Bugün siyasi eğitimimin 50 yılı. 9 Nisan 1969'un olayları bugün olduğum kişiyi yaratmamda ve üniversitenin ne olduğu konusunda bana yardımcı oldu.
Siyaset, özellikle Vietnam savaşı ve kampüsteki askeri eğitim programları Harvard Üniversitesi'ndeki arkadaşlarımı Üniversite Binası denilen ana yönetim binasını ele geçirmek zorunda bıraktığında ben ikinci sınıftaydım.
Bu eyleme karşı olmakla birlikte isyanı ilk elden görmek ve fotoğraflamak için Üniversite Binasındaki Komünistlere katıldım. Fotoğraflarım 250 kadar öğrencinin Başkan ve Fakülte Üyelerinin heybetli odalarına doluştuğunu ve odadaki heykeller ve tavana kadar yükselen portrelerin arasında saygısızca ayakta durarak ve oturarak nutuklar attıklarını gösterdi.
Zafer kazanmış bir ruh hali hakimdi: Sonunda öğrenciler meseleleri kendi ellerine almışlar ve dekanlara şaka yapmadıklarını göstermişlerdi! Güç gösterisinde bulunan öğrenciler kurumun hizmetlilerini binadan dışarı çıkardılar, dosyaları talan ettiler ve insanlığa bir devrimin doğuşunu ilan ettiler.
Ancak devrim doğmadı. Saat sabaha karşı 3'te 400 kadar polis Üniversite Binasına girdi, içerdeki 500 kadar öğrenciye kimin gerçek patron olduğunu, yani patronun Harvard'ın rektörü olduğunu hatırlattı. Pohpohlanmış öğrenci radikalleri zararına bir şekilde haklı proleter öfkenin bir kısmını hafif cezalandırarak, o sıralarda talihsiz bir şekilde konulan isimleriyle "domuzlar" devrimcilik oynayanları aşağılayıcı bir şekilde dövdüler ve hapishaneye taşıdılar.
Böylece gerçek kriz başladı. Yarım asırdır hala aklıma gelmeyen nedenlerden ötürü Harvard'ın güvenilirleri ile bilgelerinin ortak fikri öğrenciler idealist coşkularında fazla ileri gitmiş olabilirdi ama üniversite yönetimi polisi çağırarak büyük bir günah işlemişti. "İşgal" değil "baskın" en önemli sorun haline geldi.
Üniversite kilisesinde bir ve futbol stadyumunda iki toplantının yapıldığı kriz sekiz gün sürdü. Sonuncusu benim de aralarında olduğum 10,000 kadar Harvard erkeğinin (artı kadınlarının) üniversitenin açılması ya da kapanması konusunda "evet" ve "hayır" diye bağırdıkları doğrudan demokrasinin alışılmadık bir deneyimiydi.
Kısacası, ilk toplantı üç günlük bir kapama (öğrenci deyimiyle "grev"), ikincisi ise üniversiteyi yeniden açma çağrısıydı. Böylece on günlük su katılmamış siyasetten sonra Harvard'ın ev sahibi rolü kadar küçük ve Vietnam'daki ABD mezalimi kadar önemli konular tartışılarak üniversite normal seyrine geri döndü.
Normal seyrine döndü ama normalleşmedi. Bu olay ve ülkedeki diğer eşdeğerleri Amerikan yüksek öğretiminin doğasında derin bir kaymaya neden oldu. Birinci Dünya Savaşı'ndan beri liberal bir kurumken (William F. Buckley, Jr.'un 1969 yılındaki esprisini hatırlayın, "Harvard Üniversitesi'nin öğretim üyeleri yerine telefon defterindeki ilk 2000 kişi tarafından yönetilmeyi tercih ederim") şimdi üzücü bir şekilde radikalleşmeye doğru eğilim göstermeye başladı.
1960'ların son dönemlerinin sözde devrimcileri sonunda kadın çalışmaları, siyasi doğruluk, mikro saldırganlık ve kesişme gibi tatları da beraberlerinde getirerek Amerikan akademik hayatının temellerini değiştirdiler. Bu aşağıya doğru iniş hala devam ediyor, sadece aşırı solcuların her yerde beşeri ve sosyal bilimlere hakim olmasından dolayı değil, radikalleşmelerinin daha yoğun ve hoşgörüsüz bir biçimde büyümesinden dolayı devam ediyor.
Bu işgal ve baskın benim politik eğitimimi zirveye taşıdı. 1967 yılında liseden çıktığımda günün yakıcı konuları hakkında güçlü görüşlerim yoktu. Hatta baskından önce Vietnam'da bir Amerikan zaferinin taraftarıydım; ama Harvard kargaşası benim görüşlerimi birleştirip yönlendirerek beni bugünün kendini işine adamış muhafazakarı haline getirdi.
Baskın ayrıca beni kendimi Komünizm karşıtı küçük öğrenci azınlığın arasında neden izole ettiğimi de anlamamı sağladı. Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'daki deneyimlerimin benim akranlarımın çoğunluğunun Amerika Birleşik Devletleri'ne duymadığı derecede müteşekkir olmama neden olduğu sonucuna vardım. Benim jenerasyonum 1950'lerin dinginliğinde büyüdü; o yüzden bir sonraki on yılda büyük sorunlar ortaya çıktığında (suikastlar, Vietnam, vatandaşlık hakları) bu sorunlara öfkeli bir hayal kırıklığı ile cevap verdi. Ben dış dünyayı tanıdığımdan bu benim için geçerli bir durum değildi.
Görüşlerimi güçlendirmemde National Review rol oynadı. Dergiyi uzun zamandır yayınlamakta olan William Rusher 1968 Aralık ayında Harvard'ı ziyaret etti. Muhafazakarlığın çılgınca egzotik olduğu bir dönemde, sadece meraktan onu dinlemek için küçük (elbette!) bir grup öğrenciye katıldım. Ancak Rusher inandırıcıydı ve hemen ardından NR okuyucusu oldum.
Harvard baskını üniversiteyi radikalleştirdi ama beni bir muhafazakara dönüştürdü. Bana bıraktığı değil ama arkasında bıraktığı miras berbat.
Daniel Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2019 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.