Binbaşı Nidal Malik Hasan'ın 2009'un Kasım ayında Ft. Hood, Texas'da gerçekleştirdiği katliamdan üç yıl sonra suçunun nasıl sınıflandırılacağı bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Kolluk kuvvetleri, siyasetçiler, gazeteciler ve akademisyenler tarafından da desteklenen Savunma Bakanlığı, bütün hikmetiyle, 13 kişinin öldürüldüğü ve 43 kişinin yaralandığı olayı "işyerinde şiddet" olarak görüyor. Örneğin, aynı durumun tekrarlanmasını engelleme konusunda hazırlanan Protecting the Force: Lesson from Forth Hood [Güvenlik Güçlerini Koruma: Forth Hood'dan Alınacak Dersler] isimli 86 sayfalık bir çalışmada "işyerinde şiddet" tam 16 kez geçiyor.[1]
Gerçekten de, konu korkunç olmasaydı, insan binbaşının patlamasına tam olarak neyin neden olduğu tartışmalarını eğlenceli bulabilirdi. Spekülasyonlara ona karşı "ırkçılık" yapıldığı, bir Müslüman olarak "taciz edildiği", "ait hissetmeme duygusu" yaşadığı, "ruhsal sorunlar", "duygusal sorunlar", "aşırı derecede stres", Afganistan'a konuşlandırılmanın "en kötü kabusu" olduğu ya da aşırı süslü bir terim olan "travma öncesi stres bozukluğu" dahildi. Bir gazetenin "Suçlu Binbaşının Kafa Yapısı Bir Muamma" manşeti bu uyduruk karmaşa halini özetlemektedir.[2]
Buna karşılık, kongre üyeleri "işyerinde şiddet" nitelendirmesini gülünç buldu ve 160 mağdur ve ailelerinden oluşan bir koalisyon son günlerde yönetimi eleştiren, The Truth About Forth Hood [Fort Hood ile İlgili Gerçek] isimli bir video yayınladı. Katliamın üçüncü yıldönümünde, 148 mağdur ve aileleri A.B.D. hükümetine olayı terörizm olduğunu nitelendirmeyerek yasal ve finansal sorumluktan kaçtığı gerekçesiyle dava açtılar.[3]
Askeri liderlik, Hasan'ın, gözlerinin önünde apaçık bir şekilde duran İslamcı emellerini bilerek görmezden gelmekte; Protecting the Force [Güvenlik Güçlerini Koruma] "Müslüman" ve "cihat" kelimelerini bir kez bile kullanmamakta, "İslam" terimi ise bir kez, dipnotta geçmektedir.[4] Katliam resmen hala terörizm veya İslam ile bağlantılanmamaktadır.
Bu örnek daha büyük bir motifle uygunluk içindedir. İslamcılığı—İslam hukuku Şeriat'ın, aşırı, totaliter ve katı kurallarını kullanarak Müslümanları egemen yapmayı amaçlayan bir İslam biçimi— reddeden güçler terörizme önderlik eden küresel amacı temsil etmektedir. İslamcılık insanlığı yöneten bir halifelik yaratma emeli ile ortaçağ normlarına geri döner. "İslam çözümdür" bu doktrini özetler, İslam'ın kamu hukuku ise Müslümanları Müslüman olmayanlardan, erkekleri kadınlardan daha yüce görme ve Müslüman iktidarı yaymak için güç kullanma olarak özetlenebilir. Son yıllarda, İslamcılar (bu tür bir İslam vizyonuna sahip olanlar) terörizm konusunda eşi benzeri olmayan bir sicil oluşturdular. Bir tablo çizmek gerekirse, TheReligionOfPeace.com 11 Eylül'den[5] beri İslam adına yapılan saldırıların sayısını 20,000 ya da günde beş tane olarak veriyor. Batıda, İslam'ın dışında başka motiflerle hareket eden terörist faaliyet neredeyse hiç yoktur.
Bu reddedişi belgelemek açıklamak ve etkilerini araştırmak önemlidir. Örnekler, İsrail dışında herhangi bir Batı ülkesinden gelebilecek olmasına rağmen ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri'ndendir
Reddi Belgeleme
Hükümet, basın ve akademik toplum İslamcı motiflerin özel ve genel olmak üzere iki şekilde rol oynadığını rutin olarak reddediyorlar. Müslümanlar tarafından işlenen spesifik şiddet eylemleri, otoritelerin gözlerini İslamcı motiflere ve amaçlara açıkça, bilerek ve küstahça kapatmaya yönlendiriyor. Bunun yerine, bir dizi önemsiz, bir kereye mahsus ve suçu işleyeni kurban olarak gösteren bireysel motiflere işaret ediyorlar. 11 Eylül'den önceki ve sonraki örnekler şöyle sıralanabilir:
- 1990, Meir Kahane'nin New York'ta suikasta kurban gitmesi: "Reçete ile satılan ... depresyon ilacı."[6]
- 1991, Sidney'de Makin Morcos'un öldürülmesi: "Rayından çıkan bir soygun."
- 1993, Peder Doug Good'un Batı Avusturalya'da öldürülmesi: Kazara öldürme."
