Bu blog İslamcılar arasında son zamanlarda ikiye bölünerek büyüyen eğilimlerin izini sürdüğüm "İslamcılık Büyük Olasılıkla Ölmeye Mahkûm" analizimin devamıdır. İslamcılar artık iyi geçinemiyor gibi görünüyorlar. Farklı bağlam ile ilgili konuşan Yusuf el-Karadavi'yi alıntılarsak "Allah bir zalimi diğeriyle karşı karşıya getirir."
Ek olarak, İslamcıları tanımak onları reddetmek demektir. Bu web günlüğü çatışma ve popülerliğin iki temasını takip ediyor.
Ürdün: Üç ay önceki Mısır darbesi İslami Eylem Cephesi olarak bilinen Müslüman Kardeşler'in Ürdün kolunu sersemletti. Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü'nden David Schenker Doğu Şeriacılar ile Filistinliler arasındaki eski bölünmenin ön plana çıktığını, ayrıca hem Selefiler'in hem de Zamzam Girişimi de denilen bir örgüt içindeki ılımlı reformcuların güç kazandığını bulguladı.
İran: Yine Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü'nden Mehdi Khalaji toplum dışına itilen hem Sünni hem Şii İranlıların Selefiliğe yöneldiklerini bildiriyor. Örneğin, rejim Sünnilerin Tahran ve diğer büyük şehirlerde cami inşa etmesine izin vermiyor, çünkü "Selefiler'in İslam Cumhuriyeti'nin ideolojisi ile ilgili hüsrana uğramış genç Şiileri aralarına katmak için kullanmasından derin bir endişe duyuyor." Bu da daha büyük ironik eğilimin bir parçası.
Ayetullahların ayrıcalıklı iktidarını meşrulaştıran, İslam hukukunu mevzuatın temel dayanağı haline getiren ve onu günlük hayatın tüm yönlerine dayatan bir rejim olan İslam Cumhuriyeti altında pek çok genç ve diğer İranlı Şii inançlarından uzaklaştılar ve ateizm, şüphecilik, Sufizm, Sünni İslam, Bahai inancı, Protestan Hıristiyanlık, Zerdüştlük, Budizm, New Age ve Latin Amerika mistik eğilimlerine kucak açtılar.
(3 Ekim 2013)
Suudi Arabistan ve Sudan: Alden Young "Sudan Nil Uyuşmazlığı Yüzünden İttifakını Mısır'dan Etiyopya'ya kaydırdı" başlığı altında Sudan hükümetinin askeri bir tedarikçi ve müttefik olarak güveninin Hartum ve Riyad arasında bozuşmaya neden olduğunu bildirdi. "Suudi-Sudan ilişkisindeki en düşük nokta Riyad'ın ağustos ayında [Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-] Beşir'in Tahran hava sahası üzerinden uçmasını engelleme kararıyla belirlendi." (7 Ekim 2013)
Hizbullah ve Hamas: Orit Perlov "Mukavama'nın Sonu mu? Hamas ve Hizbullah Reform ya da Çöküş ile Karşı Karşıya; Filistin ve Lübnan Sosyal Ağlarında Söylem" isimli yazısında bu iki önde gelen İslamcı ve anti-Siyonist örgütün iç isyanla karşı karşıya olduğunu açıklıyor.
"Arap Baharının" en belirgin sonuçlarından biri Arap sivil toplumlarının odağının dışardan içeriye—dış politikadan iç meselelere—yönelmesi olmuştur. Arap dünyasındaki sivil toplum, adaletsizliklerin düzeltilmesini talep ediyor. Ulusalcılık ve İslamcılığın yerini demokratikleşme, hak ve özgürlük talepleri alıyor. İsrail'e karşı iç savaşlar ve şiddetli mücadeleler yaşayan Gazze ve Lübnanlı sivil toplumlar devrim ya da politik ve sosyal yapının çöküşü konusunda istekli değiller. Dahası, sosyal medya söylemine de yansıdığı gibi Filistinliler ve Lübnanlılar siyasi, sosyoekonomik ve ulusal reformları gerçekleştirmenin başarılı ve meşru bir yolu olarak şiddet mücadelesine eskiden olduğundan daha az inanıyorlar.
Bir milyondan daha fazla Filistinli (Filistin nüfusunun yüzde 35'ini temsil ediyor) ve yarım milyon Lübnanlı (nüfusun yüzde 15'i) arasındaki sosyal ağların trend analizleri geçtiğimiz 30 yıl içinde ilk kez "içerdeki düşmanın" (Hizbullah ve Hamas) "dışardakinden" (İsrail) daha tehlikeli olduğunu kabul edildiğini gösteriyor.
