BUDAPEŞTE – Hiçbir Avrupa hükümetinin lideri uzaktan yakından Macaristan Başbakanı Viktor Orbán gibi konuşmuyor. Örneğin, Orbán son günlerde Macaristan'da "ulusal ve Hıristiyan temellere dayalı anayasal düzen" inşa etmekten ve böylece "tüm Avrupa'nın ... İslam'a teslim olduğu" bir gelecekten kaçınmaktan bahsetti.
Kısacası Orbán ve Fidesz partisi bu açıklama ile bir karmaşaya yol açtı. Orbán, "Hıristiyan kültürden doğan bir yaşam tarzını" savunan ve Müslüman nüfuzu reddeden bariz bir şekilde muhafazakar (ya da onun deyimiyle, "illiberal") hedeflerin ana hatlarını çiziyor. Bunu yaparak Avrupa kıtası genelinde var olan bir mutabakatı baltalıyor ve Polonya, Avusturya, İtalya ve Almanya'daki seçmenleri daha fazla kontrolsüz göçe karşı direnmeye teşvik ediyor.
Elbette ki, Batı medyası bu varsayımı acımasız bir eleştiri ile yanıtlıyor. Hükümetin neredeyse tüm medyayı ele geçirmiş olması, muhalif sivil toplum örgütleri üzerindeki baskısı, yargı bağımsızlığına saldırması, yolsuzluğu ve Putin yanlısı politikaları eleştirilerin bazılarını hak ediyor. Macaristan'a yaptığım son ziyaretim sırasında bir konuşmacı korkutucu bir şekilde Fidesz'in toplumun derinliklerine uzanan politikalarını Sovyet dönemindeki (1944-48) Komünist partinin politikalarına benzetti.
Ancak hükümete yönelik diğer eleştiriler ya abartılı ya da haksız. Doğru, bölge Yahudileri artan düşmanlıktan şikayet ediyor, ancak antisemitik vakalar azalmış durumda ve Macaristan aleni biçimde dindar olan Yahudiler için Avrupa'daki en güvenli yer. Orbán çok doğru bir şekilde büyük sayıda antisemitik Müslüman göçmenin gelmesine izin vermenin Yahudiler için en büyük tehdidi oluşturacağını savunuyor. Siyonist karşıtı ve şaibeli bir Yahudi olan George Soros'a yönelik yoğun saldırıları David Horowitz veya Black Cube'ün eleştirilerinden daha antisemitik değil. Macaristan Avrupa'nın İsrail ile en iyi ilişkilere sahip ülkesi.
Çarpıcı bir biçimde her zamanki Batılı örneklerinin aksine Uluslararası Af Örgütü "buyurucu ve koruyucu metal bir kapının arkasında saklanıyor" iken Budapeşte'deki Yahudi kurumları açık bir şekilde faaliyet gösteriyorlar.
Hükümet Müslüman karşıtı da değil. Evet, Orbán yasadışı göçmenleri "mülteci değil, Müslüman bir işgal gücü" olarak lanetledi ve "çok sayıda Müslüman kaçınılmaz olarak paralel toplumlar yaratırlar, çünkü Hıristiyan ve Müslüman toplumlar asla birleşmezler" dedi Ancak Macaristan'da kurallara uyan Müslümanlar nezaketle karşılanıyorlar.
Budapeşte'nin Tuna Nehri kıyısında gezintiye çıkmak önemli sayıda Müslüman turistin Macaristan'ı ziyaret ettiğini hızlıca ortaya koyuyor. Uzun vadeli vizeler de mevcut. 2013-17 arasında dört sene boyunca, Fidesz hükümeti 350,000 Avro değerinde "Yerleşim Tahvilini" Macar pasaportuna sahip olma karşılığında Müslümanlar da dahil olmak üzere herkes için satışa sundu. Stipendium Hungaricum adlı bir burs programı özellikle Türkiye, Lübnan, Emirlikler ve Endonezya'dan 20,000 öğrenciyi ağırladı.
Müslüman göçmenler çeşitli ekonomik faaliyetlerde görünür rollere sahipler: tıp, mühendislik, gayri menkul, sarraflık, restoran işletmeciliği ve fırıncılık. Türk sanatçı Can Togay Budapeşte'nin akıldan çıkmayan "Tuna Kıyısında Ayakkabılar" adlı Holokost Anıtı'nı tasarladı.
Ekim 2016 referandumunda Macarların yüzde 98.4'ü Avrupa Topluluğu tarafından ülkelerine paylaştırılan göçmenleri kabul etme kararına karşı oy kullandı. Kuşkusuz, hükümetin muhalefet boykotu ile beraber hayır-oyu kampanyası bu sayıyı yapay olarak şişirdi, ama her hangi bir güvenlik sorgulamasından geçmemiş göçmenlerin çoğunluk tarafından reddedildiğine işaret ediyor. Önemli bir Orbán taraftarının bana söylediği üzere, "Biz Müslümanları seviyoruz ama orada, burada değil."
Macarların (ve komşularının) kontrolsüz göçe neden bu kadar olumsuz tepki verdikleri üzerine bir tartışma pek çok faktörü ortaya çıkardı:
- Osmanlı saldırganlığının olumsuz anıları ve Macaristan topraklarının 150 yıldan fazla süren işgali.
- Sovyetler Birliği'nden sadece 29 yıl önce tekrar kazandıkları egemenlikleri ile ilgili güvensizlik.
- Macarların neden geleneksel Hıristiyan odaklı bir kültüre yöneldiklerini açıklayan Századvég Vakfı'ndan Dávid Szabó bana "Brüksel'den gelen ideoloji Moskova'dan gelen ideolojinden biraz daha çekici" dedi.
- Çok eşlilik, namus cinayetleri, toplu tecavüz, kısmen kurtarılmış bölgeler, Şeriat mahkemeleri ve paralel toplumlar da dahil olmak üzere Batı Avrupa'ya Müslüman göçün yarattığı sorunlar konusunda farkındalık.
- Her göçmenin asimile edileceğine yönelik Amerikan bakışından ilham alan Batı Avrupalı bir güven eksikliği.
- Yabancı bir uygarlıktan insanları getirme yerine (düşük doğum oranları ve yüksek dış göç nedeniyle oluşan) nüfus azalmasını tercih etme; bir Macar'ın ifade ettiği üzere, "Somali köylerindense boş köyler daha iyidir."
- Yılda yaklaşık 30,000 kişi kadar azalan Macaristan nüfusunun Müslüman göçü olmadan Macaristan dışında yaşayan etnik Macarlara vatandaşlık garantisi veren ve Avrupa Topluluğu göçmenlerinin ilgisini çekecek pro-natalist politikalar yoluyla canlandırılabileceğine dair iyimserlik.
Bulgar analist Ivan Krastev "Orbán küçük bir ülkeyi yönetmesine rağmen temsil ettiği hareket küresel bir öneme sahip" diyor. Ülkeler arasında yapılan bir araştırmada güç anlamında 80 ülke arasında 73.ncü sırada yer alabilir ama Orbán'ın kıtanın en önemli lideri olmasıyla Macaristan Avrupa'da daha önce görülmemiş bir merkeziyet kazanıyor.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2018 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.