- 1993, Kahire'de bir otelde yabancılara karşı düzenlenen ve 10 kişiyi öldüren saldırı: Cinnet.[7]
- 1994, Brooklyn Köprüsü'nde Hasidik bir Yahudi'nin öldürülmesi: "Trafik canavarlığı."[8]
- 1997, Empire State Binasının tepesinde silahla vurma: "Beynindeki sayısız düşman."[9]
- 2000, Paris yakınlarında Yahudi çocukları taşıyan bir okul otobüsüne düzenlenen saldırı: Bir trafik vakası.
- 2002, Usama bin Laden hayranı (Müslüman değil) bir Arap Amerikalının Tampa'daki yüksek bir binaya uçak ile çarpması: Sivilce ilacı Accutane.[10]
- 2002, LAX'de (Los Angeles hava limanı) işlenen çifte cinayet: Bir iş anlaşmazlığı."[11]
- 2002, Beltway nişancıları: "Fırtınalı [aile] ilişkileri."[12]
- 2003, Hasan Karim Akbar'ın asker arkadaşlarına düzenlediği ve iki kişinin öldüğü saldırı: "Davranış bozukluğu."[13]
- 2003, Sebastian Sellam'ın parçalanarak öldürülmesi: Akıl hastalığı.[14]
- 2004, İtalya'nın Brescia şehrindeki bir McDonald restoranın dışındaki patlama: "Yalnızlık ve depresyon."[15]
- 2005, Virginia'da bir yaşlılar evine saldırı: "Suçlu ile çalışanlardan biri arasında anlaşmazlık."[16]
- 2006, Büyük Seattle Yahudi Federasyonu'nda öldürücü saldırı: "Kadınlara yönelik nefret."[17]
- 2006, güney Kaliforniya'da SUV ile öldürme: "Anlaşmalı yeni evliliği strese girmesine neden olmuş olmalı."[18]
Bu reddetme paterni belirgin bir şekilde intihar operasyonları, kafa kesme, töre cinayetleri ve kadınların yüzlerine zarar verme gibi İslam'a özgü şiddetle ilgili olduğundan çok daha çarpıcıdır. Örneğin, töre cinayetleri söz konusu olduğunda, Phyllis Chesler bu fenomenin aile içi şiddetten farklı olduğunu ve Batı ülkelerinde bu suçun neredeyse sürekli olarak Müslüman erkekler tarafından işlendiğini tespit etmiştir.[19] Ancak bu gibi kanıtlar İslam'ı denklemin dışında tutma eğiliminde olan yönetici çevreleri ikna etmiyor.
Yayılan tehlike daha fazla redde ilham oluyor. Politikacılar ve diğerleri İslam'dan, İslamcılıktan, Müslümanlardan, İslamcılardan, mücahitlerden ya da cihatçılardan bahsetmekten kaçınıyorlar. Bunun yerine, kötüleri, militanları, aşırı radikalleri, teröristleri ve El Kaide'yi suçluyorlar. 11 Eylül'den sadece bir gün sonra, Dışişleri Bakanı Colin Powell uygulanan vahşet "Araplar veya İslamcılar tarafından yapılmış bir şey olarak görülmemeli; bu suç teröristler tarafından işlenmiştir" diyerek tonu belirlemiştir.[20]
Başka bir taktik İslamcı gerçekleri laf kalabalığının arkasına gizlemektir. George W. Bush bir keresinde "şimdi Orta Doğu genelinde oynanan aşırı uçlara karşı verilen büyük mücadele" [21] ve bir başka zaman ise, "özgür toplumlara inanmayan ve özgür dünyanın vicdanını sarsmak için terörü kullanan ideolojik aşırı uçlara karşı mücadele" [22] atıflarında bulunmuştur. Bush "İslam barış telkin eden büyük bir dindir" diyerek herhangi bir İslamcı elementi yok saymaya kadar gitmiştir.[23]
Buna benzer bir havada, Barack Obama "bazı terörist örgütlerle kavga ya da savaş halinde olduğumuzu, ama bu örgütlerin Arap toplumunun genelinin temsilcisi olamadığını bilmek bizim için önemli" gözleminde bulundu.[24] Mayıs 2010'da kongredeki bir oturum sırasında sürekli olarak İslamcı motiflerle peş peşe gelen terörist saldırılar arasında bir bağlantı kurmamakta direnen Obama'nın adalet bakanı Eric Holder ile Lamar Smith (Cumhuriyetçi Parti Texas eyaleti temsilcisi) arasında şöyle bir konuşma geçti:
Smith: Geçen yılkı üç [terörist] girişimde, ... bir tanesi başarılı oldu ki, bunu gerçekleştiren bireylerin radikal İslam ile bağlantıları vardı. Bu kişilerin radikal İslam yüzünden böyle bir eyleme teşvik edildiklerini düşünüyor musunuz?
Holder: Neyin yüzünden?
Smith: Radikal İslam.
Holder: Bu insanların bu eylemleri yapmalarının çeşitli nedenleri olduğunu düşünüyorum. Bir kere her bir bireyin durumuna tek tek bakmak gerektiğini düşünüyorum. Yani, şu anda Sayın [Fesial] Shahzad ile onu neyin böyle bir eylem yapmaya sürüklediğini anlamak için konuşma sürecindeyiz.