(8 Ekim 2013)
Suudi Arabistan ve muhtelif İslamcılar: İrfan Al-Alawi ve Stephen Schwartz Suudi yetkililerin Kuveytli İslamcı televizyon vaizi Tarık Suwaidan'ın umre, sezon dışı hac gerçekleştirmesini yasakladılar ve bunu Suwaidan'ın Suudi Prens Alwalee Bin Talla'nın sahip olduğu televizyon kanalındaki işinden çıkarılması takip etti. Yazar ikilisi daha sonra krallığın "Suudi gerçekliğinin iç çelişkileri" olarak adlandırdıkları modernleşmeye doğru ilerleseler de Müslüman Kardeşler [MB] ve Tahran ile olan daha büyük sorunları da incelediler.
Mısır'ın görevden alınan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin MB yönetimini desteklemeyi reddederek kendini Riyad köktendinci Vahabi mirasıyla bariz bir uyumsuzluk içinde olan Mısırlı liberaller, laikler ile ittifak içinde buldu. Buna ek olarak, Suudi Arabistan İran'ın hırslarına meydan okuma konusunda diğer Arap ülkelerinden daha açık sözlü oldu. ...
Cesurca "Suudi Arabistan'da MB kokusu var" diye ilan eden Alwaleed'e Müslüman Kardeşleri desteklemekle suçlandığını söylendi o da "Allah korusun" diye yanıt verdi—ardından aynı sözü iki kere daha tekrar etti. "Bazı Suudi şeyhleri Müslüman Kardeşler kokuyor" uyarısını yaptı. Suudi Arabistan'ın bu "kokuyu" nasıl ortadan kaldıracağı sorulduğunda monarşi "halkın taleplerine cevap vermeli, [MB'ye] yoksulluk, barınma sorunları problemlerinden ve hayat pahalılığından faydalanma fırsatını vermekten kaçınmalı" yanıtını verdi.
Yazarların vardığı sonuç:
Suudilerin Müslüman Kardeşler, başarısız Arap devrimleri ve İran ile ilgili endişeleri kuşkucu Batılılar tarafından Suudi kraliyet gücünün kalıcılığı ya da Müslüman iç rekabetinin yansımaları olarak düşünülmemelidir.
(9 Ekim 2013)
Müslüman Kardeşler: Jonathan Spyer 2013'ün geri çekilme dönemindeki Müslüman Kardeşler'in yılı olduğunu belgeliyor ve "Güneş şimdi Müslüman Kardeşler'in bölgesel hakimiyet umutlarını destekliyor" sonucuna varıyor. (10 Ekim 2013)
Suriye: Hamas lideri Halid Meşal Suriye'deki Sünni cihatçılara "silahlarını" Sünni cihatçıların kızgınlıkla cevap verdiği Esad rejiminden ziyade "Filistin'e yöneltmelerini" tavsiye etti. Suriye Ulusal Konseyi'ndeki Müslüman Kardeşler temsilcisi Mulham Al-Droubi Hamas'ı "Suriye'nin içişlerine müdahale etmekten ya da savaşçılara talimat vermekten" kaçınmaları konusunda uyardı. Önde gelen bir isyancı grup olan İslam Ordusu Meşal'i "İran ile bağlantılı" olmakla suçladı. Daha serti, İslam Ordusu'nun genel komutanlığının siyasi kanadı Meşal'i azarladı. "Ofisinden cihad düzenleyenler siperde bulunanlara tavsiyede bulunmamalıdırlar." (9 Ekim 2013)
Sudan: Al-Monitor medya sitesi Haydar İbrahim Ali'nin Al Hayat gazetesinde yayınlanan iğneleyici "İslamcılar Sonrası Sudan" isimli makalesini İngilizceye çevirdi. Yazar Sudan'daki İslamcı sancıları belgeliyor ve yazıyı birbirlerine düştüklerine dikkati çekerek sonlandırıyor:
O zaman, tıka basa iç çelişkiler ve sosyal baskılar ile dolu, kapsamlı bir özeleştirinin yanından yenilenme de gerektiren rejimin mevcut gidişatı budur. Ancak tek başına bu nihai gerçeğin sahibi olduğu inancından dolayı İslamcı bir zihnin bu gerekliliklerin üstesinden gelmesi zordur. Sonuç olarak, Sudanlı İslamcılar çok sayıdaki kabileleri içinde siyasi ve felsefi iç savaşlar yürütmeye devam ediyorlar. Tarih onları zekice yendi ve İslamcıları laikler ve liberaller ile karşı karşıya getirmesi gereken savaş İslamcıları İslamcılarla karşı karşıya getiren bir duruma dönüştürdü. Savaş Hasan Turabi'nin destekçileri Cumhurbaşkanı Ömer Beşir ve takipçileri ile birbirlerine düştüklerinde, Turabi yanlılarının kendilerini komünistler ve Popüler Hareket ile ittifak kurarak doruğa çıktıklarında başladı.
