Sünni Müslüman düşüncede yeni bir görüş gelişti: etnik temizlik. Bu düşünce soykırım anlamına gelmiyor ama Sünni olmayan nüfusun ihraç edilmesini istiyor. Bu düşüncenin yayılması gayrimüslim azınlıkların Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerde acımasız bir geleceğe sahip olacakları ve bazılarının bir geleceğe bile sahip olamayabileceği anlamına geliyor.
Bu yazıda Orta Doğu'daki etnik temizliklerin köklerini izleyecek, özellikle Hıristiyanlar üzerindeki etkilerinden söz edecek ve verilen tepkileri değerlendireceğim.
1800'lerden önce Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki gayrimüslimlerin durumuna göz atarak başlayalım.
Müslümanlar gayrimüslimleri iki kategoride değerlendirdiler: İslam tarafından geçerli bir inanca (çoğunlukla Yahudiler ve Hıristiyanlar) iman eden tektanrıcılar ve bu teşhisin içine girmeyen (özellikle Hindular) çok tanrıcılar. Bizim buradaki konumuz ilk kategoride olanlar, Ehl-i Kitap (Ahl al Kitab) olarak bilinenlerdir.
Müslümanlar, Müslümanların egemenliğini ve İslam'ın üstünlüğünü kabul eden bir zımmi (Müslümanlar tarafından korunan, Müslüman himayesinde yaşayan kişiler) olmayı; diğer bir deyişle daha aşağı bir statüde olduklarını kabul ettikleri takdirde Ehl-i Kitaba karşı nispeten hoşgörülüydüler.
Zımmiler, cizye denilen özel vergiler ödemek zorundaydılar, askeriyede veya poliste hizmet edemezlerdi, ya da daha genel olarak Müslümanlar üzerinde bir yetkiye sahip olamazlardı. Toplumun refahını tehdit eden maddelerin tüketimini yasaklayan kanunlar çoktu; bir Hıristiyan veya Yahudi yayan olabilir ya da bir ata değil ama bir katıra binebilirdi ve yolda bir Müslümana saygı göstermeliydi. (Tabii ki, gerçekteki uygulamalar bir ülkeden diğerine bir çağdan diğerine farklılık gösteriyordu.)
Dindar azınlıklara verilmiş olan tanınmışlık Müslümanlar tarafından yönetilen ülkeleri modern öncesi Hıristiyan Alemi'nden oldukça farklı yaptı. Müslüman egemenliği altındaki Hıristiyanlar, Hıristiyan egemenliği altında yaşayan Müslümanlardan daha iyi şartlara sahipti; 1200 ve civarlarında Hıristiyan İspanya'da yaşayan bir Müslüman olmaktansa Müslüman İspanya'da yaşayan bir Hıristiyan olmayı çok daha fazla tercih ediliyordu. Aynı durum Yahudiler için de geçerliydi: Mark R. Cohen "Özellikle biçimlendirici ve klasik yüzyıllarda (on üçüncü yüzyıla kadar) İslam aleminin Yahudileri Hıristiyan aleminin Yahudilerinden daha az zulüm yaşamıştır" diyor.
Ancak zımmi statüsünü romantikleştirmemeliyiz. Evet, bu statü bir dereceye kadar hoşgörü, birlikte yaşama ve saygıdan kaynaklanan bir itaat sundu—ancak bunlar Müslümanların üstünlüğü ve gayrimüslimlerin düşüklüğü varsayımına dayalı önermelerdi. Ayrıca Müslümanlar tarafından keyfe göre kötüye kullanılabiliyordu. Bugün hiçbir modern vatandaş zımmi olarak yaşamanın getirdiği sakatlıkları kabul etmeyecektir.
Gerçekten de, zımmi statüsü Avrupalı güçlerin (İngiliz, Fransız, İspanyol, İtalyan, Rus ve diğerleri) neredeyse tüm Müslüman dünyayı istila ettiği 1800'lerden sonraki modern çağlarda çöktü. Hatta—Yemen, Arabistan, Türkiye, İran—gibi Avrupa'nın doğrudan kontrolünden kaçan bir kaç ülke bile Avrupa'nın hakimiyetini hissetti.