Smith: Evet, ama nedenlerden bir tanesi radikal İslam olabilir mi?
Holder: Çeşitli nedenleri var...
Smith: Ama radikal İslam onlardan biri mi?
Holder: İnsanların böyle davranmasının çeşitli nedenleri var. Bunların bazıları potansiyel olarak dindar...[25]
Holder'ın ısrarcılığı devam ettikçe Smith sonunda pes etti. Bu istisnai bir durum değildi. Hemen hemen benzer bir reddediş Aralık 2011'de Savunma Bakanlığının üst düzey bir yetkilisi tarafından da sergilendi.[26]
Ya da çok basitçe İslamcı elementleri yok sayabilirsiniz; Yurtiçi Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan Amerika Birleşik Devletleri'nde Terör Tehdidinin Evrimi isimli bir araştırma sadece bir kez İslam'dan bahseder. Eylül 2010'da Obama Birleşmiş Milletler'de edilgen bir konuşma yaparak 11 Eylül ile ilgili referanslarında İslam'dan bahsetmekten kaçındı. "Dokuz yıl önce, Dünya İş Merkezi'nin yok edilmesi onur veya namus sınırlarına saygı duymayan bir tehdidi işaret etti." [27] Hemen aynı günlerde Yurtiçi Güvenlik Bakanı Janet Napolitano terörizme karışan Amerikalıların profillerinin "ülke içinde yetişen teröristlerin 'tipik' bir profilleri olmadığını gösterdiğini" belirtti.[28]
ABD Temsilciler Meclisi eski başkanı Newt Gingrich bu zihniyeti "iki artı iki dörtten başka bir şeye eşit olmalıdır" diyerek haklı olarak kınamaktadır.[29]
Reddin İstisnaları
Bu durumla ilgili istisnalar yok değil, iktidar çevreleri zaman zaman koruyucu kalkanlarını indirir ve uygar dünyanın karşı karşıya olduğu İslamcı tehdidi kabul ederler. Gingrich'in kendisi 2010 yılında Şeriat (İslam hukuku) hakkında gerçekten iyi hazırlanmış bir konuşma yaptı ve "Bu terörle savaş değil. Terörizm bir eylemdir. Bu radikal İslamcıların hem militanca hem de gizli olan eylemlerine karşı verilen bir mücadeledir" dedi.[30]
2006 yılında İngiliz Başbakanı Tony Blair coşkulu ve anlamlı bir analiz sundu:
Bu tümüyle alışılmışın dışında bir savaş. ... Geleceğin dünyasını yönetecek değerler nelerdir? Bu değerler hoşgörü, özgürlük, farklı olana saygı ve çeşitlilik mi yoksa gericilik, bölünme ve nefret mi? ... Bu, Gerici İslam ve Ilımlı, Popüler İslam olarak adlandırdığım iki grup arasındaki bir mücadeledir. Ancak etkileri çok daha geniş bir alanı etkilemektedir. Biz bir savaşın içindeyiz ama sadece terörizme karşı bir savaş değil, 21.nci yüzyılın başlarında dünyanın kendisini nasıl yöneteceği, küresel değerler ile ilgili bir savaş bu.[31]
Şimdiki İngiliz Başbakanı David Cameron, 2005 yılında, başbakan olmadan çok önce oldukça yerinde bir analiz yaptı:
Günümüzdeki terör tehlikesinin arkasındaki güç İslamcı köktenciliktir. İçinde yer aldığımız mücadele esasta ideolojik bir mücadeledir. Geçen yüzyıl boyunca İslamcı düşüncenin bir kısmı Nazizm ve Komünizm gibi diğer totaliterler gibi takipçilerine şiddet yoluyla günahlardan arınma vaat eden bir biçim aldı. [32]
2011 yılında Cameron tekrardan bu konuya döndü: "Bu terörist atakların kaynağının neresi olduğu konusunda kesinlikle net olmalıyız. Bu da bir ideolojinin, İslamcı aşırı uçun varlığı konusudur."[33]
Eski Çek Cumhuriyeti dışişleri bakanı Alexandr Vondra, olağanüstü bir samimiyetle düşüncelerini açıkladı.:
Batılı politikalar ne olmuş ya da ne olursa olsun radikal İslamcılar toplumumuzun temsil ettiği her şeye meydan okuyorlar. Bu meydan okuma evrensel insan hakları ve konuşma özgürlüğü konseptlerini de içermektedir.[34]
George W. Bush Ekim 2005'den sonraki dönemde "İslami-faşizm ve "İslamcı faşistler" hakkında konuştu. Connecticut eyaleti senatörü Joseph Lieberman "bu savaşta düşmanlarımızı oldukları gibi: şiddet yanlısı aşırı İslamcılar olarak tanımlamayı" reddedenleri eleştirdi[35] ve binbaşı Hasan hakkında hazırlanmış olan mükemmel bir Senato araştırmasına destek verdi. Pennsylvania eyaleti senatörlerinden Rick Santorum da kayda değer bir tahlil de bulundu:
İkinci Dünya Savaşı'nda Nazizm'e ve Japon emperyalizmine karşı savaştık. Bugün İslamcı faşistlere karşı savaşıyoruz. 11 Eylül'de bize saldırdılar, çünkü biz, açıkça beyan ettikleri, bütün dünyayı kendi fanatik iktidarlarının buyruğu altına alma misyonlarının önündeki en büyük engeliz. İslami faşizm tehlikesinin Nazizm ve Sovyet Komünizmi tehlikesi kadar korkutucu olduğuna inanıyorum. O zaman olduğu gibi şimdi de, bizi buyrukları altına almak için hiçbir şeyin kendilerini durdurmasına izin vermeyecek fanatiklerle karşı karşıyayız. O zaman olduğu gibi şimdi de, hiçbir çıkış yolu yok; ya kazanacağız ya da kaybedeceğiz.[36]
Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi yargıçlarından Antonin Scalia bir kanaatinde "Amerika radikal İslamcılar ile savaştadır" gözleminde bulundu. [37] Bir New York Polis Departmanı araştırması "Radicalization in the West: The Homegrown Threat/Batıda Köktencilik: Yerli Tehdit", daha ilk satırında "İslam bazlı terörizm" tartışmasını açar ve sonuna kadar da devam eder. İslamcılık ile ilgili, "Eninde sonunda cihatçılar cihatçı Selefi İslam'ın hakim olduğu ve iktidarın temelini oluşturduğu bir dünya hayal ederler" gibi bariz referanslar içerir.[38]
Yani, arasa sırada da olsa gerçek reddediş ve laf salatasının yarattığı sisin içinden başını uzatır.
Reddin Gizemi
Bu istisnalar bir kenara, İslamcı motiflerin sürekli olarak reddedilmesinin açıklaması nedir? Neden odada bir fil yokmuş gibi davranılmaktadır? Gerçeklerle yüzleşme isteksizliği, aynı şekilde kaba sözden kaçınma, korkaklık, siyaseten doğruluk ve teskin etme girişimi. Bu anlayışın ışığında Gingrich "Obama yönetimi düşmanlarımıza ve Amerika'yı tehdit eden güçlere karşı kasten kör davranıyor. ... Bu bilmemezlikten kaynaklanmıyor, bu [gerçeği] görmezden gelmek için gösterilen kararlı bir çaba" olduğunu iddia eder.[39]
Bu sorunlar kesinlikle redde katkıda bulunurlar ama bu isteksizliğin açıklamasında çok daha basit çok daha meşru bir şey vardır. İpuçlarından biri 2007 yılında Gaetano Ilardi tarafından Melborne'deki Monash Üniversitesi'ne sunulan siyaset konulu bir doktora tezindedir. "İRA'dan El Kaide'ye: Terörist Faaliyetlerde Rasyonel Eylemin bir Ölçüsü Olarak İstihbarat" isimli tez sık sık İslam'a ve ilgili konulara göndermeler yapar; Basın sık sık radikalleşme konusunda Ilardi'den alıntılar yapmıştır. Ancak 2009 yılında, Victoria polis müdürlüğündeki kıdemli çavuş vekilliği sırasında, terörizm tartışıldığı zaman İslam'dan açık açık bahsedilmemesi gerektiğini ısrarla tekrarlayan yirmi kadar emniyet görevlisi meslektaşı arasında en yaygaracı olan Ilardi idi. Diğer bir deyişle, İslam'a gönderme yapmaktan kaçınma isteği İslam'ın rolünü çok iyi bilen birinden gelebilir.
Bu noktayı onaylama anlamında, Obama yönetimin ABD Dışişleri Bakanlığı'nda terörle mücadele koordinatörü olan Daniel Benjamin İslam hakkında sessiz kalmanın farkında olunmadığı anlamına geldiği fikrini açıkça çürütmektedir:
Siyasetçiler El Kaide ideologlarının İslami metin ve kavramları nasıl kendi amaçlarına mal ettiklerini ve kan dökmek için onları dini bir meşruiyet örtüsü altına soktuklarını tamamıyla farkındalar. Genellikle anlamı saptırarak kutsal metinleri kullanan ve oradan alıntılar yapan El Kaide ve ondan önceki radikal gruplar hakkında uzun uzun yazmış biri olarak meslektaşlarımın tehdidin doğasını anladıkları konusunda hiçbir şüphem yok.[40]
Ilardi ve Benjamin işlerini biliyorlar; siyaseten doğruluk, bilgisizlik ya da teskin etmeden çok daha derin nedenlerden dolayı İslam hakkında terörizm ile bağlantılı olarak konuşmaktan kaçınmaktalar. Bu nedenler nedir? İki faktör kilit bir öneme sahip: Müslümanları yabancılaştırmama veya toplumu yeniden tanzim etme isteği.