Bu kasvetli fotoğraf daha sonra tüm İslamcılığı anma konuşması için zemin sağlıyor:
Sudan rejimi ... siyasal İslam'ın modern demokratik bir devlet kurma yetersizliğini inkâr edilemez bir şekilde kanıtladı ve böylece bölgedeki tüm İslamcılar için bir utanç kaynağı haline geldi. Ve sonrası, Mısır'daki Müslüman Kardeşleri deneyimi ile de kanıtlandığı üzere, siyasal İslam'ın düşüşünün başlangıcıydı. Biz 1970'lerin ortalarında başlayan siyasal İslam döneminin sonra ermesine İranlı entelektüel Asef Bayat'ın "post-İslamlaşma" olarak tanımladığı, politik ve sosyal olarak bir deneme döneminden sonra siyasal İslam'ın zindelik ve çekiciliğinin en ateşli destekleyicileri ve hayranları arasında bile tükenmiş olduğu bir döneme tanıklık ediyoruz.
Ali post-İslamcı dönemi "entelektüel yoksulluk ve diyalog ve bilgiden tamamen ayrılma" olarak nitelendiriyor. (23 Ekim 2013)
Türkiye: Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan Bayram Balcı "Türkiye'nin Gülen Hareketi: Sosyal Aktivizm ve Politika Arasında" isimli makalesinde diğer nedenlerin yanısıra ortak bir düşmanın yokluğunun AKP ve Gülen arasındaki çatlakların büyümesine neden olduğunu yazıyor:
Yaklaşık on yıldır AKP ve Gülen hareketi arasındaki—doğal ve kendiliğinden oluşan—ittifak çoğunlukla fonksiyonunu iyi yerine getirdi ancak şimdi şartlardaki ve en başta yükselmesine neden olan sosyopolitik bağlamdaki değişikliklerin şiddetlendirdiği giderek de artan bir kırılganlık gösteriyor. Gerçekten bu ittifakın var olma nedeni—her iki grubun da kendilerini özellikle ordu tarafından şekillendirilen Kemalist aygıtlara karşı korumaya yönelik hayati ihtiyaç—giderek ortadan kalkıyor. Gülencilerin desteği ile iktidardaki AKP, son zamanlarda kendisini ülkedeki en gerçek güç haline getiren politik imtiyazların artık keyfini çıkarmayan ordunun rolünü ve gücünü önemli ölçüde azalttı. Bir dizi başka faktör de büyüyen gerginliklere katkıda bulundu ve her iki liderin taban tabana zıt mizaçları—Erdoğan'ın tez canlı ve fevri ve Gülen'in kahince sakin yapısı—diyalogu kolaylaştırmıyor.
Ardından Balcı aralarındaki bazı farklılıklar üzerine yazıyor: Mavi Marmara meselesi, Ergenekon, Hakan Fidan'ın sorgulanması, Kürt meselesi ve Gezi Parkı. Ardından bu ikisi arasındaki kırılma ile ilgili spekülasyonları ele alıyor ama farklı bir öngörüde bulunuyor:
Erdoğan'ın Gülen topluluğu ile ittifakı gerilmiş olmasına rağmen sürecek gibi görünüyor. Gülen'in başbakanın artan otoriterliği ile ilgili endişeleri ve Erdoğan'ın Gülen hareketinin devletin kurumları üzerindeki artan etkisi ile ilgili korkularına rağmen AKP ve Gülen hareketi ideolojik olarak yakın olmaya devam ediyorlar. İttifak başka bir nedenle de var olmaya devam edecek—Gülen hareketinin kendi ayakları üzerinde durabilen bir siyasi alternatifi yok.
