İsveç tarihsel açıdan kohezif bir millet olması ("büyük bir aile"), askeri ve sosyalist mirası, serbest göç ve benzersiz siyaseten doğruluk ilkeleri ve "ahlakı süper güç" olma konusundaki kibirli iddiası ile Avrupa ülkelerinin tartışmasız en "Avrupalı" olanıdır. Bir Amerikan muhafazakarı için bu özellikler İsveç'i aynı zamanda Avrupa ülkelerinin en olağandışı olanı da yapar.
Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde Stockholm'e yaptığım bir ziyaret sırasında İsveç Dışişleri Bakanlığı (MFA) daimi bürokrasisinin iki üst düzey üyesi ile yaptığım tartışmanın bir izahat ve özetini sunacağım. Nazik ama sivri tartışmamız hiçbir ortak noktaya varamadığımız—bu tartışmayı Sudan ya da Suriye Dışişleri Bakanlığı görevlileri ile de yapmış olabilirdim—Orta Doğu üzerine odaklandı.
1. İran'daki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) denetim sistemi şimdiye kadar uygulanan en sıkı sistemlerden biri; İran tesislerini saat başı izleyen kameralardan dolayı orada ne olup bittiğini kesinlikle biliyoruz.
Benim yanıtım: İsveç Dışişleri Bakanlığı bu kameraların her nükleer tesisi izlediğini nereden biliyorlar? Aslında ne Stockholm ne de diğer başkentler orada ne olup bittiği konusunda bir fikre sahipler. İranlıların programı bilinenden çok daha gelişmiş olabilir, Tahran gerçekten de Kuzey Kore veya Pakistan'dan nükleer silahlar satın almış olabilir.
2. İran İslam Cumhuriyet nükleer bomba inşa etme programını 2003 yılında terk etti.
Benim yanıtım: İran hükümeti ve cumhurbaşkanı Hassan Rouhani'nin kendisi nükleer programın bir an için bile durdurulmadığını belirtti.
3. Eğer harici bir güç İran'ın nükleer sitelerine saldırsaydı, bu durum ters teperek İran'ın çok sinirlenmesine ve Bombayı inşa etmeye karar vermesine neden olurdu.
Benim yanıtım: Tesisleri vurma düşüncesi İranlıların kesinlikle geri adım atmalarına neden olurdu. Ayrıca, hem Irak hem de Suriye nükleer programlarının İsrail jetleri tarafından bombalandıktan sonra çöktüğünü hatırlayın.
İsveç hükümetinin "Filistin" devletini tanıma kararı bağlamında Arap–İsrail çatışmasını da tartıştık:
1. Bana bu kararın amacının İsrail'i cezalandırmak değil, Filistin ve İsrail'den oluşan iki devletli çözümden umudunu kesen Filistinlilere cesaret vermek olduğu söylendi. Aynı şekilde, bu karar (iki devletli çözümü hükümetin ve nüfusun desteklediği) İsrail'e değil (bu sonucu reddeden) Hamas'a muhaliftir dendi.
Benim yanıtım: İsrail hükümeti ve halkı İsveç'in bu kararına çok olumsuz bir tepki verdi ve hiç şüphesiz ki, korumacı bir biçimde kendi iyilikleri için amaçlandığını öğrendiklerinde çok rahatsız olacaklardır. Diğer taraftan Hamas bu hareketi memnunlukla karşıladı ve diğer hükümetlere de İsrail'i yalnız bırakmak için Stockholm örneğini takip etmeleri çağrısında bulundu.
2. Batı Şeria'daki İsrail "yerleşimleri" (ki ben "kasaba" demeyi tercih ediyorum) iki devletli çözümü imkansız kılmakta, daha fazla genişlemelerini engelleme konusunu acil zorunluluk haline getirmektedir.
Benim yanıtım: Ben tersini düşünüyorum ve İsrail yapılanmalarını bu çatışmayı sona erdirmeyi ciddiye almaları konusunda Filistinliler üzerinde yapıcı bir baskı olarak görüyorum. Filistinler konuyu erteledikçe geriye daha az toprak kalıyor.
3. Fetih'in "araba cihadını" onayladığı açıklamalar ve posterler önemsiz çünkü Fetih resmi Filistin "hükümeti" değil. O yüzden İsveç Dışişleri Bakanlığı bu cinayet kışkırtıcılığı ile ilgilenmiyor.
Benim yanıtım: Fetih, FKÖ ve Filistin Otoritesi aynı oluşumun üç farklı ismidir. Aralarında hukuki bir ayrım yapılması üçünün de lideri olan Mahmut Abbas'ın cinayet suçundan kurtulmasına izin vermektedir.
4. Filistinlilerin İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanıması talebi İsrail'de yaşayan çok sayıda Arap yüzünden bunu yapamayan Abbas için bir tuzaktır.
Benim yanıtım: İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanımamak tüm Siyonist kuruluşu reddetmek anlamına gelmektedir. Bu talep bir tuzaktan ziyade daha çok 2006 yılındaki İsrailli Arap tarafındaki değişikliklere bir yanıttır. O zaman neden bu talebi başlatan dönemin İsrail başbakanı Ehud Olmert—Abbas ile mutabakatta İsveç benzeri bir şevk gösterdi—oldu?
Olaylar, yorumlar ve tahminler üzerindeki tüm bu anlaşmazlık aynı değerler üzerine kurulan ülkeler ve hükümetler arasındaki muazzam ve sürekli büyüyen bir farka işaret etmektedir. Düşman saflarının hızla çoğaldığı bir zamanda gerçekçi ve samimi olması gerekenlerin bir hayal bulutu altında kalmayı tercih etmeleri Avrupa'nın geleceği konusunda moralimi bozmaktadır. Değerli dış politika görevlilerden başlamak üzere—İsveç'i uykudan uyandırmak için ne gibi bir felaketin olması gerekecek?
Sayın Pipes (DanielPipes.org) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2014 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.