Reddi Açıklama
Samimi ve meşru bir amaç olan Müslümanları rencide etmeme isteği resmi olarak sıkça belirtilen bir neden. Müslümanlar İslam'a, İslamcılığa ya da cihada odaklanılmasını Müslümanların Batının "İslam'a karşı bir savaş" içine girdiği korkusunu artıracağından dolayı protesto etmekteler. Örneğin, Joseph Lieberman Obama yönetiminin düşmandan bahsedildiği zaman "şiddet yanlısı İslamcı aşırı uçlar" kavramını kullanmayı tercih etmediğine, çünkü bu tür aleni terimlerin kullanılmasının "düşmanlarımızın Batının İslam ile bir savaş içinde olduğu propagandasını güçlendirdiğine" dikkat çeker.[41]
"Terörle savaş" terimini sadece bir kez kullandığı konusunda sorgulanan Barack Obama bu noktayı teyit etmiştir; "bu konu söz konusu olduğunda kelimeler önem kazanmakta, çünkü bu mücadeleyi kazanmanın yollarından biri kalplerin ve fikirlerin mücadelesi yoluyla olacaktır." "Öyleyse, bu sizin gelecekte çokça kullanacağınız bir terim olmayacak" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi:
Biliyorsunuz, yapmak istediğim şey sürekli olarak El Kaide ve ona bağlı diğer örgütler hakkında konuştuğumdan emin olunmasını sağlamak, çünkü, inanıyorum ki, biz ılımlı Müslümanları, bu tür yıkım ve nihilizmin eninde sonunda bir çıkmaza götüreceğini ve herkesin daha iyi bir yaşam sahibi olmasını garantilemek için beraber çalışmamız gerektiğini kabul etmelerini sağlayarak kendi tarafımıza kazanabiliriz.[42]
Daniel Benjamin aynı noktaya daha açık ve net şekilde işaret eder:
Vurguyu "şiddet yanlısı aşırı uçlar" yerine "İslamcılara" yapmak, temel problemi şiddetten nefret eden bir milyardan fazla insanın inandığı bir dinin köklerine bağlayacağından bütün çabalarımızı baltalayacaktır. Hükümet tarafından birbiri ardına yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bu tür ifadeler istisnasız bir şekilde küresel medya tarafından çarpıtılarak ılımlı Müslümanları yabancılaştırmaktadır.[43]
Bu endişe aslında iki Müslüman tipi için iki alt bölüme sahiptir: Bir yandan ilgisiz gibi görünüp giderek radikalleşip hatta bazıları terörist olurken, diğerleri terörle ile savaşa yardımcı olacakken hakarete uğramış gibi hissederler ("gerçek bir Müslüman asla terörist olamaz") ve bu yüzden ileri çıkmazlar.
İslam hakkında konuşulmasını kısıtlamanın ikinci nedeni seküler Batı toplumlarının nasıl bir düzeni olduğu konusundan büyük ve istenmeyen bir uzaklaşma anlamına geleceği korkusudur. Terör saldırıları için uyuşturucunun yarattığı problemler, trafik canavarı, anlaşmalı evlilikler, çıldırmaya kadar giden zihinsel hastalıklar ya da anormal endüstriyel kazaları suçlamak Batılıların İslam'ı ilgilendiren sorunlarla yüzleşmemelerine izin verir. Eğer cihat açıklaması çoğunlukla çok daha ikna edici olmakla birlikte çok da rahatsız edicidir.
İslamcı terörizmin neredeyse yalnızca İslamcı inançlarını eyleme döken Müslümanların işi olduğuna dikkat çekildiğinde ortaya belki de bu yazarın 2003'de önerdiği gibi Müslümanların özel olarak araştırılması gerektiği anlamı çıkıyor:
Hapishane ve silahlı kuvvetler içinde çalışan Müslüman din adamları gibi güvenlik kuvvetleri, silahlı kuvvetler ve diplomatik misyonlarda çalışan Müslüman hükümet görevlileri terör ile bağlantı anlamında izlenmelidirler. Müslüman ziyaretçiler ve göçmenler ek sabıka kaydı soruşturmalarından geçmelidir. Camiler kilise ve tapınaklardaki uygulamaların ötesinde bir incelemeden geçmelidirler.[44]
Böyle bir politikayı hayata geçirmek kolluk kuvvetlerinin dikkatini kendini din ile tanımlayan bir topluma odaklaması demektir. Bu liberal, çok kültürlü ve siyaseten doğru değerlere meydan okumak demektir; ayrıca yasa dışı ve hatta belki de anayasaya aykırı olarak nitelendirilecektir. Bu her bir bireyin ait olduğu grubun özelliklerine göre ayırt edilmesi anlamına gelir. Bu profil çıkarma demektir. Bu değişiklikler bugünün atmosferinde kişinin kariyerini mahvedecek suçlamalara, "ırkçı" ve "İslamofobik" olarak kınanacak rahatsız edici etkilere sahiptir.
İslam ile ilgili açıklamalar failleri kurban haline dönüştürmekten daha ikna edici olabilir, ancak, var olan sosyal kurallarla oynamamak zorunluluğu terörle mücadelenin karşısında baskın çıkmaktadır. Bu polis, savcılar, politikacılar ve profesörlerin İslami saldırıların arkasındaki gerçek faktörlerden kaçınmalarına ve yerine sıradan motifler bulmalarına neden olmaktadır. Bu yatıştırıcı ve yanlış beylik açıklamalar silahlara karşı ihtiyatlı olma dışında hiçbir değişikliği ima etmeme avantajına sahiptir. Tatsız gerçeklerle başa çıkmak meselesi ertelenemez.