(24 Ekim 2013)
Hizbullah ve İran: 3 Aralık tarihli bir televizyon röportajından,
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Prens Bandar bin Sultan liderliğindeki Suudi istihbarat servislerini Lübnan ve Suriye'ye saldırılar düzenleyen İslamcı intihar bombacılarını finans etmekle suçlayarak Suudi Arabistan Krallığına sözlü saldırıda bulundu. Saldırısının keskinliği Nasrallah'ın 19 Kasım tarihinde Beyrut'taki İran Büyükelçiliğini dümdüz etmeyi hedefleyen ikiz intihar saldırılarından İsrail'in sorumlu tutan müttefiki İran'ın konumuyla aynı görüşte olmaması noktasına ulaştı. ... Daha önce Nasrallah eleştirirken bile Suudi Arabistan'dan ismiyle bahsetmemişti. Bu son ön cepheden saldırı iki taraf arasında ilişkilerin tadını kaçıran krizin derinliğini yansıtıyor. ... Hizbullah'ın içindeki güçlü ve hâkim izlenim Suudi istihbaratının kendisine karşı benzeri görülmemiş bir güvenlik ve siyasi seferberlik kampanyası yürüttüğü.
(10 Aralık 2013)
Türkiye: Fethullah Gülen Türk hükümetinin karıştığı yolsuzluk soruşturmasına katılan polislerin AKP tarafından görevden alınmasına yanıt verdi:
Hırsızı görmeyen ama hırsızı yakalamaya çalışanların ardından gidenler, cinayeti görmeyen ama masum insanları suçlayarak diğerlerini karalamaya çalışanlar – Allah evlerini ateşe versin, evlerini yıksın, birliklerini bozsun, duygularını [isteklerini] böğürlerinde bıraksın, yollarını kapatsın, onların bir yerler gelmelerini engellesin. ... Mesele halkın haklarıyla ilgili. Eğer kamuya ait bir mülk soyulduysa sen bunu [suçu] bir şekilde düzenlemeler ya da demagoji ve mantıkla yumuşatamazsın. Bu kamuoyunun hakkıdır. ... Eğer biri bunu görmezden gelirse o zaman hırsızlarla ortak hareket ediyorlardır.
Birinin işlediği bir suç için diğerlerini suçlamak "dine ve dinin önemli temellerine karşı bir eytişimdir" ve suçun iki katına çıkması demektir. Gülen ayrıca hareketine yönelik "asimetrik bir saldırıyı" kınadı ve hareketi kapatmaya yönelik çabalar konusunda uyardı.
Yorum: Erdoğan ve Gülen ordunun hükümetteki rolünü ortadan kaldırmak için on yıl boyunca yakın bir şekilde çalıştılar. Başarılı olduklarında (Temmuz 2011) gerilimler ortaya çıkarak bu anın gelmesine neden oldu. (21 Aralık 2013)
El Kaide ve İran: İnternet haber sitesi Washington Free Beacon'dan Adam Kredo, El Kaide'nin aralık ayı sonunda İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun (İRGC) başı General Kasım Süleyman'ı öldürmekle tehdit eden bir açıklama yayınladığını bildirdi. "İran Kudüs Gücü komutanını kurşunla öldürmeyeceğiz, niyetimiz onu bir intihar saldırısı ile öldürmek." (Ocak 2 2014)
Tunus: Kurucu Meclis anayasa için ilk ikisinin Tunus hukukun üstünlüğüne dayalı, devlet dini İslam olan "sivil" bir cumhuriyet olduğunu belirten yeni maddeleri kabul etti. (5 Ocak 2014)
Sünni isyancılar ve Suriye'deki Sünni isyancılar: Suriye'de sadece Şii ve Sünniler değil aynı zamanda Sünniler de kendi aralarında savaşıyorlar. Hwaida Saad ve Rick Gladstone New York Times gazetesi için şöyle bir rapor hazırladı:
Cuma günü [3 Ocak] Suriye'nin kuzeyinde El Kaide bağlantılı Sünni cihatçılar ile diğer ittifaklardaki isyancılar arasında olduğu bildirilen ölümcül çatışmalar silahlı Suriye muhalefetinin içindeki pek çoğu diğer ülkelerden gelen dini olarak radikalleşmiş üyeleri aracılığı ile ortaya koyulan iktidar ile ilgili büyüyen klikleşmenin altını çiziyor. Halep'teki hükümet karşıtı eylemciler Halep'in batısındaki Atareb kasabasının İdlib Eyaleti yakınlarında başlayan çatışmaların, içlerinde yabancı militanların da olduğu güçlü bir El Kaide iştiraki olan Irak İslam Devleti ya da İŞİD üyelerinin Suriye'nin kendi içinde yetişen bir dizi isyancı gruba karşı rekabet içinde olduğunu söylediler. (8 Ocak 2014)
Hindistan: Hassan Suroor, India's Muslim Spring: Why is Nobody Talking About It?/Hindistan'ın Müslüman Baharı: Neden Hiç Kimse Konuşmuyor? İsimli kitabı alt kıtadaki İslam'a ilişkin bir iç görü sunuyor. Önce Hindistan'da İslamcılığın istikrarlı bir şekilde büyümediğini aksine "aslında yavaş, yavaş öldüğünü" öğrendiğindeki şaşkınlığını açıklayarak başlıyor.
