Araplar ve Müslümanlar İsrail'e yakınlaştıkça Sol İsrail'e daha mesafeli davranıyor. Bu değişimler Yahudi devleti açısından bir zarurete işaret ediyor.
İlk olarak değişim üzerine: İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz günlerde İsrail'in "teknolojisi ve yeniliklerine, ... su, elektrik, tıbbi bakım ve yüksek teknolojisine" duyulan ihtiyaçtan dolayı İsrail şirketleriyle ilişkileri büyüyen Arap dünyasında görülen "büyük bir değişime" işaret etti. Bu normalleşmeyi Arap devletlerinin "güçlü ile bağlantı araması" olarak açıklayan Netanyahu başka bir faktör daha eklemek için Amerikan liberallerine karşı çok planlıydı: Barack Obama'nın İran'a yönelik yatıştırma politikası Arap devletlerini karşı karşıya oldukları gerçek tehlikeler konusunda ciddileşmeleri için dürttü.
İsrail'e yönelik büyük çaplı bir Arap savaşının yalnızca 25 sene (1948-73) sürmesinin ve 45 yıl önce sona ermesinin dikkat çekici olduğunu belirtmek gerekiyor; o zamandan beri de anti-Siyonist meşaleyi Türkiye ve İran eline aldı.
Bu sadece İsrailli şirketlerin Arap ülkelerinde ilerleme kaydetmesiyle de sınırlı kalmıyor. İsrail spor bakanı İsrailli atletlerin başarısı sonucu Abu Dabi'de İsrail milli marşı Hatikvah çaldığında gözyaşlarına boğuldu. Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MbS) ve İsrail başbakanın el sıkıştığı ile ilgili söylentiler dönüp duruyor.
Arap ve Müslüman nefretinin kırılmış olduğu ve muhtemelen asla yeniden oluşmayacağı Arap-İsrail çatışmasında yapısal bir değişime işaret ediyor. Daha az önemli olmayan bir ikinci konu ise küresel Sol'un İsrail'e karşı artan düşmanlığı.
Bu kalıp Güney Kore'den Tayland'a, Güney Afrika'ya, İsveç'e, Brezilya'ya kadar her yerde tutarlı bir şekilde görünmektedir. 2001 yılında Durban konferansı bu olguyu gün ışığına çıkardı. Diğer pek çok örnek arasında, Siyahların Hayatları Değerlidir platformu İsrail'i "ırkçılık" ve "soykırım" ile suçluyor. Hindistan'da 16 milyon çiftçiyi temsil eden komünist bir sendika boykot, tecrit ve yaptırım (BDS) hareketine katıldı.
Yahudi devletine yönelik artan negatif tutumlar sağdan sola doğru giderken neredeyse doğrusal bir çizgiyi takip ediyor. 2012 yapılan bir Pew Araştırma Merkezi'nin Amerikalı yetişkinlere ile ilgili araştırması muhafazakar Cumhuriyetçilerin yüzde 75'inin, ılımlı ve liberal Cumhuriyetçilerin yüzde 60'ının, Bağımsızların yüzde 47'sinin, muhafazakar ve ılımlı Demokratların yüzde 46'sının ve liberal Demokratların yüzde 33'ünün Filistinlilerden ziyade İsrail'e sempati duyduğunu gösterdi.
Ancak her zaman böyle değildi. Joseph Stalin 1947-49 yılları arasında diplomatik destek ve cephane sağlayarak İsrail'in doğumunda oldukça etkili oldu, İsrail'in ilk BM elçisi Abba Eban bu durumu Sovyet yardımı olmasaydı "bunu ne diplomatik ne askeri anlamda başaramazdık" diye açıkladı. Demokrat Harry Truman ve John F. Kennedy en İsrail yanlısı Amerikan başkanları arasında yer aldılar ama Cumhuriyetçi Dwight Eisenhower tartışmasız İsrail'e en çok düşman olandı.
Şimdilerde İsrail İsveç'ten ziyade Mısır ile daha iyi ilişkilere sahip olmanın keyfini çıkarırken MbS-Jeremy Corbyn karşıtlığı bu iki yapısal değişimi sembolize ediyor. Çad'ın başkanı İsrail'de ortaya çıkıyor ama Yeni Zelanda'dan bir şarkıcı İsrail'e gelmiyor. İsrailli atletler Birleşik Arap Emirlikleri'nde müsabakalara katılıyor ama İspanya'ya gelmeleri yasaklanıyor. Müslümanlar Filistin-İsrail arasındaki diplomasının çöküşüne giderek artan bir ilgisizlik gösterirken Solcular bu çöküşle ilgili yükselen öfkelerini ifade ediyorlar.
Bu son nokta büyük önem taşıyor: İsrail'e yönelik öfke Aşkenaz-Sefarad ilişkileri, Tapınak Dağı'ndaki gerginlikler, İran'ın nükleer altyapısına olası bir saldırı ya da İsrail'in sahip olduğu nükleer silahlar ile ilgili değil. Aksine, neredeyse tamamıyla Batı Şeria ve Gazze'de yaşayan 3 milyon Filistinlinin statüsü ile ilgili. Filistin halkla ilişkiler uzmanları ve devam eden antisemitizm sayesinde bu küçük ve güçsüz ama fanatik nüfusun refahı önde gelen küresel bir insan hakları sorununa dönüşmüş bir şekilde, mesela Etiyopya'dan daha fazla bir biçimde, bitmek tükenmek bilmeyen bir ilgiyi üzerine çekiyor ve İsrail'e yönelik neredeyse bütün suçlamaları motive ediyor.
Bu nedenle, şimdilerde büyük ölçüde iktidarın dışından kalan Sol Japonya, Hindistan, Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde iktidara geri döndüğünde İsrail Batı Şeria ve Gazze'deki çözümlenmemiş durumlardan dolayı bir krizle karışı karşıya kalacak.
Bu doğrultuda, bu konu İsrailliler için öncelik olmalıdır.
Bu Filistin uzlaşmazlığının sert kayalarına çarpmaya mahkum başka bir "barış planına" yol açmak anlamına gelmiyor. Bu, kim hangi planı tercih ederse etsin Filistin'in İsrail'e yönelik saldırganlığını sona erdirme ihtiyaç olduğu anlamına geliyor: artık intihar saldırıları, uçurtma bombalamaları ve füzelerin olmaması anlamına geliyor. Solcu öfkeyi sadece bu yatıştırır.
Bunu da sadece bir İsrail zaferi ve bir Filistin yenilgisi başarabilir. Başka bir deyişle, Filistinlilerin havlu atmasını, pes etmesini sağlamak İsrail ve destekçileri için acil bir önceliktir.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2018 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır. .