Mısır'ın karizmatik hükümdarı Cemal Abdül Nasır 50 yıl önce bugün öldü. 1952-79 arasında, iktidarda olduğu on-sekiz yıl boyunca olduğu gibi şimdi de yoğun bir ilgi konusu olmaya devam ediyor.
Google Ngram göre, 1970'den beri İngilizce yazılmış tüm kitaplarda "Nasırist" kelimesi istikrarlı bir şekilde sık olarak görüldü. Bir Lübnan gazetesinde yayınlanan bir makale geçen hafta "Nasır gelecektir" dedi, onu "ölümsüz bir lider" olarak niteledi ve "fikirleri ve seçimleri gelecekle baş edebilmek için sağlam bir köprü vazifesi görse de mevcut sorunlarla yüzleşmek için bir gereklilik" olarak kalmaya devam ettiğini bildirdi.
Nasır'ın ölümünü haber yapan New York Times gazetesinin manşetleri hem Batılılar arasındaki mülayim ve pozitif haberleri hem de Avrupalıların onun Araplar arasındaki evrensel popülaritesine inancını kısa ve öz bir şekilde göstermiştir: "Barış çabalarına darbe vuruldu," "ABD yetkilileri Orta Doğu'da bir istikrarsızlık dönemi öngörüyorlar," "Arap dünyası keder içinde." Ancak gerçek hikâye, Nasır'ın iktidarı Mısır'a siyasi, ekonomik ve kültürel düşüş şeklinde felaket getirdiği için oldukça farklıydı.
1952'de bir hükümet darbesi ile iktidarı alan 34 yaşındaki albay Nasır firavunlardan bu yana ülkeyi yöneten ilk yerli Mısırlıydı. Fikirleri hayali olduğu kadar hırsları da büyüktü. Bir kralı devirerek yerine 68 yıl sonra bile devam eden baskıcı bir askeri rejim kurdu. Büyük toprak ağalarını ve birbirine benzeyen küçük tüccarları mülksüzleştirdi, ardından ekonomiyi besleyen – çoğunlukla İtalyan, Yunanlı ve Lübnanlı – Levanten girişimcileri kovdu. 75,000 nüfuslu küçük ama gelişen, Musevi cemaatini şimdi sadece 10 (son sayımla) yaşlı kadından oluşan bir topluluğa indirgeyecek bir zulme tabi tuttu.
Sovyetler Birliği ile birlik olarak Mısır'ı Sovyet çizgisinde sanayileştirdi ve ülkeyi Stalin sonrası bir vahşetle yönetti. Tüm Arapça konuşan ülkeleri kendi kontrolü altına alma hayaliyle büyülenen Nasır bazıları ile birleşti bazıları ile ise savaşa girdi. Siyonizm karşıtlığını herkesten çok daha fazla Orta Doğu siyasi hayatının dayanak noktası yaptı ve Filistinli mülteci meselesini Filistin yayılmacı milliyetçiliğine dönüştürdü. Aynı esnada, 1967'de Altı-Gün Savaşı'nı başlattı ve silahlı kuvvetlerini yazılı tarihin en orantısız askeri yenilgisine gönderdi.
Nasır bir aldatma ustası olduğunu kanıtladı. Ordunun ekonomik, güvenlik, yasama ve yargı üzerindeki güç tekelini genişletirken sivilmiş gibi davrandı. Dostlarını zenginleştirirken şehir otobüslerini iki sınıflı hizmetle yöneten bir sosyalizm dayattı. Suriye ile yaptığı sahte birlik kaba hükmetme hamlesini gizliyordu. İslamcılarla olan görünüşteki düşmanlığı ganimet için yapılan alçakça bir mücadeleyi maskeledi.
Mısır'a 1971 Haziran'ından Nasır'ın ölümünden birkaç ay sonra geldim. Halefi Enver Sedat'ın sosyalizmi, Sovyet bağlantısını ve yabancı maceraları keserek ülkeyi geliştirmesini izlemek heyecanlı bir tanıklıktı. Her gün bir öncekinden daha parlak görünüyordu.
Ancak Mısır Nasır'ın mirasından asla kaçamadı. Rejim muhaliflere yönelik gelişigüzel bir gaddarlıkta ve kırk-bir yıl önce imzalanan barış anlaşmasını geride bırakan İsrail'e yönelik inatçı düşmanlıkta inat ediyor. Ülke emekli subayların her zamankinden daha önemli olması, ülkenin kendisini besleyememesi ve dünyanın istediği malları üretememesi nedeniyle ekonomik olarak geride. 100 milyonluk bir nüfusun neredeyse yüzde 4'ü Mısır'ın Nil Vadisi ve Nil Deltasını oluşturuyor. Tarım alanlarına doğru yapılan sürekli genişleme ve Nil Nehri'nin suyunun azalması ihtimali gelecekteki krizlere işaret ediyor. Ünlü Mısır pamuğu bile yok artık.
Böylece Mısır Arapça konuşulan eski yirmi ülkenin en gelişmişi olma statüsünden ikincil öneme kaymış durumda.
New York Times manşetleri Batı'nın Nasır'ın iktidarının son derece habis doğası hakkındaki bilgisizliğini simgeliyordu. Barış çabalarına darbe mi? Hemen hemen hiç: Mısır'ı İsrail ile elden ayaktan düşüren çatışmalardan ancak Nasır'dan sonra Sedat çekip alabildi. İstikrarsızlık dönemi mi? Hayır, Nasır'ın ölümü bölgenin en yıkıcı unsurunu ortadan kaldırdı. Acı çeken Araplar mı? Bazıları evet, ama diğerleri hafiflemiş hissetti.
Modern Mısır tarihi bir ülke bir despotun eline düştüğünde normalleşmesinin çok uzun bir zaman alacağını gösteriyor. Rusya, Çin ve Irak geçmişten gelen örnekler; Venezuela, Kuzey Kore ve İran ise daha güncel örnekler.
Mısır'ın Cemal Abdül Nasır'ın neredeyse yarım yüz yıllık gölgesi altındaki kederli devinimsizliği göz önüne alındığında, karamsar bir şekilde bundan bir elli yıl sonra, 2070 Mısır'ının da onun etkisi altında acı çekeceğini tahmin ediyorum. Hükümranlar gelecek, hükümranlar gidecekler ve Mısır uzun bir zaman önce yerleştirdiği sınırları kıramayacak.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2020 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.