İslamcı aşırıcılığa dair sansasyonel manşetlerin dışında sessiz bir devrim yaşanıyor. ... Gündelik yaşamlarını etkileyen şeylere odaklanarak toplumun dar görüşlü ve mezhepçi yaklaşımından kurtulmak isteyen yeni nesil Müslümanlar var: eğitim, iş, barınma ve güvenlik gibi. Mollalar ve sözde Müslüman liderlerden umutsuzlar. Modern ve ileriye dönük bir dil kullanıyorlar. İslam ilişkin yorumları dahil etme ve hoşgörüyü vurguluyor. İslam'ın adına şiddet kullanılmasından nefret ediyorlar. ...
İslam'ı ve Peygamberi "savunma adına maruz kalınan yıldırma ve taciz kampanyasını kınıyorlar. Topluma ve aslında İslam'ın kendisine utanç getirdiğini söyledikleri bu gibi tuhaflıklardan utanıyorlar. Köktendincilere meydan okumak için çok korkak davrandığını düşündükleri önceki nesiller—anne ve babaları, dede ve nineleri—tarafından hayal kırıklığına uğratıldıkları duygusu var. "Bunların hepsinin üstüne sünger çekip yola devam etmek istiyoruz" sık tekrarlanan ortak bir söz.
Özellikle, değişimi harekete geçirenler "başörtülü" genç kadınlar. Tipik "Müslüman kadın" imajının aksine bu kadınlar eğitimli, belagatli, haklarının farkında ve diğer modern Hintli kadınlardan farklı olmayan özlemleri var. Onları erkek akranlarından daha ilerici buldum. ...
Günümüzde her zamankinden daha fazla Müslüman genç sakal uzatıyor ve genç Müslüman kadınlar "başörtülerini" gururla gösteriyorlar. ... Ancak aynı zamanda en açık fikirli ve kendine güvenli ve—en önemlisi—Hindistan'ın geleceği konusunda iyimser bir nesil. Hindistan vatanları ve geleceklerini burada görüyorlar. "Dünyanın en iyi yeri" tekrar ve tekrar duyduğum bir cümle. Müslümanlıktan "uzaklaşma" konuşmaları akla geldiğinde bugünün genç Müslümanları oldukça iyi bir şekilde entegre olmuş durumdalar.
(24 Ocak 2014)
Genel: Oded Eran ve Yoel Guzansky "Siyasal İslam Savunmada" isimli raporda konuyu aynı çizgi içinde tartışıyorlar:
Tunus'tan Basra Körfezi'ne kadar Arap rejimleri ve toplumları yaşam tarzlarına radikal İslamcı yorum getirme girişimi ile karşı karşıya kaldıklarında direnç ve kararlılık gösteriyorlar.
(20 Mart 2014)
Suriye: Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) ve El Kaide'nin Suriye kolu olarak hizmet veren Nusra Cephesi Suriye ihtilafında üstünlük için savaşıyor. Jerusalem Post gazetesinden Ariel ben Soloomon'un bildirdiği üzere Paris'te Orta Doğu araştırmaları profesörü ve eski bir Fransız diplomatı olan Jean-Pierre Filiu'ya göre El Kaide artık
"küresel cihat hareketinin çekirdeği değil. El Kaide'nin eski Irak kolu [İŞİD] küresel cihadın arkasında daha önemli iteleyici bir güç olmak için şu anda [Usama] bin Laden'in ağının yerine aldı. ... Hedefleri oldukça farklıydı, hatta çelişkiliydi. İŞİD daha çok kendi tabanını inşa etmekle ilgilendiği için mevcut şartlarda Esad'ın iktidarda kalması konusunda epeyce rahatken Nusra Cephesi katı bir şekilde diktatörü devirmeye azimliydi."
El Kaide üst düzey liderliğinin gücü azalıyor, "bu yüzden bin Laden'in ölümünden sonra hayatta kalmayan sanal tabanının illüzyonlarında kurtulmuş El Kaide'nin geleceği İŞİD ile birlikte." Filiu "küresel cihad" ve devlet sınırlarında kalan "ulusal cihad" arasındaki farkın Irak'ta Zarqawi'nin "küresel" bakış açısı ile cihad propagandası ve yabancı gönüllüleri içeren "ulusal" isyan arasında halihazırda net olduğunu söyledi.