Son olarak reddin işe yaradığı görülmektedir. Çünkü kolluk kuvvetleri, askeriye ve istihbarat servislerinin halka açıklama yaparken İslamcı motif ve orantısız İslamcı terör konuları çevresinde ayak uçlarında yürümeleri bu kurumların gerçekte İslam ve Müslümanlar üzerinde sessizce odaklanmalarını engellemez. Nitekim, bunu yaptıklarına dair yeteri kadar kanıt var ve bu durum, camilerden para havalelerine, resmi olmayan Müslüman finansal değiş tokuşlara kadar her şeyi yakın takibe alma 11 Eylül'den beri etkili bir terörle mücadeleye neden olmuştur. Sonuç olarak, Ft. Hood tetikçisi gibi bazı istisnalar dışında, İslamcı terörist şebekeleri engelleme eğilimindedirler ve başarılı saldırılar ani cihat sendromlu olarak karakterize edilen faillerin olduğu yerden çıkma eğilimindedirler.
Redde Karşı Çıkmak
Bir yandan Müslüman hassasiyetleri kızdırmamak isteğine saygı duymak ve İslam ile samimi tartışmaların toplumu düzenlerken önemli sonuçlar doğuracağını kabul etmekle birlikte bu yazar İslam'dan bahsedilmesi konusunda ısrarlıdır. Birincisi, İslam hakkında konuşmanın ne kadar zarar vereceği net değildir. Samimi olarak İslamcılık karşıtı olan Müslümanlar İslam'ın tartışılması konusunda ısrarcıdırlar; "İslam ile savaş" ve benzerleri hakkında rahatsız görünenler ılımlı gibi davranan İslamcılardır.
İkincisi, çok az kanıt Müslümanların salt İslamcılık tartışması yüzünden radikalleştiğine işaret etmektedir. Aksine, Amerikalı kadınların giyim şeklinden Somali, Yemen ve Pakistan'daki insansız hava aracı saldırılarına kadar yaşanan özel bir olay bir Müslümanı bu yola itmektedir.
Üçüncüsü, İslam hakkında konuşmanın bir maliyeti olduğunu kabul etmekle birlikte, görmezden gelmenin çok daha büyük maliyeti vardır. Sadece savaş konseyleri için değil kamuoyu için de düşmanı tanımlama ihtiyacı bütün diğer hususların üstündedir. Eski bir Çin stratejisti olarak Sun Tzu "Düşmanı ve kendini tanıyarak yüzlerce savaş kazanabilirsiniz" gözlemini yapar. Karl von Clausewitz'in savaş üzerine tüm teorisi düşmanın doğru bir değerlendirmesini hesaba katar. Bir tıp doktorunun hastalığı tedavi etmeden önce hastalığın ne olduğunu belirlemesi gibi politikacılar ve generaller düşmanı yenebilmek için önce düşmanı tanımalı, düşmana bir ad vermelidir.
Kendini sansürleme insanın savaşma kabiliyetini sınırlar. Düşmanın kim olduğunu söylemekten kaçınma karmaşa tohumları eker, morale zarar verir ve gücü boşa harcar. Kısacası, yenilginin reçetesidir. Gerçekten de tarihsel olaylar düşmanın ismi telaffuz edilmediği zaman hiç bir savaşın kazanılmadığını göstermektedir; bu düşmanı tanımlama askeri zaferden önce gelmek ve alttan desteklemek zorunda olduğu modern zamanlar için çok daha geçerlidir. Düşmanına bir isim veremezsen onu yenemezsin.
Dördüncüsü, kolluk kuvvetleri ve diğerlerinin halka bir şey söylerken arkada başka bir şeyler yapmalarına rağmen, bu sahtekârlık politikacıların yüksekten atmalarıyla ve bazen de terörle mücadelenin kirli gerçekleri arasında kopukluk yaratma gibi pahalı bir maliyetle gelir:
- Hükümet çalışanları risk altında: Bir yandan, ortaya çıkma korkusundan kamu çalışanları faaliyetleri hakkında yalan söylemek ya da gizlemek zorundadırlar. Diğer taraftan, işlerini etkili bir şekilde yapmak için titizlikle hazırlanmış tarafsız hükümet regülasyonları ile çelişmek, hatta yasaları ihlal etmek zorundadırlar.
- Şaşkın bir halk: Terörle savaş dolaylı olarak bu bağlantıyı yapsa bile politik açıklamalar sürekli bir şekilde İslam ile terörizm arasında bir bağlantıyı reddeder.
- İslamcılara avantaj kazandırır: Onlar (1) hükümet açıklamalarının İslam'a karşı savaşın gerçekte ne olduğunu gizleyen sadece aşırı abartılı iddialar olduğuna dikkat çekerler; ve (2) direkt konuşan İslamcılara mı yoksa samimiyetsiz politikacılara inanacaklarını sorarak yeni Müslüman askerler kazanırlar.