Hıristiyan emperyalistler zımmi statüsünü yeni hükümranları kabul etmeye çok daha fazla gönüllü olduklarını gösteren, dillerini ve becerilerini öğrenen, onlar için çalışan ve çoğunluğu Müslüman olan nüfusla aralarında aracı olarak hizmet veren Hıristiyanların ve Yahudilerin lehine bir biçimde ters yüz ettiler. Doğal olarak Müslüman çoğunluk nüfus Hıristiyan ve Yahudilerin bu yükseltilmiş statüsüne sinirlendiler.
Avrupa hükümranlığı kaçınılmaz sonu ile buluşup Müslümanlar iktidara geri döndüklerinde azınlıkları tahminen kabaca aynı konuma geri koydu—ama daha kötüsü zımmi statüsü daha önce yok edilmişti ve yeniden canlandırılmamıştı. Kendilerinden emin olmayan yeni egemenler emperyalistlere hizmet ettikleri için kızdıkları ve Avrupa (Yahudiler açısından, İsrail'e yeni olanlar) ile olan baki bağlarından şüphe ettikleri Ehl-i Kitaba genellikle karanlık bakıyorlardı.
Zımmi statüsünün sonrasındaki ikinci-sınıf zımmi statüsünün üçüncü veya dördüncü sınıf zımmi statüsü haline geldiği söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasıyla, 1910'larda Türkiye'deki Ermenilerle başlayarak son zamanlarda Irak ve Suriye'deki Hıristiyan travmaları ile doruk noktasına çıkan süreçte Hıristiyan ve Yahudilere daha önce olduğundan daha fazla eziyet edildiğine tanıklık edildi.
Hıristiyanların deneyimleri ile devam etmeden önce, Yahudiler ile ilgili bir kaç söz söylemek istiyorum. Eski Yahudi toplulukları zımmi statüsünün yıkılması ve 1948 yılında İsrail kurulması ile ortadan kayboldu. Yahudiler özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki 20 yıllık sürede ya kaçtılar ya da bertaraf edildiler. Cezayir'deki küçük ama canlı Yahudi topluluğu imparatorluk sonrası değişikliklerin belki de en dramatik örneği sunar. Oradaki Yahudiler Fransız iradesine öyle bağlıydılar ki, 1962 Temmuz'unda tüm Yahudi toplumu Fransız yöneticilerle birlikte ülkeden kaçtı.[i] 1945 yılında Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki Yahudi nüfusu bir milyon civarındaydı; bugün bu rakam tamamını İran, Türkiye ve Fas'ta yaşayanların oluşturduğu bir 30,000 ile 40,000 arasında değişiyor. Başka yerlerde yaşayanlar ise bir avuçtan daha fazla değil: Mısır'da belki 60, Irak'ta 9 ve hatta Afganistan'da daha az; yaşlıların oluşturduğu bu neredeyse ölü toplumlar bir kaç sene içerisinde var olmayacak.
Özdeyişteki ifadeyle, "Önce Cumartesi sonra Pazar insanları." Ve şimdi Hıristiyanların dönemi. Şimdi de Hıristiyanlar Yahudilerin göçünün aynısını yaşıyor. David B. Barrett and Todd M. Johnson'a göre, 1500'den 1900 yılına kadar Hıristiyanlar Orta Doğu nüfusunun yüzde 15'ini oluşturuyorlardı. Todd M. Johnson and Gina A. Zurlo'ya göre, 1910 yılında, bu sayı yüzde 13.6'ya düştü ve 2010 yılında ise yavan bir yüzde 4.2'ye ya da bir yüzyıl önceki sayının üçe birinden bile daha aza indi. Bu düşüş eğilimi hızla devam ediyor.
Gazeteci Lee Smith'in belirttiği gibi: "Orta Doğu'da Hıristiyan olmak asla kolay olmamıştı ama son yıllarda bölgeyi silip süpüren ayaklanma dalgaları durumu bölgenin Hıristiyan azınlığı için dayanılmaz hale getirdi."[ii] Örnekler endişe verici ve pek çok açıdan bu örneklerin Müslüman-Hıristiyan ilişkilerinde daha önce benzeri görülmemiş. İşte bunlardan bazıları (Raymond Ibrahim'e teşekkürler):
- 2011 yılında İslamcı grup Boko Haram Nijerya'da en azından çoğunluğu Hıristiyan olan 510 kişiyi öldürdü ve yedi güney eyaletinde 350'den fazla kiliseyi yaktı veya yok etti.