(19 Mayıs 2014)
Mısır: Selefiler Cephesi, Watan Partisi ve İslamcı Cihad Partisi Müslüman Kardeşlerin tarafından desteklenen Meşruiyeti Destekleme Ulusal İttifakı'ndan (NASL) çekildi şimdi İstiklal Partisi onlara katıldı. Bu hareket üzerine partiler arası ve partiler içi yoğun öldürücü kavganın detayları için Amany Maged'in "A sinking ship/Batan bir gemi" isimli yazısına bakın. (12 Aralık 2014)
Ürdün: David Schenker ve Gavi Barnhard "The Implosion of Jordan's Muslim Brotherhood/Ürdün'deki Müslüman Kardeşler'in İç Patlaması" isimli makalesinde hükümetin daha ılımlı ve daha radikal kolları nasıl manipüle ettiğini açıklıyorlar. (11 Mayıs 2015)
Mısır, Ürdün, Sudan: Al Ahram'da Ahmet Eleiba tarafından yazılan bir makale Müslüman Kardeşler'in üç ülkede "köhneliğe doğru gidişini" izliyor. Gözlemine Mısır ile başlıyor:
Mısır'da ve başka yerlerde Müslüman Kardeşleri sarsan yapısal çatlaklar hareketin geleceğinin sorgulanmasına neden oldu. Mısır'dan Sudan'a, Ürdün'e kadar iç anlaşmazlıklar ve çatlaklar sadece hareket ile faaliyet gösterdiği ülkelerdeki hükümetler arasındaki ilişkilerdeki gelişmelerin değil ama aynı zamanda Müslüman Kardeşler'in sıradan üyeleri arasında değişen dinamiklerin de bir göstergesi. Temmuz 2013'den beri Kardeşliğin taban örgütlenmesindeki erozyonun etkisi daha az net.
Mısır'da liderliğe karşı ahlaki ve etik ithamlar aşamasına ulaşan çekişme daha şiddetli. ... Mısır'da grubu pençesine alan, Muhammed Kemal/Muhammed Muntaser ve Mahmud Ezzat/Mahmud Hüseyin cephesi arasındaki yüzleşme ile şekillenen kriz çok yönlüdür. Liderliğin hataları Kardeşliğin sıradan üyelerine teşhir edildiğinde açığa çıkan, bir iç güç ve kuşak çatışmasıdır. ... Gruptaki pek çok eski Kardeşlik lideri ve uzmanı şimdi farklılıkların kapatılamayacak kadar derin olduğuna inanıyor.
Ardından Sudan:
Grubun iç krizi Sudan'a da sıçradı. ... Müslüman Kardeşler'in Sudan kolu aynı Mısır kolu gibi benzer bir hizipçi liderlik mücadelesi gösteriyor.
Ve Ürdün:
Himam Said'in lideri olduğu Kardeşlerin Ürdün Yürütme Organı muhalif hizipleri ortadan kaldırma, "gizli" bir kanat kurma, seçimleri tahrif etme ve oy satın alma ile suçlandı.
Sonuç:
Çeşitli Arap ülkelerindeki hiyerarşik ve örgütsel doğumundan doksan yıl sonra grup çöküşün eşiğinde. Öyle görünüyor ki, yeni kan enjekte etme konusunda uzun zamandır dik kafalı davranan Kardeşlik hırçın bir bunaklık dönemine girdi.
(4 Ağustos 2016)
Gazze: Adel Meshoukhi Gazze'deki Hamas yönetiminden şikâyet eden şarkılarla ün ve belki de servet kazandı. Bir alıntı:
Hamas, görevi bırak. Gazzelilerin durumundan 10 yıldır sen sorumluydun. Bizi 300 sene geriye götürdün. Elektrik yok, su yok, iş yok ve sınırlar kapalı. Yaşam, hayaller umutlar, her şey bitti!
(30 Ağustos 2016)
Genel: Mısırlı entelektüel Abd al-Jawad Yasin İslamcılığın gerilediğini düşünüyor: "Siyasal İslam gruplarının geleceği yok ve şu anda Arap dünyasında köktendincilik döngüsünün ölüm aşamasına tanıklık ediyoruz." (24 Şubat 2019)
Türkiye: Kısa ama ikna edici bir analizde, San Diego Üniversitesi'nden Ahmet Kuru 2013'den beri yolsuzluk, büyük olasılıkla ekonomik sorunların ve Erdoğan hükümetinin tutarsızlıklarının Türk nüfusunun kesimleri arasında büyük bir İslam karşıtı reaksiyona neden olduğunu savunuyor.
