Önde gelen Fransız gazetesi Le Monde'un yurtdışı haberler editörü tarafından yazılan bu kitap Soğuk Savaş'ın ilk yıllarının izini sürüyor.
Soğuk Savaş terimi 1947 yılında Bernard Baruch tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyet-Amerikan ilişkilerini tanımlamak için yaratılmıştı. Ancak M. Fontaine bu terimin sadece son zamanlardaki Doğu ile Batı arasındaki istikrarsız ilişkileri değil, aynı zamanda "Sovyet gücü ile burjuva dünya arasındaki çatışmanın" tümünü de tanımladığını ve bu teriminin kökeninin Rusya'da Komünizmin başlangıcına kadar gittiğine inanıyor.
Bu yüzden anlatım Rus Devrimi ile başlıyor. Oluşumlarını Rusya'da gerçekleştiren Bolşevikler'in esas meselesi güçlerini dünyanın geri kalanına yaymaktı; ancak tıpkı "Batı'nın Komünist rejimi devirmeyi başaramaması gibi, Komünistler de devrimi ihraç etmeyi beceremediler." Bu nedenle, uluslararası ilişkilerden çekilmeye ve içerde gelişmeye odaklandılar. 19219-1931 yılları süresince Soğuk Savaş bir bakıma askıdaydı.
Almanya'da Nazilerin yükselişi ile, şimdi Stalin tarafından yönetilen Sovyetler Birliği uluslararası siyasete yeniden girmek zorunda kaldı. Baştan sona Stalin'in zihni benzersiz bir şekilde kendi kişisel gücüne odaklaydı. Bu amaçta daha da ileriye gitmek için savaşın dışında kalma ve düşmanlarının birbirini yok etmesini izleme niyetiyle 1939 yılında İngiltere ve Fransa'nın yanısıra Almanya ile müzakerelere girdi.
Bu plan Almanya'nın Sovyetler Birliğini işgal ettiği ve Stalin önce İngiltere sonra da Amerika Birleşik Devletleri ile ittifaka girdiği 1941 yılına kadar başarılı oldu. 1941 yılından 1950'ye kadar tedirgin müttefikler arasında gelişen karmaşık ilişkiler M. Fontaine'in kitabının özünü oluşturmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri İkinci Dünya Savaşı'na girdiğinde, Stalin Müttefiklerin savaşmaya istekli olmasından dolayı duyduğu güvensizliği gösterdi ama yine de uyumluydu. M. Fontaine'e göre savaş ilerledikçe güveni arttı. 1943 yılında yapılan Tahran Konferansı
Sovyet-Batı işbirliğinin zirvesi oldu. İdeolojik farklılıkların, art niyetlerin ve şüphenin ötesinde en sonunda dayanışma bağları varmış gibi yapılmış, en iyilerin kanlarıyla sertleştirilmişti ama dayanışmaları bir illüzyon yarattı ... Atom bombasının gündeme gelmesinden çok önce, [Stalin, Roosevelt ve Churchill] dünyada savaş ve barışın temel sorumluluklarının geleceğinin oldukça küçük bir güçler topluluğunun elinde olacağının farkına vardılar. İnsanlığın akıbetinin kendi mutabakat ve yanlış anlamalarına bağlı olduğunu hissetiler. Stalin esas zor görevin savaştan sonra çıkarlarının çeşitliliğinin Müttefikleri bölme eğimli gösterdiğinde geleceğine dikkati çekti.
Aslında bu öngörünün doğru olduğu kanıtlandı ve Soğuk Savaş'ın Tarihi kitabının son üçte biri İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve uluslararası siyasetin merkezinde Doğu-Batı çatışmasının durduğu Kore Savaşı'nın başlaması ile meydana gelen gelişmelere ayrılıyor.
Sayın Pipes Harvard Üniversitesi'nde öğrencidir.