- 2011 Noel gecesi Uganda'da Müslümanlar bir kilise liderine asit atarak şiddetli yanık yaralarına yol açtılar.
- İran'da Noel'i kutlayan bir kiliseye güvenlik güçleri baskın düzenledi, Pazar okulu öğrencileri de dahil orada bulunan herkes tutuklandı ve sorguya çekildi.
- Tacikistan'da Noel Baba olarak giyinmiş genç bir adam akrabalarını ziyaret edip hediyeler verdiği sırada bıçaklanarak öldürüldü.
- Malezya'da kilise rahipleri ve kilise gençlik liderleri polis karakollarına isimlerini ve kimlik numaralarını vermek koşulu ile kilise ilahileri söyleyebilmek için izin almak zorundaydılar.
- Endonezya'da barbar zorbalar Meryem Ana heykelinin başını kopardılar.
Mesaj açık: "Hıristiyanlar, burada istenmiyorsunuz. Gidin."
Hıristiyanların bu duruma tepkisi inançlarını doğduğu yerde yok olma noktasına getirecek kadar hızla Orta Doğu'yu terk etmek oldu. 1920 yılında Türkiye'de Hıristiyan nüfus 2 milyon iken şimdi rakam binlerde. Uluslararası Hıristiyan Dayanışma (CSI) grubu 2007 yılında 2003'den beri Irak'ta yaşayan yaklaşık bir milyona yakın Hıristiyan'ın yarısının ülkeden kaçtığını tespit etti. Iraklı Hıristiyanları Kurtarma Konseyi "Yok olmanın eşiğindeyiz" diye feryat etti.[iii] Suriye'de Hıristiyanlar geçen yüzyılın başında nüfusun üçte birini temsil ediyorlardı, bugün yüzde 10'dan daha azlar. Lübnan'da 70 yıl önce yaklaşık yüzde 55 olan rakam bugün yüzde 30'un altına düştü. Kıptiler tarihlerinde daha önce görülmemiş bir şekilde Orta Doğu'yu terk ediyorlar.
Osmanlılar döneminde Kutsal Topraklarda yaşayan Hıristiyanlar nüfusun yüzde 10'unu oluşturuyorlardı, bu rakam şu anda yüzde 2. Tüm Hıristiyan kentleri arasında en tanınanları olan Beytüllahim ve Nasıra neredeyse iki milenyum boyunca Hıristiyan bir çoğunluğa sahipti, ama artık değil, artık bunlar Müslüman çoğunluğa sahip kentler. Kudüs'te 1922 yılında Hıristiyanlar Müslümanlardan daha fazlaydı, bugün Kudüs'ün Hıristiyan nüfusu sadece yüzde 2. Filistinli Müslüman gazeteci Khaled Abu Toameh bu göçe rağmen, "Arap Hıristiyanların Orta Doğu'da kendilerini güvende ve korunuyor hissettikleri tek yer İsrail olmaya devam ediyor" diye belirtiyor.[iv]
Wall Street Journal gazetesi bugün "Orta Doğu'nun dışında bölgenin içinde olduğundan çok daha fazla Hıristiyan Arap yaşıyor. Üç Hıristiyan hayır kurumu ve Doğu Londra Üniversitesi'nin raporlarına göre, Orta Doğu'da kalan 15 milyon Hıristiyan Arap ile karşılaştırıldığında yaklaşık 20 milyon kişi yurtdışında yaşıyor" diye bildiriyor. Hudson Enstitüsü'nden Samuel Tadros'a göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1971 yılında 2 tane olan Kıpti kilisesinin sayısı 2017'de 252'ye fırladı.
Doğulu Hıristiyanlar bu kriz ile çeşitli şekillerde baş ediyorlar. Aşağıda bunlardan üçünü inceleyeceğim.