İslamcı rejim radikal bir reaksiyon yaratacak: kesinlikle laik olan yeni bir nesil. Dindarlığın azalması tutarlı bir yönetim ideolojisinin yokluğu ile birleşince bu tepkici laik nesil İslamcı rejimi ortadan kaldıracak.
Diğer bir deyişle İslamcılık Türkiye'de 2012'de zirve yaptı. (15 Nisan 2019)
Arap Gençliği: ASDA'A BCW Arap Gençlik Anketi 2019 bulguları İslamcılığın gerilediğini doğruluyor. Giderek artan sayıda insan "dinin Orta Doğu'da çok büyük bir rol oynadığı" konusunda hem fikir.
Bunların yaklaşık yarısı dinin etkisini kaybettiğini düşünüyor.
Orta Doğu: Hillel Frisch "Siyasal İslam Orta Doğu'da Geriliyor" isimli makalesinde şöyle yazıyor:
Eski Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin ölümüne tepki gösterilmemesi ve Cezayir, Sudan ve Irak'taki protestocuların dini taleplerde bulunmaması siyasal İslam'ın üç yıl önce İŞİD'in yenilgisinden sonra zayıfladığını gösteriyor. ... Siyasal İslam'ın gücü azalmış olmasına rağmen can çekiştiği pek söylenemez. Bölgedeki iki güçlü devlet, İran ve Türkiye kararlı köktendinciler tarafından yönetiliyorlar.
(18 Ekim 2019)
Araplar: Bir Standford Üniversitesi projesi olan Arap Barometresi fikri onaylayıcı kanıtlar sunuyor. Economist dergisi bu bulguları şöyle özetliyor:
Arap dünyasında insanlar dini siyasi partilere ve onların iktidara gelmesine yardım eden din adamlarına karşı çıkıyorlar. Pek çoğu İslam'dan da vazgeçiyor gibi görünüyor. ...
İslamcı partilere duyulan güvendeki iniş ... dramatik bir şekilde, bu sorunun ilk kez yaygın olarak sorulduğu 2013'deki yüzde 35'den 2018'de yüzde 20'ye, düşüyor.
Şüpheler dini liderlere kadar uzanıyor. 2013'de yanıt verenlerin yaklaşık yüzde 51'i dini liderlerine "büyük" ya da "orta" ölçüde inandıklarını söylediler. Geçen yıl karşılaştırılabilir bir soru sorulduğunda bu sayı yüzde 40'a indi. Dini liderlerin hükümetin karar alma süreçlerinde etkili olması gerektiğini düşünen Arapların oranı da giderek azalıyor. ...
Kendini "dindar değil" olarak tanımlayan Arapların oranı 2013'deki yüzde 8'den yüzde 13'e yükselmiş durumda. Bu oran genç Tunusluların yaklaşık yarısını, genç Libyalıların üçte birini, genç Cezayirlilerin dörtte birini ve genç Mısırlıların beşte birini kapsıyor. Ancak rakamlar belirsiz. 2013'de kendini "dindar" olarak tanımlayan Iraklıların oranı yüzde 39 iken şimdi neredeyse yarısı kendini "dindar" olarak nitelendiriyor. Ancak Cuma namazlarına katıldıklarını söyleyenlerin oranı neredeyse yarı yarıya düşerek yüzde 33'e inmiş durumda.
(5 Aralık 2019)
Orta Doğu: Türk analist Mustafa Akyol "A New Secularism Is Appearing in Islam/İslam'da Yeni Bir Laiklik Görünüyor" isimli makalesinde "pek çok Müslümanın ... din adına yapılan çirkin şeylerle hayal kırıklığına uğramış" olduğunu yazıyor. Arap Barometresinin "dindar değil" diyenlerin oranını~ 8'den 13'e yükselmesinden başlıyor ve bu artışın nedenlerini soruyor.
[Lübnan doğumlu ünlü Orta Doğu yorumcusu Karl] Sharro "Bu esas olarak İslamcı politikalar ve İslamcı uyanışın sosyal ve siyasi bazı göstergeleridir" diyor. Sharro'ya göre, bunların içinde "Mısır'da Müslüman Kardeşlerle ile ilgili hayal kırıklığı, İŞİD şoku, Irak ve Lübnan'daki mezhep partilerinin yorgunluğu ve Sudan'daki İslamcı rejime duyulan öfke" var.
Arap dünyasından ayrılıp yakınlardaki iki önemli güce—İran ve Türkiye—baktığınızda aynı eğilimi daha büyük bir ölçekte görebilirsiniz.
