Politico dergisine Avrupa'daki son seçimler ile ilgili yaptığı özgün bir değerlendirmede Katy O'Donnell, "Şimdi İtalya'dan Finlandiya'ya kadar her yerde ayak basacak bir yer bulan milliyetçi partiler, kıtanın 20.nci yüzyılın ilk yarısındaki felakete yol açan politikalarına benzeyen bir yöne doğru çark edildiği korkularını yükseltiyor" diye yazıyor. Avrupa Yahudi Derneği'nin başkanı Menachem Margolin gibi pek çok Yahudi "Avrupa'nın genelinde popülist hareketlerden kaynaklanan gerçek bir tehlike" görüyorlar ve bu korkuyu yansıtıyorlar.
Bütün ülkeler içinde en büyük endişeyi doğal olarak Nazizm'in anavatanları olan Avusturya ve Almanya uyandırıyor. Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve Almanya için Alternatif'in (AfD) sırasıyla yüzde 26 ve 13 oy oranları ile artan başarıları her ikisini de önemli politik aktörler ve korkulan gözlemciler haline getirdi. Bu nedenle Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel AfD'yi "gerçek Naziler" olarak tanımlıyor. Alman Yahudileri Merkez Komitesi eski başkanı Charlotte Knobloch konuyla ilgili olarak "Bir kabus gerçek oldu" diyor.
Başlangıç olarak, bu partiler ne İngiliz emperyal gücü ne de Alman soyu ile böbürleniyorlar ve eskiler kadar milliyetçi değiller. Aksine, Avrupalı ve Batılı bir bakışları var; bir isim vermek gerekirse, uygarlıkçılar. İkincisi korumacılar, Komünistler ve Nazilerin hayal ettiği gibi Batı uygarlığını yok etmekten ya da Fransız hükümetinin çokça denediği gibi yaymaya değil, daha ziyade korumaya odaklılar. Fetihler yapmayı değil Atina, Floransa ve Amsterdam'ın Avrupası'nı elde tutmaya çabalıyorlar. Üçüncüsü sağ (kültür) ve solun (ekonomik) kompleks bir karışımını sunduklarından dolayı bu partilere aşırı sağ denemez. Örneğin, Marine le Pen'in Ulusal Cephe'si Fransız bankalarının kamulaştırılmasını istiyor ve solcu kanadın desteğini üzerine çekiyor.
Bu partiler daha ziyade göç karşıtıdırlar. Batılı olmayanların kitlesel ve bazen kontrolsüz göçü insanın kendini evinde yabancı gibi hissetmesine neden olduğundan cazibelerini artırıyor. Avrupa'nın her yerinde yabancılar tarafından çevrili olup evlerinden çıkmaya korkan emeklilerin içler acısı hikayeleri ve tamamıyla göçmen çocuklarından oluşan bir okuldaki yalnız yerli öğrencilerin hikayeleri gibi. Bu partiler son on yıldaki göçü, özellikle Müslümanların göçünü kontrol altına almak, azaltmak hatta iptal etmeyi arzuluyorlar.
Müslümanlar, bu tür bir dikkati üzerlerine ön yargıdan ("İslamofobi") değil, özellikle İslam ile özdeşleşmiş bir dizi sorundan dolayı çekiyorlar: çok eşlilik, çarşaf ve burka, kadın sünneti, namus cinayetleri, taharrüş (cinsel saldırı), Yahudilerden ve Hıristiyanlardan korkma, Şeriat mahkemeleri, İslamcılık ve cihadi şiddet. Müslümanlar Avrupa'ya Latin Amerikalılar, Afrikalı Hıristiyanlar, Hintliler ve Çinlilerden daha az entegre olmakla kalmıyorlar, benzersiz bir kültürel saldırganlık uyguluyor ve kendi medeniyetlerini empoze etmeye çalışıyorlar. Dahası, çok sayıda potansiyel göçmenin göreceli bir kolaylıkla karadan ve denizden yasal olmayan şekillerde kıtaya girmesiyle Senegal'den Fas, Mısır, Türkiye ve Çeçenistan'a kadar Müslümanlar Avrupa'nın etrafında bir zar oluşturuyorlar.
