Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi, 1 Ocak tarihinde Kahire El-Ezher Üniversitesi'nde yaptığı ve oldukça övgü alan konuşmada İslam'ın reform edilme zamanının geldiğini söyleyerek ülkenin dini liderlerine seslendi. Sisi bu konuşmasıyla Batının takdirini kazandı ve hatta Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi ama benim bu konuşmayla ile ilgili çekincelerim var.
Evvela, Sisi'nin fikirleri ne kadar iyi olursa olsun, hiç bir politikacı—özellikle hiç bir diktatör—modern İslam'ı teşvik etmemiştir. Türkiye'de Atatürk'ün reformları sistematik bir şekilde tersine döndürülüyor. On yıl önce Ürdün Kralı Abdullah II ve Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref "İslam'ın gerçek sesi" ve "aydınlanmış ılımlılık" üzerine benzer inceliklere sahip unutulup giden konuşmalar yaptılar. Evet, Sisi'nin görüşleri çok daha güçlü ama kendisi dini bir otorite değil ve büyük olasılıkla onun sözleri de arkada hiç bir iz bırakmadan kaybolup gidecek.
Konuşmanın içeriğine gelince: Sisi İslam inancını övdü ve tam anlamı düşünce olan ama içerik açısından yanlış fikirler anlamına gelen fikr üzerine odaklandı. Ne olduklarını belirtmediği bu yanlış fikirlerin kutsallaştığından ve dini liderlerin bu yanlış fikirleri eleştirme cesaretine sahip olmadıklarından şikayet etti. Sisi eleştirisini yaptı ve hem de bunu bu tür konuları tartışmak için pek kullanılmayan günlük Arapça dilinde yaptı: "Kutsal hale getirdiğimiz yanlış fikirlerin bütün ümmeti [Müslüman toplum] bütün dünya için endişe, tehlike, ölüm ve yıkımın kaynağı haline getirmesi inanılır gibi değil. Bu mümkün değil."
Bununla beraber tam olarak olan şuydu: "Biz bütün dünyanın Müslümanların aleyhlerine döndüğü bir noktaya ulaştık. 1.6 milyar [Müslümanın] Müslümanların refaha ulaşması için dünya nüfusunun geri kalan 7 milyarını öldürmek istemesini akıl mantık alıyor mu? Bu mümkün değil." Sisi önünde toplanan ileri gelen dini liderlerin güçsüz alkışları arasında devam ederek onları "dini bir devrim" yapmaya çağırdı. Bu gerçekleşmediği takdirde, Müslüman toplum "parçalanmış, yok edilmiş olacak ve cehenneme gidecektir."
Bu sorun üzerine bu kadar sert konuşma yaptığı için Sisi'ye tebrikler; açık sözlülüğü son zamanlardaki mevcut şiddet dalgasının İslam ile ilgisi olmadığı iddiasında bulunan Batılı meslektaşlarından kaynaklanan anlamsızlıkla keskin bir tezatlık içinde. (Göze çarpan bir çok abartılı ifade arasında benim en sevdiğim eski Vermont valisi Howard Dean'in Charlie Hebdo katliamına "Bu insanlara Müslüman teröristler demeye son verdim. Ben ne kadar Müslümansam onlar da o kadar Müslüman" cevabını vermesidir.)
Ancak Sisi konuşmasında istediği devrimle ilgili hiçbir detay vermedi; acaba aklında ne olabilir? Hayranlarının söylediğinin aksine ben İslami hukukun (Şeriat) kamusal alanda tam anlamıyla uygulanması olarak tanımlanan İslamcılığın hemen göze çarpmayan hafif bir versiyonunu desteklediğine inanmaktayım.
Bazı ipuçları Sisi'nin bir İslamcı olduğunu göstermektedir. Kur'an'ı ezberlemiş dinin gereklerini yerine getiren bir Müslümandı. Financial Times karısının hijab (başörtüsü) ve kızlarından birinin niqab (sadece gözleri ve elleri açıkta bırakan çarşaf) giydiğini ortaya çıkardı. Müslüman Kardeşlerin lideri Muhammed Mursi o sıralarda general olan Sisi'yi kesinlikle bir müttefik olarak gördüğü için savunma bakanı olarak atadı.
2005-06 yıllarında Pennsylvania'da öğrenci iken İslam'a adapte edilmiş, Batı'daki örnekleriyle "küçük benzerlikler taşıyan" ancak "güçlü dini bağlarla bağlanmış kendine özgü bir şekli ya da forma sahip" demokrasiyi savunan bir ödev kağıdı hazırladı. O'nun din ve devleti ayırmayan demokrasi versiyonu "İslami inançlar üzerine" inşa edilmişti, yani devlet organları "görevlerini yerine getirirken İslami inançları dikkate almak" zorundaydı. Diğer bir deyişle, Şeriat popüler idarenin üstündeydi.
Ayrıca Sisi bu yazıda kendini kısmen Selefiler, Muhammed gibi yaşama arzusunda olup uzun kıyafetler giyen uzun sakallı İslamcılar, ile aynı eksene koymuştur. Halifeliğin erken dönemini sadece "ideal bir hükümet şekli" olarak değil aynı zamanda "herhangi bir yeni hükümet şeklinin amacı" olarak tanımlamış ve "halifeliğin erken döneminin" yeniden canlanması umudunu ifade etmiştir.
Bir çok Mısırlı gibi Sisi'nin de İslam ile ilgili görüşlerinin özellikle iki yıl önce Mursi ile aralarında oluşan çatlaktan beri evrilmiş olması kesinlikle mümkün. Nitekim öğrenci ödevinde söz ettiği Ahmet Suphi Mansur'un liderliğindeki radikal anti-İslamcı Kur'ancı hareket ile bağlantısı olduğuna dair söylentiler var. Ancak Mansur Sisi'nin "kelimelerle oynadığından" şüphelenmekte ve Sisi'nin reform konusunda ciddi olup olmadığını görmeyi beklemektedir.
Gerçekten de, Sisi'nin kişisel görüşleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olana ve ne yapacağını görene kadar konuşmasının İslamcılığın tümüne karşı bir duruş değil sadece İslam'ın Nijerya, Somali, Suriye-Irak ve Pakistan'ı yakıp yıkan, Boston, Ottowa, Sidney ve Paris gibi şehirleri abluka altına alınmasına neden olan şiddet yanlısı biçimine karşı olduğunu sonucunu çıkarmaktayım. Diğer soğukkanlı liderler gibi, Sisi Şeriat'ı devrim ve vahşilik ile değil evrim ve halk desteği ile teşvik etmektedir. Şiddetten kaçınma kesinlikle şiddetin üstüne geçen bir gelişmedir. Ancak, Müslüman olmayanların görmeyi umdukları bir İslam reformu olmaktan uzaktır—özellikle sistemin içinden çalışarak başarılı olma olasılığının daha fazla olduğu hatırlanınca.
Gerçek reform diktatörlerin değil İslam alimlerinin kamusal alanda Şeriat'ın uygulanmasını reddetmesini gerektirir. Bu nedenlerden ötürü, Sisi'nin bir reformcu olması mümkün değildir.