programlarını geliştirmeye başladılar, özellikle Cezayir, Mısır, İran ve Hindistan'da. Batılılaşmayı ve onun bütün çalışmalarını reddederek İslam'ın ilk günlerinde de aynı durumun var olduğunu hayal ederek Şeriatın tam ve sağlam bir uygulamasını savundular
Batıyı reddetmeye rağmen, İslamcı denilen bu hareketler, kendilerine zamanlarının Faşizm ve Komünizm gibi iştahlı totaliter ideolojilerini model aldılar. İslamcılar bu ideolojilerin devletin bireye üstünlüğü, kaba gücün kabul edilebilirliği ve Batı medeniyeti ile evrensel yüzleşme ihtiyacı gibi bir çok varsayımını, ayrıca Batı'dan sessizce teknoloji, özellikle askeri ve tıbbi teknoloji de ödünç aldılar.
Yaratıcı ve sıkı çalışma ile İslamcı güçler bir dahaki yarım yüzyıl içinde sessizce güç kazandılar ve en sonunda Atatürk düşmanı Ayetullah Humeyni (1902-1989) liderliğindeki 1978-79 İran devrimi ile güç ve şöhret patlaması yaşadılar. Bu olağanüstü olay ve İslamcı düzeni yaratma emelini gerçekleştirmesi, takip eden 25 yılda büyük bir atılım yapan, toplumları dönüştüren, orijinal ve uç noktalarda Şeriat'ı uygulayan İslamcılara büyük ilham verdi. Örneğin, İran'da Şii rejimi eşcinselleri vinçlerden sarkıtarak astı ve Batılı kıyafet giyen İranlıları tuvalet kutularından içmeye zorladı. Afganistan'da Taliban rejimi kızlara ait okulları ve müzik dükkanlarını yaktı. İslamcıların etkisi artan sayıda kadının başörtüsü, çarşaf ve burka giydiği Batının kendisine de uzandı.
Totaliter bir model olarak doğmasına rağmen İslamcılık, Faşizm ve Komünizm'den çok daha fazla taktiksel uyum göstermiştir. Son iki ideoloji nadiren şiddet ve baskının ötesine gitmeyi başardı. Ancak Türkiye'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan (1954-) ve onun Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi liderlikler altındaki İslamcılık, İslamcılığın devrimci olmayan biçimlerini araştırdı. Meşru bir şekilde ofise seçildiği 2002'den beri, AKP yavaş yavaş, müthiş bir beceri ile ülkenin kurulu demokratik yapıları içinde, Türk laikliğinin uzun süredir bekçisi olan askerin öfkesini tahrik etmeden ve iyi bir hükümet gibi çalışarak Türk laikliğinin kuyusunu kazdı.
Bugün İslamcılar yürüyüşteler ama bu yükselişleri çok yenidir ve uzun ömürlü olacağı konusunda hiçbir garanti yoktur. Gerçekten de, bütün diğer aşırı ütopik ideolojiler gibi, İslamcılık da çekiciliğini kaybedecek ve güçten düşecektir. Sırasıyla İran ve Mısır'da İslamcı rejimlere karşı olan 2009 ve 2013 isyanları bu yöndeki değişime kesinlikle işaret etmektedir.
Modern Senteze Doğru
Eğer İslamcılık mağlup edilecekse İslamcı olmayan Müslümanlar alternatif bir İslam vizyonu ve Müslüman olmanın ne anlama geldiğine dair bir açıklama geliştirmelidirler . Böyle yaparak, geçmişten örnek çıkarabilir, özellikle 1850'den 1950'ye olan süredeki reform çabalarından ortaçağ modeli ile kıyaslanabilir bir "modern sentez" geliştirebilirler. Bu sentez Şeri kurallar arasında seçim yapar ve İslam'ı modern değerlerle uyumunu mümkün kılar. Diğer adımların yanında cinsiyet eşitliğini kabul eder, inanmayanlarla barış içinde bir arada var olur, evrensel halifelik emelini reddederler.
Burada, İslam yararlı bir şekilde diğer iki ana tek tanrılı dinle karşılaştırılabilir. Yarım milenyum önce, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar zorunlu emek kabul edilebilir ve borç paraya faiz ödemenin kabul edilebilir olmadığı konularında enine boyuna hem fikirdiler. Sonuç olarak, uzun ve sancılı tartışmalardan sonra, Yahudiler ve Hristiyanlar bu iki konudaki düşüncelerini değiştirdiler; bugün köleliği onaylayan veya krediler üzerinde uygulanan makul bir faizi kınayan hiçbir Yahudi ya da Hristiyan ses duyulmaz.
Ancak, Müslümanlar arasında bu tartışmalar daha yeni başladı. Katar'da 1952'de, Suudi Arabistan'da 1962'de ve Moritanya'da 1980'de resmen yasaklanmasına rağmen kölelik bu ülkelerde ve diğer Müslüman ülkelerin (özellikle Sudan ve Pakistan) büyük çoğunluğunda hala devam etmektedir. Bazı İslamcı otoriteler dindar bir Müslüman'ın köleliği onaylamasının gerektiğini bile iddia ederler.
Son 40 yıl içinde inanan Müslümanlara kolaylık sağlamak için para üzerinden faiz alma veya ödemekten kaçınıyormuş gibi davranan ("davranan" çünkü İslamcı bankalar hizmet ücreti gibi kurnazlıklarla sadece faizin üstünü örtüyorlar) muhtemelen 1 trilyon dolar değerindeki büyük finans kuruluşları gelişti.
