Temmuz Viyana anlaşmasından Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerine verebileceği öngörülemez zarardan dolayı nefret etmekteyim. Bunu bir kenara yazdıktan sonra, her şey yolunda giderse anlaşmanın düşmanlarından daha fazla İran rejimine zarar vereceğine dair küçük bir umut ışığı görmekteyim.
"Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP)" zorlukları o kadar sayısız ki, onları sıralamak için 159 sayfalık anlaşmanın kendisinden daha fazla sayfa gerektiyor. Çok kısaca, KOEP Tahran'daki tiranlara önümüzdeki 10-15 yıl boyunca daha fazla para, daha fazla meşruiyet, daha fazla silah ve nükleer silah sunuyor. Bir İsrail analizi sorunu "anlaşma İran'a hiçbir uygun bir bedel ödemeden aradığı her şeyi tek taraflı ve koşulsuz bir şekilde veriyor" şeklinde özetliyor.
Daha da kötüsü, anlaşma Tahran'ın şiddet yanlısı gruplara verdiği desteği durduracak, komşularını fethetmeye, Yahudi devletini yok etmeye yönelik saldırgan planlarını, veya Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı elektromanyetik akım silahlarını konuşlandırmasını engelleyecek hiçbir hüküm içermiyor. Nitekim, mollalar pozisyonlarından o kadar eminler ki, kavgacı niyetlerinden ve Amerikalıların düşmanları olduğunu ifade etmekten hiçbir zaman vazgeçmediler. Ülkenin tiranı "Yüce Lider" Ali Hamaney, İsrail'i ortadan kaldırma pazarlıkları süresince bir kitap yayınladı. Kısaca, anlaşma İran ile savaş olasılığını daha da artırıyor.
Obama yönetimi anlaşmanın koşullarını utanmadan gizledi, kongreden geçirmek için sinsice yöntemler kullandı ve Hamaney'in avukatı ve akıl hocası oldu.
Bu nedenlerden dolayı, birer koyun gibi Obama'nın bu aptallığının arkasından giden kongre Demokratları karşısında dehşet içindeyim. İran anlaşmasını reddeden Amerikan halkının 2/3'üne katılmakta ve anlaşmanın getirebileceği felaketleri karşısında titremekteyim.
Küçük umut ışığına gelince: İran liderliğinin yeni ve parlak nükleer silahlarını konuşlandırmadığını farz edersek, anlaşma iki nedenden dolayı kuyularını kazabilir.
İlk olarak, dış dünya ile çok daha fazla temas ve yüksek yaşam standardı rejimin istikrarını sarsabilir. Sovyetler ve diğer örnekler göstermektedir ki, totaliter sistemin tebaası ne kadar fazla bilir ve kendilerini dış dünya ile ne kadar karşılaştırırsa, var olan ideolojik ve zalim düzenden çok daha fazla memnuniyetsizlik duyar hale gelirler. (Kuzey Kore nüfusunun dışarıya o kadar kapalı tutulmasının bir nedeni var.)
İran'da bazı değişimler zaten görülmeye başladı: İranlı gazeteci Saeid Jafari İranlılar için daha fazla refah ve daha fazla özgürlük için beklentileri "kabarıyor" diyor. "Pek çok genç İranlı İran'ın dünyanın altı güçlü ülkesi ile yaptığı son nükleer anlaşma sayesinde çok daha iyi günlerin geleceğini umut ediyorlar." Ve sadece genç nüfus değil; "Hangi sosyal tabakaya ait olunduğuna bağlı olarak toplumda yabancı yatırım, İran'ın dünya ile ilişkisi ve içerdeki kültürel, sosyal ve politik atmosfer gibi tartışmalı konularda farklı bir vurgu var." Ayrıca hemen hemen herkes daha güçlü bir para birimi istiyor.
Ancak, rejim değişiklik yapmamak için direniyor. Yeni siyasi partileri reddediyor ve üzerinde Amerikan bayrağı olan giysiler satan tüccarlar tutukluyor; hepsi özgürlük için. Bir "direniş ekonomisi" (yaptırımlara karşı hassasiyeti azaltmak ve dış dünyaya bağımlı olmamak için iç kapasite anlamında) sürdürüyor; hepsi tüketim için.
Nükleer anlaşma ile yakından ilişkili olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani önlerindeki yolun uzun ve acılı olacağı uyarısını yaparak beklentilerin önünü almaya çalıştı: "Yaptırımların kaldırılmasından hemen sonra ucuz ithal maddelerindeki dondurulmuş fonları harcayarak ağrı kesicileri hemen ithal edebiliriz. Ayrıca üretim, tarım ve hizmet sektörlerinde yatırım yapmak için kendi kaynaklarımızı kullanabiliriz. Biz ikincisini tercih ediyoruz."
İkincisi, Columbia Üniversitesi'nden Stephen Sestanovich Sovyetler Birliği'nin yıkılışını anlatan 1993 yılında yazdığı harika makalesinde benzer ödünlerin bugün İran anlaşmasında olduğu gibi, "Sovyetlerin bütün temel askeri ve diplomatik arzularının" gerçekleşmesine izin vermesine rağmen Batının dağıttığı eşantiyonların ülkeler arasında yumuşama sürecinde Sovyet rejimini istikrarsızlaştırdığını savundu. "Çileden çıkaracak derecede tutarsız olan Batı Sovyetleri zapt etmeyi bırakın Sovyet komünizminin bir türlü anlayamadığı bir rakibe dönüştü. Sonunda, pek çok kişinin hayıflandığı demokratik zayıflık aslında zaferin ulaşılacak hale gelmesine yardım etmiş olabilir."
Batının tutarsızlıkları ve değişimleri Sovyet diktatörlerin olduğu gibi İranlı diktatörlerin de altını oyabilir. Bu olasılık benim İran anlaşmasına olan muhalefetimin şiddetini azaltmaz ama uzun vade için Amerikalı, İsrailli, Körfez Arap bölgesi ve diğer yerlerden strateji uzmanlarının en maksimum düzeyde istifade edecekleri cılız bir umut, bir amaç sunar.