- "Güvenlik tiyatrosu" ve diğer pantomimler: Müslümanların özellikle hedef haline getirilmediğine inanları ikna etmek için başka şeyler sınırlı zaman ve kaynaklar heba edilerek gösteri amaçlı kullanılmaktadır.[45]
- Küskünlük ve peşin hükümlülükte artış: İnsanlar çenelerini kapalı tutuyorlar ama kafaları çalışıyor. Ilımlı Müslümanları desteklerken İslamcıları kınayan her hangi bir kamusal bir tartışma problemin çok daha iyi anlaşılmasına neden olacaktır.
- Tetikte olmaktan caydırma: "Eğer bir şey görürsen söyle" kampanyası iyi ama sonradan masum olduğu ortaya çıkan bir komşunun ya da yolcunun şüpheli davranışlarını bildirmenin maliyet nedir? Uyanık komşular teröre karşı mücadelede önemli bir kaynak olmasına rağmen endişeleri rapor eden herkes kendisini ırkçı ya da "İslamofobik" gibi yermelere, kariyerinin zarar görmesine ve hatta davalara açık hale getirecektir.[46]
Böylece çoğu terörist faaliyetin arkasındaki İslami motifleri kabul etmedeki isteksizlik etkili bir terörle mücadelenin önünü keser ve başka kötülükleri daha olası hale getirir.
Reddetme Ne Zaman Sona Erecek
Büyük olasılıkla reddetme maliyeti aşırı hale gelene kadar devam edecek. Görünen o ki, 11 Eylül'ün 3.000 kurbanı Batının vurdumduymazlığını sarsmak için yeterli olmadı. Büyük olasılıkla 30.000 ölü de yeterli olmayacaktır. Belki 300.000 bir işe yarar. Üç milyonun etkili olacağı kesin. Ancak bu noktada Müslümanların hassasiyetleri ile ilgili endişeler ve "İslamofobik" olarak adlandırılma korkusu konu dışı olacak ve tek amacın insanların hayatını korumak olduğu bir kararlılıkla yer değiştirecektir. Şu anda var olan düzen bir gün belirgin bir tehlike olursa, bugünün rahat tutumu hemen uçup gidecektir. Bu tür önlemler için popüler destek mevcut: 2004'ün ilk yıllarına Cornell Üniversitesi tarafından yapılan bir anket Amerikalıların yüzde 44'ünün Müslüman Amerikalıların sivil özgürlüklerinden bazılarının azaltılmasına inandığını gösterdi.[47]
İsrail bir denetleme örneği sunar. Çok fazla tehdit ile karşı karşıya olduğundan kişisel özgürlükler söz konusu olunca politik yapı liberal dindarlık ile olan sabırdan yoksun hale geliyor. Hükümet bir yandan herkese adil davranmak arzusunda iken, toplumun en şiddete eğilimli elementlerini açıkça hedeflemektedir. Diğer Batılı ülkeler benzer bir tehlike ile karşı karşıya kaldıkları takdirde, koşullar büyük olasılıkla onları da aynı tutumu benimsemeye zorlayacaktır.
Diğer taraftan, bu gibi bir kitlesel tehlike baş göstermezse, bu değişim asla gerçekleşmeyecek. O zamana kadar ve büyük ölçüde bir felaket olmadıkça reddetme devam edecek. Diğer bir deyişle Batılı taktikler tamamıyla İslamcı düşmanın gaddarlığına ve becerisine bağlı. İroniktir ki, Batı terörle mücadele yaklaşımını teröristlerin kullanmasına izin vermektedir. Daha az ironik olan, etkili bir terörle mücadele yürütmek için oldukça büyük bir terör vahşeti yaşanması gerekecek.
Reddin Üzerinde Düşünmek
Bu arada, terörle mücadeleyi İslam'ın rolünü kabul ederek güçlendirmek isteyenlerin üç görevi var.
Birincisi, afet günü geldiğinde tam anlamıyla özenli, dikkatli ve Müslümanlara adaletsizlik yapmaksızın Müslümanlara odaklanan adil bir program yapabilmek için kendilerini ve argümanlarını zekice hazırlamak.
İkincisi, İslam'dan bahsetmekten kaçınanları bunun tartışmaya değer olduğunu ikna etmeye devam etmek; bu, onlara hakaret etmeden onların endişelerinin göz önüne alınması demektir. Bu onların tereddütlerinin meşru olduğunu kabul etme, nezaketli nedenler kullanma ve İslamcı saldırı yaylımının etkilerine izin vermek anlamına gelir.
Üçüncüsü, İslamcılık hakkında konuşmanın mahva yol açmayacağını İslamcılığı bir etken olarak tanımlamamanın ve düşmanın adını koymamanın maliyetini ortaya koyarak kanıtlamak; Suudiler de dahil olmak üzere Müslüman hükümetlerin İslamcılığın terörizme liderlik ettiğini kabul ettiklerine dikkati çekme; İslamcılığa karşı çıkan ılımlı Müslümanların İslamcılığın açıkça tartışılmasını istediklerini vurgulama; İslam hakkında samimiyetle konuşmanın Müslümanları uzaklaştıracağı ve şiddeti tahrik edeceği korkusunu göz önüne alma; ve profil belirlemenin anayasa tarafından onaylanan yöntemlerle yapılabileceğini gösterme.
