Fransız hükümetinin tek başına 751 tanesine sahip olduğunu belirttiği çoğunlukla Müslümanların yaşadığı kısmen girilmez bölgeler Akdeniz'den Baltık bölgesine kadar uzanan kentsel manzaranın bir parçasıdır. Buradaki sorumluluğun göz ardı edilmesi bir felaketin habercisi haline gelmekte ve durumun acilen tersine çevrilmesini gerektirmektedir.
Avrupa'nın sorunlu bölgelerini kısmen girilmez olarak nitelendirdim, çünkü sıradan kıyafetler giyinmiş sıradan insanlar herhangi bir zaman dilimi içinde bu bölgelere her hangi bir sorun yaşamadan girebilir ve çıkabilirler. Ancak devleti temsil edenler söz konusu olduğunda—özellikle polis, ve aynı zamanda itfaiyeciler, elektrik saatlerini okuyanlar, ambulans görevlileri ve sosyal hizmet uzmanları—buralar tamamıyla girilmez bölgelerdir ve sadece geçici bir zaman dilimi içinde kalabalık bir güçle girebilirler. Eğer görevliler bu basit kurala itaatsizlik ederlerse (Marsilya'da doğrudan doğruya öğrendiğim üzere) abluka altına alınmaları, hakarete uğramaları, tehdit edilmeleri ve hatta saldırıya uğramaları olasıdır.
Bu olmaması gereken bir durumdur. Göçmenlere ev sahipliği yapan toplumlar tam ortalarında ortaya çıkan bu yoksul, suça bulaşmış, şiddet yanlısı ve isyankar alanlara hayır diyebilirler. Peki, hükümetler bu bölgelerde kontrolü sağlama ihtiyacını neden duymuyorlar? Tutkulu ve bir parça da umutsuzluk taşıyan çatışmadan kaçınma umudu yüzünden. Çok kültürlü polisler "ırkçı" veya "İslamofobik" olarak yorumlanabilecek her şeyden kaçmayı tavsiye etmektedirler.
Bu teslimiyet önemsiz bir sapma değil—mesela Doğu St. Louis gibi suça batmış Amerikan şehirlerini kontrol altına almamaktan çok daha derin –ciddi sonuçları olacak bir karardır. Güya girilmez olan bu Müslüman bölgeler Batılı ve İslami boyutları olan çok daha büyük bir siyasi bağlama yerleşmişlerdir.
Batı: Çatışmadan kaçınma kişinin kendi medeniyeti ve hatta beyaz ırkın kendinden nefreti ile ilgili derin bir belirsizliği yansıtmaktadır. Fransız aydını Pascal Bruckner 2006 yılında yayınladığı La tyrannie de la pénitence (Suç Tiranlığı: Batı Mazoşizmi Üzerine Bir Deneme) isimli kitabında solcu düşüncenin "sonuncunun iki yüzlülüğünü, şiddet ve nefretini vurgulayarak, Batının mekanik olarak alenen suçlanmasına indirgenebilir" olduğuna dikkati çeker. Avrupalılar Batılı olmayan dünyada her türlü soruna neden olan üstünlük ile ilgili aç gözlü ve yanlış görüşleri ile "dünyanın hasta adamı" olarak dikkati çekmektedirler: "Beyaz adam nereye giderse gitsin keder ve yıkım ekmiştir."
Eğer emperyalizm, faşizm ve ırkçılıktan oluşan ölümcül üçlü Batının sunduğu her şeyi temsil ediyorsa, İslamcılar da dahil olmak üzere Avrupa'ya göç edenlerin saygıdan kaynaklanan bir lakaytlıkla üstün varlıklar olarak görülmeleri şaşırtıcı değildir. Bu göçmenler neredeyse cezasız kaldıklarından—uyuşturucu satıcılarının borularının ötmesi, bir gangster çetesinin 16 yıldan daha fazla bir süre boyunca 1.400'den fazla çocuğa tecavüz etmesi ve şiddet yanlısı ideolojilerin teşvik edilmesi—gibi suçlara bulaşarak bu durumu istismar etmektedirler, çünkü onlara göre bütün Avrupalılar her şeyden önce kendilerini suçlamalıdırlar.
Müslüman: Kısmen girilemez bölgeler aynı zamanda İslamcı yoksunluk ve egemenlik dürtüsünün bir sonucudurlar. Mekke ve Medine resmi, bağımsız ve sonsuza kadar sadece Müslümanlar ait olacak bölgelerdirler. Yaklaşık 14 yüzyıl boyunca bu iki Arap şehri kafirlere resmen yasaklanmıştır, riski göze alarak kutsal bölgelerinin içine giren gayrimüslimlerin eğlenceli hikayeleri asırlar öncesine kadar gider ve bu hikayeler hala bugün de devam etmektedir.
Girilemeyen başka İslamcı bölgeler de mevcuttur. 1887'de iktidarı kaybetmeden önce, Harar, Somali'nin Müslüman hükümdarları yüzyıllar boyunca (bir İngiliz subayının söylediklerine göre) "Müslüman inanca sahip olmayan bütün yolcuların dışlanmasında" ısrar etmişlerdir. Aynı ruhla, başörtülü kadınlar Kudüs'teki Tapınak Dağını ziyaret gelen gayrimüslim ziyaretçilere istenmediklerini göstermek ve buradan uzak durmalarını sağlamak için bağırmaktadırlar. Batıda, yasalara uyan Müslümanlardan oluşan yerleşim bölgeleri Müslüman özerklik ve egemenlik dürtüsünü temsil etmektedirler; Amerika Birleşik Devletlerinin etrafına yayılmış silah ve düşmanlıkla dolu 15 ya da ona yakın girilemez özel mülk kampüsleri olan Amerika için Müslümanlar örgütü bunlardan biridir.
Doğu St. Louis gibi yerlerin aksine, Müslüman çoğunluğun olduğu kısmen girilmez bölgeler derin bir siyasi ve son derece iddialı bir niteliğe sahiptirler. Gerçekten de, bunların İslami hukuku uygulayan ve yetkilileri zorlayan özerk Müslüman bölgelere dönüşeceğini öngörmek zorlama değildir. Güçsüz Avrupalı hükümetler ve gücü eline geçirmek isteyen güçlü bir İslamcı dürtünün karışımı gelecekte huzursuzluğa, krizlere, parçalanmalara ve hatta iç savaşa işaret etmektedir.
Bazıları bu akıbetten kaçmak için çok geç kalındığına inanmaktadırlar. Ben buna katılmıyorum, ama eğer felaket kaçınılmaz ise, bütün kısmen girilmez bölgeleri boşaltma işi kısa zamanda başlatılmış olmalı ve bu yenilenen özsaygıdan kaynaklanan hızlı bir kararlılıkla uygulanmalıdır. Avrupalı hükümetlere iki evrensel prensip rehberlik etmelidir; gücü eline almak ve aynı hukuk kodunu bütün vatandaşlarına uygulamak.
Avrupa ve Avusturalya, Yeni Zelanda, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri gibi diğer bölgeler iç barış için bundan başka bir şey talep etmemektedirler.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2015 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.