Esas olarak Lübnan ve Suriye'de yaşayan Melkite Katolikleri sorundan Müslümanlara tam olarak duymak istediklerini söyleyerek kaçmayı denediler. Antakya Patriği Gregory III Laham 2005 yılında unutulmaz bir beyanda bulundu:
Biz İslam Kilisesiyiz. ... İçinde yaşadığımız ve tarihsel olarak ilişkide olduğumuz bağlamda İslam bizim sosyal çevremiz. ...İslam'ı içerden anlıyoruz. Kuran'ın bir ayetini duyduğumda, bu bana yabancı bir şey değil. İçinde bulunduğum medeniyetin bir ifadesi.[v]
Gregory İslamcılık konusunda ise suçu tümüyle Batı'da buldu: "Köktencilik Batı yenilikçiliğinin geçersizliği nedeniyle kök salan ve zıvanadan çıkan bir hastalıktır."[vi] Aynı şekilde 2010 yılında Doğulu Hıristiyanlara yönelik cihad saldırılarından da İsrail'i sorumlu tuttu. Şiddetin
İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. ... Aslında özellikle Siyonistler ve Siyonist yönelimlere sahip bazı Hıristiyanlar tarafından planlanan bir komplodur ve İslam'ın altını oymayı ve İslam'a kötü bir imaj vermeyi hedefler ... ayrıca Arapların özellikle Filistinlilerin haklarını inkar etmek için ... Araplara da yönelik bir komplodur.[vii]
2011 yılında Doğulu Hıristiyanların Orta Doğu'dan göçmesinin "tek" nedeninin Filistin-İsrail çatışması olduğunu ve bu durumun kendilerinin "demografik yok oluş" ile yüz yüze gelmelerine neden olduğunu ekledi.[viii]
Gregory'nin yaklaşımı şu anlama gelmektedir: Müslümanlar lütfen bizim canımızı yakmayın; istediğiniz her şeyi söyleyeceğiz. Bizim kendimize ait bir kimliğimiz yok. Aslında biz de bir tür Müslümanız. Zımmilik dönemi sonrasında tam bir zımmi yalvarışı.
Maruniler tarihsel olarak kendi kendini bozguna uğratma konusunda en dramatik zıtlığı sunarlar. Teolojik (Katolik Kilisesi) ve coğrafi (dağlar) nedenlerden dolayı, Orta Doğu'daki en kendine güvenen ve en özgür Hıristiyan topluluğu temsil ettiler. Silahlı ve özerk Maruniler Müslüman derebeylerini kendilerinde uzak tuttular.
1926 yılında emperyal bir güç olan Fransa'yı benzersiz bir şekilde onlar için bir devlet yaratmaya (Lübnan) ikna ettiler. Ancak Maruniler açgözlüydüler: Kendilerinin ve diğer Hıristiyanların nüfusun yüzde 80'ini oluşturduğu "Küçük Lübnan'ı" kabul etmek yerine nüfusun yüzde 40'ndan daha azını oluşturdukları "Büyük Lübnan'ı" talep ettiler ve kazandılar. Elli yıl sonra 1976'da Müslümanlar Maruni iktidarını sona erdiren 15 yıllık iç savaşı başlattığında Maruniler boylarını aşan bu durumun bedelini ödediler.
Maruniler bu duruma birbirlerinin aleyhine dönerek yanıt verdiler. Bazıları meydan okumaya devam ederken, bu en önemli mezhep Melkiteler'e benzemeye başladı. 1991 yılında eski general Michel Aoun Suriyelilere karşı ayaklandı; bugün Hizbullah'a kuyruk sallıyor ve cihada hizmet ediyor. Yine Lee Smith diyor ki:
Maruniler bölgenin inatçı derecede bağımsız günah çıkarma mezhebi olarak kendilerini her zaman diğerlerinden ayırmışlardır. Ancak korku, hınç ve kısa vadeli siyasi hesaplar onların bugün Orta Doğu'nun en tehlikeli ve en gerici elementleri olan Suriye, İran ve Hizbullah'tan koruma ve himaye istemelerine neden oldu.[ix]
Özetle, Maruniler özgür Hıristiyanlar iken kısmen zımmiye dönüştüler.
İslam'ın dört asır önce Mısır'ı fethetmesinden beri Kıptiler neredeyse Marunilerin tam tersi bir yol izledi. Bağımsız bir güç olmak için elverişsiz olan coğrafi konumları (düz), tarihleri (güçlü merkezi hükümet) ve toplumları (Müslümanlar arasına serpilmiş) ) Kıptileri başlarını eğmeye zorluyordu. Nispeten çok olan sayılarının kanıtladığı üzere, zımmi statüsünü tamamıyla kabul eden Kıptiler hayatta kaldılar ve İslamlaşmaya karşı pek çok Orta Doğulu Hıristiyan gruptan daha başarılı bir şekilde direndiler.