Kısacası, politikada etkileyici bir değişiklik beklentisi olmadan bile yapılacak bir çok şey var.
Orta Doğu Forum'unun direktörü olan Daniel Pipes (www.DanielPipes.org) bu raporu daha önce bir İsrail şehri olan Herzliya'daki Terörle Mücadele Enstitüsü'nde sundu.
[1] Protecting the Force: Lessons from Fort Hood, Savunma Bakanlığı, Washington, D.C., Ocak 2010.
[2] The Australian, 7 Kasım 2009.
[3] Associated Press, 5 Kasım 2012.
[4] Protecting the Force: Lessons from Fort Hood, sy. 18, dipnot 22.
[5] "List of Islamic Terror Attacks," TheReligionOfPeace.com, 19 Aralık 2012'de girildi.
[6] The New York Times, 9 Kasım 1990
[7] The Independent (Londra), 19 Eylül1997.
[8] Uriel Heilman, "Murder on the Brooklyn Bridge," Middle East Quarterly, Yaz 2001, sy. 29-37.
[9] The Houston Chronicle, 26 Şubat 1997.
[10] Time Magazine, 21 Ocak 2002.
[11] "Terror in LA?" Honest Reporting (Toronto), 8 Temmuz 2002.
[12] Los Angeles Times, 26 Ekim 2002.
[13] Daniel Pipes, "Murder in the 101st Airborne," The New York Post, 25 Mart 2003.
[14] Brett Kline, "Two Sons of France," The Jerusalem Post Magazine, 21 Ocak 2010.
[15] "Italy: McDonald's Jihad Foiled," Jihad Watch, 20 Mart 2004.
[16] The Washington Post, 11 Ocak 2005.
[17] Los Angeles Times, 30 Temmuz 2006.
[18] San Francisco Chronicle, Aug. 30, 2006.
[19] Phyllis Chesler, "Are Honor Killings Simply Domestic Violence?" Middle East Quarterly, Bahar 2009, sy. 61-9.
[20] Dateline, NBC, 21 Eylül 2001.
[21] Yorumlar, The Islamic Center of Washington, D.C., 27 Haziran 2007.
[22] Yorumlar, UNITY 2004 Konferansı, Washington D.C., 6 Ağustos 2004.
[23] Al-Arabiya News Channel (Dubai) 5 Ekim 2007.
[24] Anderson Cooper 360 Derece, 3 Şubat 2009.
[25] ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu karşısında verilen ifade, 13 Mayıs 2010.
[26] ABD Temsilciler Meclisi Yurtiçi Güvenlik Komisyonu karşısında verilen ifade, 13 Aralık 2011.
[27] Yorumlar, BM Genel Kurulu, New York, 23 Eylül,2010.
[28] "Nine Years after 9/11: ABD Senatosu Yurtiçi Güvenlik ve Kamuyla İlişkiler Komisyonu'nda sunulan "Yurda Yönelik Terörist Tehditleri Karşı Koyma" raporu Eylül 22 2010.
[29] Newt Gingrich, "America Is at Risk," American Enterprise Institute, Washington, D.C., 29 Temmuz 2010.
[30] A.g.e.
[31] Los Angeles World Affairs Konseyi'nde konuşma ,1 Ağustos 2006.
[32] Foreign Policy Centre'da konuşma, Londra, 25 Ağustos 2005.
[33] Münih Güvenlik Konferansı, 5 Şubat 2011.
[34] Alexandr Vondra, "Radical Islam Poses a Major Challenge to Europe," Middle East Quarterly, Yaz 2007, sy. 66-8.
[35] Joseph Lieberman, "Who's the Enemy in the War on Terror?" The Wall Street Journal, 15 Haziran 2010.
[36] "The Great Test of This Generation," Ulusal Basın Kulübü'nde konuşma Washington, D.C.,National Review Online, 20 Temmuz 2006.
[37] Scalia J., dissenting, Lakhdar Boumediene, et al., Petitioners, Supreme Court of the United States v. George W. Bush, President of the United States, et al.; Khaled A. F. Al Odah, next friend of Fawzikhalid Abdullah Fahad Al Odah, et al., Petitioners v. United States, et al., 12 Haziran 2008.
[38] New York: 2007, s. 8,
[39] Newt Gingrich, "America Is at Risk," American Enterprise Institute, Washington, D.C., 29 Temmuz 2010.
[40] Daniel Benjamin, "Name It and Claim It, or Name It and Inflame It?" The Wall Street Journal, 24 Haziran 2010.
[41] Lieberman, "Who's the Enemy in the War on Terror?"
[42] Anderson Cooper 360 Derece, 3 Şubat 2009.
[43] Benjamin, "Name It and Claim It, or Name It and Inflame It?"
[44] Daniel Pipes, "The Enemy Within and the Need for Profiling," The New York Post, 24 Ocak 2003.
[45] Daniel Pipes, "Security Theater Now Playing at Your Airport," The Jerusalem Post, 6 Ocak 2010.
[46] M. Zuhdi Jasser, " Exposing the 'Flying Imams'," Middle East Quarterly, Kış 2008, syt. 3-11.
[47] "Fear Factor," 17 Aralık 2004.