ABD elçiliğini Kudüs'e taşımamakla birlikte, Obama'nın başkanlığı sırasındaki soğuk ilişkilerden sonra, Başkan Trump'ın İsrail'e ziyareti sırasında gösterdiği aşikar yakınlık çok doğal bir şekilde İsraillileri sevindirdi. Ancak, ne yazık ki, Arap-İsrail çatışması söz konusu olduğunda hiçbir şey basit değil: Paradoksal olmakla birlikte, tarihsel örnekler İsrail'in Washington ile Obama tarzı bir gerginlik düzeyinde en iyi performansı gösterdiği izlenimini uyandırmaktadır.
Bu paradoksun açıklaması, 1973'den beri hangi partinin başkanlığı elinde tutmasına bağlı olmaksızın, tüm Amerikan yönetimlerinin Arapların İsrail ile barış yapmaya hazır olduğuna inanması noktasında başlıyor. Bu sorun özellikle 1994'de Filistin Otoritesi'nin kurulmasıyla birlikte had safhaya ulaşmıştır. Amerikan başkanları istikrarlı bir şekilde Filistin Otoritesi'nin devrimci doğasını görmezden gelmişlerdir. Bu bağlamda, FO lideri Mahmud Abbas ile yaptığı bir toplantıdan sonra Trump Abbas'ı İsrail için "barışa hazır" "stratejik bir ortak" olarak nitelendirmiştir.
Amerikalı liderler sık sık Kudüs'ün ancak ve ancak daha fazla para, toprak ve tanınırlık sağlaması halinde Filistin Otoritesi'nin barış yapmaya heyecanlanacağı konusunda ısrar etmektedirler. Neredeyse sınırsız bir üçkağıtçılık, düşmanlık, kavgacılık ve şiddet karşısında, Filistin'in bu iyi komşuluğuna dair dokunaklı inanç sadece psikoloji ile açıklanabilir. Eski ulusal güvenlik danışmanı yardımcısı Elliot Abrams bu durumu Peter Pan'deki Tinker Bell ile karşılaştırıyor: "İnanıyorsanız el çırpın."
İşçi ve Kadima partisi hükümetleri altında olduğu gibi, İsrail hükümetleri bu gerçeklikten uzak düşünce ile hem fikir olduklarında, ABD-İsrail ilişkilerindeki dostanelik tırmanıyor: Bill Clinton'un İzak Rabin ile olan mükemmel dostane ilişkilerini düşünün.
İsrailliler, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yaptığı gibi bu umut dolu varsayımlara direndiklerinde gerginlik tırmanıyor. Washington çok daha fazla taviz için zorluyor ve Kudüs ise direniyor. O zaman da Amerikan başkanları bir seçimle karşı karşıya kalıyorlar: Sızlanmak ve eleştirmek ya da kabullenmek ve cesaretlendirmek. Başkan Obama, 2010'da Netanyahu Roosevelt Odası'nda kendisini beklerken ailesi ile yemek yemeyi seçmesiyle sembolize olan huysuz bir rota seçti.
Kıdemli Amerikan diplomatı Dennis Ross'un on yıllardır söylediği gibi, Beyaz Saray güven geliştirmeye odaklandığı zaman İsrail'in işbirliği artıyor. İsrail'e yönelik sıcak duygularının samimiyetinden şüphe etmeksizin, Trump'ın içindeki anlaşmacı karakter sezgisel olarak İsraillilerin peşinden koşmanın daha sonraki baskı için bir temel oluşturacağını anlamış görünüyor. Trump İsrail'e olan ziyareti sırasında Kudüs, Yahudiler, Siyonizm ve İsrail'e yönelik sevgisini cömertçe göstermek için her fırsatı kullandı:
"Kudüs kutsal bir şehir. Güzelliği, ihtişamı ve sahip olduğu miras Dünya üzerindeki başka hiçbir yere benzemiyor. ... Yahudilerin Kutsal Topraklara olan bağı eski ve ebedi," diye bahsettiği konuyu kendi deneyimi ile de açıkladı.: "Dün Batı Duvarı'nı ziyaret ettim ve Tanrı'nın varlığını ve insanoğlunun azmini gösteren anıta hayran oldum."
Trump "İsrail Yahudi halkının bükülemez ruhunun bir kanıtıdır" diye devam etti. "Yahudi halkının başarılarının karşısında saygıyla eğiliyorum ve size bir söz veriyorum: Yönetimim daima İsrail'in yanında olacak.... Tanrı İsrail Devleti'ni korusun."
İsrail bu dostane duygulara tam anlamıyla karşılık verdi. Times of İsrail gazetesinin editörü David Horovitz pek çok kişi adına şunları söyledi: "Sadece İsrail'i sevdiğini ve yanında duracağını söyleyerek Trump, durmaksızın eleştirilen İsrail'i kazandı. ... Trump ve Netanyahu Filistinlilerin barış yapmaya yönelik samimiyetleri konusunda hemfikir değiller. Elçiliği taşımadı. Ancak başkan İsrail'i övgülere boğdu ve Batı Duvarı'nı ziyaret ederek tarih yazdı. Şimdilik bu fazlasıyla yeterli."
Bu duygusal tepki Trump'ın İsrail hükümetinin Sayın Abbas'a inanması ve zaten Batı Şeria'daki toprakları geri verme baskısı ile başlamış süreçte daha fazla tek taraflı tavizler vermesini talep etmesi için bir açılım sağlıyor. Bu erkek dostluğu göz önüne alındığında Netanyahu Trump'ın isteklerini nasıl reddedebilir?
Bu bizi bir önceki örneğe geri dönüyor: İsrailliler ve taraftarları politikalardan ziyade haleti ruhiyeye ve sembolizme daha fazla dikkat etme eğilimindeler. 1992'de "Ticaret ve güvenlik çıkarları gibi ulusal çıkarlar üzerinde odaklanan diğer diplomatik bağların aksine, ABD-İsrail ilişkileri duygusal bir temel sahip" diye yazmıştım. "Çıkarların soğuk bir değerlendirmesi değil duygular her şeyi yönlendiriyor. Ton, tarz, ruh hali ve algı sıklıkla gerçeklerden çok daha önemli."
Ne yazık ki, iyi ilişkiler Kudüs'ün sürekli olarak Washington'un zayıf kararlarına razı göstermesine neden oluyor. Bu dostane ABD-İsrail ilişkilerinin tehlikesi ve zayıf kararların tesellisidir. İsrail için berbat BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla cezalandırılmak soykırımcı haydutlara daha fazla toprak bırakmaktan daha iyidir.
ABD-İsrail ilişkileri politik rüzgarlara bağlı olarak sıcak ya da soğuk hava üflerken, İsrail'in Filistinlilere verdiği tavizler bir ülkenin kaybettiği toprakları geri istemeyi, can kaybını, çatışmanın uzamasını ve ABD çıkarlarını engellenmesini cesaretlendiren değiştirilmesi olanaksız hatalardır. Dolayısıyla benim genel kanının aksine çıkardığım sonuç: İsrail ve dolayısıyla Amerikan güvenliği için soğuk ilişkiler daha iyidir.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2017 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.