İran'da İslam Cumhuriyeti halihazırda 40 sene hüküm sürdü ama toplumu yeniden İslamlaştırmak gayretinde başarısız oldu. Orta Doğu uzmanı Nader Hashemi "tam aksinin gerçekleştiğini" gözlemledi. "Bugün İranlıların çoğu din adamlarının yönettiği dindar bir devlette değil, demokratik, liberal ve laik bir cumhuriyette yaşamak istiyor." Gerçekten, İranlıların çoğu bu din adamlarından bıkmış durumda ve onlara caddelerde cesurca meydan okuyorlar.
Türkiye'de, ülkemde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca benzer ama daha yumuşak bir deneyim gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği altında Türkiye'nin daha önce marjinalleşmiş olan İslamcıları yeni yönetici elitler oldular. Bu onların inançlarını daha görünür ve daha savunur hale getirmelerini sağladı—ama aynı zamanda doymak bilmeyen güç arzularını gizlemek için bir kılıf da oldu. Türkiye doğumlu sosyolog Mücahit Bilici de aynı gözlemi yapıyor, "bugün Türkiye'deki İslamcılık kamuoyunda yolsuzluk ve adaletsizlik ile ilişkilidir." Ve daha öncesinden çok daha fazla Türk dinden nefret ediyor.
(23 Aralık 2019)
Türkiye: Burak Bekdil "Erdoğan's 'Make-Turkey-More-Islamic' Campaign Is a Failure/Erdoğan'ın Türkiye'yi Daha İslamcı Yapma Kampanyası Bir Başarısızlık" isimli makalesinde "Hem Orta Doğu hem de Kuzey Afrika'da İslamcı politikalara duyulan güven Arap Baharının başlangıcından beri dikine düşüş gösterdi" diye yazıyor.
Türkiye'ye baktığında Ateizm Derneği başkanı Selin Özköhen'den alıntı yapıyor: "Görünüşe göre, Erdoğan'ın dindar nesiller yetiştirme kampanyası geri tepti." İkna edici ayrıntılar için makaleye bakın. (15 Ocak 2020)
Türkiye: Bilgili bir Türk analist bana şu değerlendirmeyi gönderdi:
Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşları kullandıkları etik olmayan yozlaşmış yöntemler ve amaçlarına ulaşmak için yaptıkları din sömürüsüyle gerçek dindarları inciterek falso verdiler. Hükümet sürekli olarak dini, özellikle 17 yıldan sonra hala başörtü meselesini bir silah olarak kullanıyor ama artık çok az kişi buna inanıyor.
Geleneksel olarak, Müslüman erkekler ne olursa olsun Cuma namazlarında camileri doldururlar. Haberler giderek AKP'nin propaganda makinesi olarak hareket eden imamların vaazları yüzünden daha az insanın Cuma namazlarına katıldığını gösteriyor. İstanbul'daki Çamlıca gibi yeni devasa bir camide yaklaşık 63,000 kişinin aynı anda ibadet edebilir ama cami çoğunlukla boş. Gerçekten de camilerin pek çoğu bu sorundan mustarip. Erdoğan "dindar bir nesil" yetiştirmeyi umuyordu ama anketler gençlerin özellikle daha az Müslüman ve daha fazla deist olduklarını gösteriyor.
Ayrıca, şimdiye kadar tarikatların özellikle Fethullah Gülen hareketinin devlet işleri üzerinde büyük etkisi vardı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi iddiasından sonra Gülen hareketine yönelik operasyonlar diğer tarikatlara boşluğu doldurmaları için yolu açtı. Bu diğer tarikatlar ellerine geçen bu fırsatı yanlış kullandılar ve büyük olasılıkla Erdoğan'dan sonra muhtemelen var olmayacaklar. Çoğunun çocuklara yönelik cinsel istismar olayları ile bağlantıları var, kadınlar hakkında saçma fetvalar veriyorlar. Türkiye'de dinin Vahabi versiyonu silinirken onlar da yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklar.
Kesin olarak söylemek için çok erken olabilir ama Erdoğan'ın arkasında bırakacağı en büyük miras Türk halkı ile İslam arasında mesafe yaratmak olacakmış gibi görünüyor. Biz muhafazakâr bir halk olmaya devam edeceğiz ama dini değerler üzerine inşa edilmiş bir Türkiye bugün de gelecekte de neredeyse imkânsız. Erdoğan'ın şatafat ve otoriterlik tutkusu ile kendi kendini ayağından vurmasına neden oldu.
(7 Mayıs 2020)