Sömürge dönemi onlara daha büyük bir rol sundu ve 1908-10 arası Mısır'ın başbakanlığını yapan eski BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali'nin dedesinin sembolize ettiği rolü kabul ettiler. Bu güç aralığı İngilizlerin 1950'de ayrılmasıyla sarsılarak kapandı.
1980 civarlarından başlayarak iki paralel gelişme gerçekleşti. Bir yandan Hıristiyan azınlığı korumaktansa İslamcılar ile iyi ilişkiler sürdürmeye daha fazla önem veren Mısır hükümeti tarafından kışkırtılan İslamcılar, sistematik olarak Kıptileri hedef haline getirerek onlara karşı farklı baskı ve şiddet yöntemleri uyguladılar. Hıristiyanlar siyasi futbol haline geldi; örneğin Hüsnü Mübarek aslında öyle bir şey olmadığı halde Kıptilerin koruyucusuymuş gibi davranıp ikili bir oyun oynadı.
Öte yandan, asırlar süren bir sessizlikten sonra Kıptiler ortak seslerini buldular. Kendilerini savunmak için bir araya geldiler, bulundukları kötü durumlarını dile getirdiler ve Mısır cumhurbaşkanı Washington'u ziyaret ettiğinde protestolar düzenlediler. Çok uzun süren bir pasiflikten sonra Kıptiler yeni Maruniler oldular.
Bu farklı başa çıkma yöntemlerine rağmen, --süper zımmi, zımmi ve iddialı olma—Hıristiyanların Orta Doğu'daki geleceği kasvetli görünüyor. Zımmilerin kabul edilmiş pozisyonu yerini etnik temizlik zihniyetinin takip ettiği geçici bir iyileşmeye bırakmış durumda.
Şu sıralar "İslam fobisi" denilen İslam nefreti ve korkusu hakkında çok şey duyuyoruz. Ancak, eski Müslüman ve eski Hollandalı parlamenter Ayaan Hirsi Ali gerçek sorunu oldukça başka bir şey olarak görüyor: Hıristiyan fobisi.
Yakın tarihin olaylarını ve eğilimlerini adil bir şekilde değerlendirmek, İslam fobisinin ölçü ve şiddetinin, son zamanlarda dünyanın bir ucundan ötekine Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler aracılığı ile izlenen kanlı Hıristiyan fobisinin yanında soluk kaldığı sonucuna götürüyor. Dini hoşgörüsüzlüğün şiddetli ifadesini çevreleyen sessizlik komplosu sona ermek zorunda. Hıristiyanlığın kaderi—ve sonuçta [Müslümanlar arasındaki] tüm dini azınlıkların kaderi—tehlikededir.[x]
Bir kombinasyon halinde Yahudi ve Hıristiyanların etnik temizliği bir çağın sonuna işaret ediyor. Orta Doğu'daki hayatın cazip çeşitliliği tek bir dinin ve bir avuç dolusu sorunlu azınlığın düz monotonluğuna indirgenmiş durumda. Sadece azınlıklar değil bütün bölge bu eğilimle güçsüzleştiriliyor.
Batılılar—ve özellikle Uluslararası Hıristiyan Dayanışma—bu problem ile ilgili ne yapabilir?
Sadece iki seçenek var: Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerde yaşayan gayrimüslimleri—Hıristiyanlar ve diğerleri—korumak ya da onların tarihsel olarak vatanları olan yerleri terk etmelerine yardımcı olmak.
Tabii ki, tercih edilebilir seçenek ilkidir; Hıristiyanlar devredilemez ve vazgeçilmez bir hakka, bir yere ayrılmama hakkına sahipler. Ancak Batılılar bunu başarmaları için nasıl yardımcı olabilirler? Bu hem onların açısından irade hem de Müslümanlar açısından değişme istekliliğini gerektiriyor. Ancak bunların her ikisi de asla gerçekçi birer ihtimal gibi gözükmüyor. Özellikle başkalarının insan hakları tehlikede olduğunda demokratik hükümetler kendi başlarına karar veremiyorlar; popüler desteğe ihtiyaçlar duyuyorlar. Halen Batılılar Orta Doğulu Hıristiyanlığının mevcut yerinde hayatta kalmasını garantilemek için gerekli—ekonomik ve askeri baskı gibi adımları atmak konusunda isteksiz görünüyorlar.