İki faktör daha uygarlığa yönelik endişeyi tamamlıyor: Avrupalıların felaket derecede düşük doğum oranı (her kadına düşen ortalama çocuk sayısı: 1.6) ve bu endişeleri görmezden gelen ve hatta aşağılayan elitler (benim polis, politikacı, basın, papazlar, profesörler ve savcılar olarak tanımladığım grup). 2015'in Eylül ayında bir seçmen kontrolsüz göç ile ilgili endişesini Angela Merkel'e ifade ettiğinde Alman şansölyesi seçmeni Avrupa'nın eksiklikleri hakkında verip veriştirerek aşağılamış ve kiliseye daha sık gitmesi için uyarmıştı.
Tüm bu gelişmeler bir arada göç karşıtı partilerin Avrupa'nın pek çok yerinde çoğalmasına ve yükselmesine neden oluyor. Fransa'nın çok eski Ulusal Cephesi'nden (1972'de kuruldu) AfD'ye (2013'de kuruldu) kadar bu partiler oldukça derin bir ihtiyacı karşılıyorlar. Yirmi yıl önce hemen hemen hiçbir varlığa sahip değillerken, ötekileştirilseler de yirmi Avrupa ülkesinde hızla önemli bir güç haline geldiler. Hollandalı göç karşıtı PVV partisinin lideri Geert Wilders'ın sözleriyle, "Avrupa'nın doğu kesiminde İslamlaşma ve kitlesel göç karşıtı partiler popüler destekte bir artış görüyorlar. Direniş Batı'da da büyüyor."
Bununla birlikte, istisnasız neredeyse hepsi derin sorunlardan mustaripler. Esas olarak partiler acemilerle dolu, içlerinde korkutucu oranlarda güce aç eksantrikler, komplo teorisyenleri, tarihsel revizyonistler ve Yahudi ve Müslüman karşıtı aşırıcıları içeriyorlar. Bu eksiklikler seçim zayıflığına dönüşüyor: Almanya'daki anketler seçmen kitlesinin yüzde 60'ının İslam'dan ve Müslümanlardan endişe duyduğunu gösteriyorsa da, bu oranın sadece beşte biri AfD'ye oy veriyor. Bu da, anti-göç partilerinin, seçmenleri güç konusunda güvenilir olduklarına ikna edebilirlerse çok büyük ölçüde büyüyebilecekleri ve hatta belki de kazanabilecekleri anlamına geliyor. Ancak buna daha uzun bir yol var.
Aynı zamanda devam eden iki süreç var: (1) Gücün cazibesi bir yandan kişisel kavgalara, parti bölünmelerine ve diğer dramlara neden olurken diğer yandan da anti-göç partilerini olgunlaşmaya, ılımlı hale gelmeye ve yönetim deneyimi kazanmaya teşvik ediyor, ancak ne kadar karmaşık olursa olsun bu gerekli ve yapıcı. (2) Mevcut muhafazakar partiler seçmenleri cezbetmek için onların politikalarını benimseyecekler. Fransa'da Cumhuriyetçi başkan adayı bunu denedi ve şimdi de Almanya'nın Özgür Demokrasi Partisi (FDP) bunu yapıyor. Daha yeni, bu senaryonun bir ön izlemesi mevcut muhafazakar Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve FPÖ'nün beraber yüzde 58 oy aldığı ve büyük olasılıkla gücü paylaşacakları Avusturya'da gerçekleşti
Dolayısıyla, tehlikeli olmayan ve şu andaki güçlerinin çok ötesinde büyüyecek olan anti-göç partilerini beyhude yere dışlamaya kalkışmak yerine, elitler bu partilerin liderlerini radikal elementleri bir kenara bırakmaları, deneyim kazanmaları ve aksi bir durum olmadığı takdirde kendilerini hükümet etmeye hazırlamaları için cesaretlendirmelidirler. Onlardan ister hoşlanın ister nefret edin, bu partiler kaçınılmaz olarak göç ve başka bir çok konu ile çok farklı bir şekilde başa çıkma konusunda bir yetkiye sahip olacaklar.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu başkanıdır. © 2017 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.