Başkan Trump'ın Filistin-İsrail çatışması ile ilgili barış planı iki yıl önce ortaya çıktı ve – dikkat çekici bir şekilde – bugün bile planın kusursuz ayrıntılarını sadece o ve az sayıdaki yardımcıları biliyor. Bununla birlikte, yönetimden yetkililer ile yapılan konuşmalarla desteklenen yeterince tutarlılık içeren bir dizi bilgi sızıntısı planın içeriğinin olası bir taslağını sağlıyor.
Bunlar planın büyük bir değiş tokuşa indirgendiği hissini veriyor: Arap devletleri İsrail'i, İsrail Filistin'i tanır ve her ikisinin de başkentlerinin Kudüs olduğu kabul edilir. Bu yaklaşım 2016'da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, 2009'da Obama yönetimi, 2002'de Arap Barış Girişimi ve hatta 1990'da benim simetri planımın ilettiği unsurlar üzerine kurulu.
Önceki planlar ya önce İsrail'in hareket etmesi ya da eşzamanlı adımlar için çağrı yapıyordu; şimdi Trump'ın planında ise Arap devletleri ön ayak oluyor, İsrail ise girişime yanıt veriyor. Bu değişiklik Filistin Yönetimi (PA) lideri Mahmud Abbas'ın 2017 Mayıs ayında Trump ile buluştuğunda "yüzyılın pazarlığını" anında reddetmesine yol açtı; bir rapor "Abbas uzun zamandır böyle bir plandan korkuyordu" ve plana "şiddetle karşı çıktığını" belirtti.
Bu tepkiye rağmen, söz konuşu anlaşma Filistinliler açısından olumlu bir çok unsur içeriyor:
- Filistin'in Batı Şeria'daki Alan A ve B'nin tamamı ve Alan C'nin bir kısmından; totalde Batı Şeria'nın yüzde 90'ndan oluşması;
- Başkent Shuafat'tan İsawiya, Abu Dis ve Jabel Mukaber'e kadar uzanan bir alanda Kudüs belediyesi sınırları içinde ya da muhtemelen yakınında olması;
- (Eski Şehir de dahil olmak üzere) Kudüs'ün Kutsal Havzasını yöneten ortak bir PA-İsrail yönetimini denetleyen uluslararası bir organ;
- Kudüs'ün İslami mabetlerini kontrol eden müşterek bir PA-Ürdün organı;
- Mısır, Ürdün ve Lübnan'ın Filistinli sakinlerine daha fazla haklar vermesi;
- Küçük Batı Şeria kasabalarında yaşayan Musevi vatandaşların yerlerinin değiştirilmesi;
- Batı Şeria ve Gazze'yi birbirine bağlayan karadan bir geçit;
- PA tekrar kontrolü ele aldığında Gazze'nin Filistin'e katılması;
- Washington'un PA için devasa bir ekonomik yardım paketi organize etmesi (muhtemelen 40 milyar dolar ya da kabaca Batı Şeria'daki her bir Filistin vatandaşı için 25,000 dolar);
- Yabancı fonlarla PA'ya özel tesisler inşa edilene kadar Filistinlilerin İsrail liman ve havaalanlarını geçici olarak kullanabilmesi;
Buna karşılık belli ki Filistinlilerden bazı sınırlamaları kabul edilmeleri istenecek:
- İsrail ordusunun Filistin sınırları üzerinde, hava ve deniz erişimi ve Ürdün Vadisi üzerindeki kontrolünü sürdürmesi;
- Batı Şeria'nın yüzde 10'una tekabül eden (ve belki İsrail tarafından ilhak edilmiş) daha büyük Musevi kasabalarının ABD hükümeti tarafından yasal olarak tanınması;
- İsrail dışında yaşayan Filistinlilerin bir tazminat karşılığında "geri dönme" haklarından feragat etmeleri;
Bu özetlemenin temelde doğru olduğu varsaymak üç ana endişeyi ortaya çıkarıyor. İlki, İsrail'e sağlayacağı faydalar yanıltıcı. İsrail'in Mısır ile (40 sene önce) ve Ürdün ile (25 sene önce) imzaladığı barış anlaşmaları önemli bir ticarete, dostane diplomatik ilişkilere ya da insani ilişkilerde bir artışa neden olmadı. Aksine, hükümetleri cephaneliklerini geliştirirken Mısırlılar ve Ürdünlüler arasında Siyonizm karşıtı duygular yoğunlaştırdılar. Aynı yüksek düşmanlık modeli İsrail ile diğer diplomatik Arap anlaşmalarını—1983'de Lübnan, 1993'de FKO izledi; aksi takdirde Suudi ve Bahreyn tarafından tanınma neden farklı olsun ki? Diğer bir deyişle, Arap devletleri tarafından tanınmak İsrail'e hiçbir fayda sağlamaz ve hatta İsrail'e zarar verebilir.
Filistinlilerin "geri dönüş hakkı" iddiasını sona erdirmek İsrail açısından bir diğer yanıltıcı yararlardan biridir. 1990ların gülünç, ilerdeki içi boş numaraları öngören FKÖ'nün tüzüğünü değiştirmeden İsrail'in ortadan kaldırılması çağırılarını durdurmasını anımsayın.
İkincisi, 1993'deki ilk Filistin-İsrail anlaşmasından bu yana olduğu gibi, Filistinliler gerçek ve geri dönüşü olmayan imtiyazlar (para, bölge, meşruiyet) kazanmalarına rağmen gayri meşrulaştırma ve şiddet kampanyaları aracılığı ile bir asırlık eski İsrail'i reddetme şablonuna kesinlikle devam edeceklerdir. Şimon Peres'in geçersiz ilan edilen Filistinlileri zenginleşmesi ve ödüllendirilmesinin onları barışçıl yapacağı temeline dayanan "Yeni Orta Doğu" fikri Trump'ın söz konusu planının temelini oluşturuyor. Ancak uzun deneyimler bu imtiyazların onlarım Yahudi devletini ortadan kaldırma fikrini daha da güçlendireceğini gösteriyor. Kısacası PA "Filistin'i" cebine koyacak ve Siyonizm karşıtlığını yoğunlaştıracak.
Üçüncüsü, İsrailliler Trump'a bu gayri meşrulaştırma ve şiddeti şikayet ettikleri takdirde, muhtemelen sıkıntı ile yanıt verecektir: Filistin-İsrail çatışması şu anda "tartışma dışı" ve yola devam etmeleri gerekiyor. Eğer İsrailliler ısrar ederlerse Trump'ın tahmin edilebilir öfkesi sadece İsrail'e değil genelde Tahran karşıtı ve İslamcılık karşıtı çabalara da zarar verecek.
Kısacası, bahsedilen plan Araplardan çok az, İsraillilerden çok fazla şey isteyerek geleneksel Filistin-İsrail diplomasisinin büyük hatalarını tekrar ediyor. Clinton, George W. Bush ve Obama'nın planlarında olduğu gibi başarısız olacağını tahmin ediyorum.
Bu nedenle İsrail, İran ve İslamcılık ile ilgili endişe duyan Amerikalılar sorunlu olabilecek bir planın yakında ortaya çıkarılmasına hazırlanmalılar. Evet Trump "şimdiye kadarki en İsrail yanlısı başkan" oldu ancak İncil'in bize hatırlattığı gibi, "prenslere güvenme."
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2019 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.