Reformcu Müslümanlar kendilerinden önceki ortaçağ kuşağından çok daha iyisini yapmalılar ve yorumlarını hem kutsal yazılara hem de çağın duyarlılıklarına dayandırmalıdırlar. Müslümanlar, dinlerini modernize etmek için emsal tek tanrılı dinleri taklit etmeli ve dinlerini kölelik ve faiz, kadınlara karşı davranış, İslam'dan ayrılma, yasal işlemler ve daha bir çok konuda yeniden uyarlamalıdırlar. Reform edildiğinde, modern İslam artık ne eşit olmayan kadın haklarını, gayri Müslimlerin durumunu, cihat, ya da intihar terörizmini onaylayacak ne de zina, aile şerefinin ihlali, dine küfretme ve din değiştirme için ölüm cezası talep edecektir.
Bu genç yüzyılda bu yönde bazı pozitif işaretlerin farkına varılabilir. Kadınları ilgilendiren bu gelişmelerden bazıları:
- Suudi Arabistan Şura Meclisi çocuk evlilikleri üzerine yükselen halkın öfkesine reşit olma yaşını 18 yaparak yanıt verdi. Bu çocuk evliliklerini sona erdirmemesine rağmen, bu uygulamanın ortandan kaldırılmasına doğru giden bir harekettir.
- Türk din adamları adet olan kadınların camiye gitmelerine ve erkeklerin yanında duaya katılmalarına izin verdi..
- İran hükümeti mahkum edilen zina suçlularının taşlanmasını yasakladı.
- İran'da kadınlar kocalarını boşama konusunda daha geniş haklar kazandılar.
- Mısır'daki Müslüman bilim adamlarının bir konferansında kadın sünnetinin İslam'a aykırı ve cezalandırılabilir addolundu.
- Önemli bir Hintli Müslüman kuruluş, Darul Uloom Deoband, çok eşliliğe karşı bir fetva yayınladı.
Özellikle kadınlar hakkında olmayan diğer dikkat çekici gelişmeler şunlardır:
- Suudi hükümeti gayri Müslimlerden alınan cizye (kelle vergisi) uygulamasını kaldırdı..
- Bir İran mahkemesi öldürülen bir Hristiyan'ın ailesine bir Müslüman kurbanın ailesiyle aynı tazminatın verilmesini emretti.
- Şarika Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi toplantısında bilim adamları din değiştirenlerin idam edilmesi çağrılarına meydan okudular ve bir tartışma başlattılar.
Bu arada, bireysel reformcular henüz kabul edilmese de fikir üretimini canlı tutmak için yeni fikirleri teşvik etmekteler. Örneğin, bir Suudi kadın gazeteci, Nadine El Badir, kışkırtıcı bir şekilde Müslüman kadınların dört eşe kadar evlenmek konusunda erkeklerle aynı haklara sahip olmalarını önerdi. Önerisi dava tehditleri ve öfkeli kınamalar da dahil olmak üzere bir fırtına yarattı, ama daha önceki dönemlerde hayal bile edilmesi mümkün olmayan, gerekli bir tartışmaya yol açtı.
Ortaçağdaki öncüler gibi, modern sentez Muhammet'i örnek gösteren ve ondan hiçbir sapma olmamasında ısrar eden püristlerin saldırılarına karşı savunmasız kalacaktır. Ama, şiddetli ya da değil, İslamcılığın ne yapmış olduğuna tanıklık etmiş bir olarak, Müslümanların ortaçağ kurallarını yeniden tesis etme hayalini reddedeceklerini ve modern yol ile uzlaşmaya açık olacaklarını umut etmek için neden var. İslam'ın fosilleşmiş ortaçağ zihniyeti değil, bugünün Müslümanlarının ondan ne yapacaklarına ihtiyacı var.
Politik Önerileri
Şeriata, halifeliğe ve cihat dehşetine karşı çıkan Müslüman olan ve olmayanlar amaçlarında ilerlemek için ne yapabilirler?
İslamcı olmayan Müslümanlar için en büyük yük İslamcılığa karşı sadece bir alternatif vizyon değil İslamcılığa alternatif bir hareket geliştirmektir. İslamcılar güçlü ve etkili pozisyona bağlılık ve sıkı çalışma, cömertlik ve özveri ile ulaştılar. İslamcılık karşıtları İslamcılarınki kadar kolay anlaşılır ve ilgi çekici bir ideoloji geliştirmek için büyük olasılıkla yıllarca emek harcamak ve sonrada onu yaymak zorundalar . Kutsal yazınları yorumlayan bilim adamlarının ve takipçilerini seferber eden liderlerin bu süreçte merkezi bir rolü vardır.
Müslüman olmayanlar modern İslam'ın öne çıkmasına iki yönde yardım edebilirler; ilki, sadece Usama Bin Laden'in acımasız fanatikliğine değil, ama Türkiye'nin AKP'sinin sinsi, meşru, politik hareketi de dahil olmak üzere İslamcılığın bütün biçimlerine direnç göstererek. Erdoğan Bin Laden'den daha az gaddar ama daha etkili ve daha az tehlikelidir. İfade özgürlüğüne, hukukun önünde eşitliğe ve Şeriat tarafından reddedilmiş veya azaltılmış diğer insan haklarına değer veren herkes tutarlı bir şekilde İslamcılığın herhangi bir işaretine bile karşı çıkmalıdır.
İkincisi, Müslüman olmayanlar ılımlı ve Batılılaşan İslamcılık karşıtlarını desteklemelidirler. Bugün bu gibi şahsiyetler zayıf ve parçalanmışlardır ve göz korkutucu bir görevle karşı karşıyadırlar ama varlar ve küresel cihat tehdidini ve İslamcı üstüncülüğü yenmek, ondan sonra yerine medeniyeti tehdit etmeyen bir İslam koymak için tek umudu temsil ediyorlar.