Bu da bizi daha az çekici ikinci alternatifle baş başa bırakıyor: Hıristiyanlara ayrılmaları için yardımcı olmak ve kapıları onların girmesi için açmak. Tabiatı gereği göç acı verici bir deneyim ve demokrasiler belirli inançların yandaşlarına öncelik veren politikaları formüle etmekte zorlanacaklar. Bunlara ve diğer olumsuzlara rağmen göç gerçek ve günlük olarak değerlendirilmesi gereken bir opsiyondur.
Bu nedenle Orta Doğulu Hıristiyanlar trajik bir biçimde gözlerimizin önünde eski vatanlarında ortadan kayboluyorlar.
Alıntılanan Çalışmalar
Ali, Ayaan Hirsi. "The Global War on Christians in the Muslim World." Newsweek. 6 Şubat 2012.
Berger, Judson. "Mob Attacks on Iraqi Christian Businesses Raise Security Concerns." Fox News. 9 Aralık 2011.
Lloyd C. Briggs ve Norina Lami Guède, No More For Ever: A Saharan Jewish Town, (Cambridge, Mass: Peabody Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi Belgeleri, 1964)
Cohen, Mark. Under Crescent and Cross – The Jews of the Middle Ages (Princeton: Princeton Üniversitesi Yayınları, 1994).
Fowler, Jack. "Melkite Patriarch Absolves Islam, Blames 'Zionist Conspiracy.'"National Review. 13 Aralık 2010.
The Free Library. "Catholic patriarch warns Christians face 'extinction'." The Free Library. Tarihsiz.
Toameh, Khaled Abu. "Arab Spring Sending Shudders Through Christians in the Middle East." Gatestone Enstitüsü. 20 Aralık 2011.
Valente, Gianni. "We are the Church of Islam. Interview with the patriarch of Antioch Grégoire III Laham." Piskoposların Toplantısı no. 10 (2005).
[i] Lloyd C. Briggs ve Norina Lami Guède, No More For Ever: A Saharan Jewish Town, (Cambridge, Mass: Peabody Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi Belgeleri, 1964).
[ii] Lee Smith, "Agents of Influence," Tablet, 4 Ocak 2012, http://www.tabletmag.com/ jewish-news-and-politics/87240/minority-interest (17 Şubat 2017'de erişildi).
[iii] Judson Berger'den alıntılandı, "Mob Attacks on Iraqi Christian Businesses Raise Security Concerns," Fox News, 9 Aralık 2011, http://www.foxnews.com/politics/2011/12/09/mob-attacks-on-christian-businesses-raise-security-concerns-as-iraq-enters-new.html (17 Şubat 2017'de erişildi).
[iv] See Khaled Abu Toameh, "Arab Spring Sending Shudders Through Christians in the Middle East," Gatestone Enstitüsü, 20 Aralık 2011, https://www.gatestoneinstitute.org/2685/arab-spring-christians (17 Şubat 2017'de erişildi).
[v] Gianni Valente'den alıntılandı, "We are the Church of Islam. Interview with the patriarch of Antioch Grégoire III Laham," Piskoposların Toplantıları no. 10 (2005), http://www.30giorni.it/articoli_id_9596_l3.htm (17 Şubat 2017'de erişildi).
[vi] A.g.e
[vii] Jack Fowler'dan alıntılandı, "Melkite Patriarch Absolves Islam, Blames 'Zionist Conspiracy,'" National Review, 13 Aralık 2010, http://www.nationalreview.com/ corner/255224/melkite-patriarch-absolves-islam-blames-zionist-conspiracy-jack-fowler (17 Şubat 2017'de erişildi).
[viii] The Free Library'den alıntılandı, "Catholic patriarch warns Christians face 'extinction,'" The Free Library, tarihsiz, https://www.thefreelibrary.com/Catholic+patriarch+warns+Christians+ face+%27extinction%27.-a0250613492 (17 Şubat 2017'de erişildi).
[ix] Lee Smith, "Agents of Influence," Tablet, 4 Ocak 2012, http://www.tabletmag.com/ jewish-news-and-politics/87240/minority-interest (17 Şubat 2017'de erişildi).
[x] Ayaan Hirsi Ali, "The Global War on Christians in the Muslim World," Newsweek, 6 Şubat 2012, http://europe.newsweek.com/ayaan-hirsi-alithe-global-war-christians-muslim-world-65817?rm=eu (17 Şubat 2017'de erişildi).