Heyecan verici BAE-İsrail anlaşmasının ardından, yaşlı suratsız Hanan Ashrawi "Filistinlilerin yenilgiye uğradığına ve yenildikleri gerçeğini kabul etmelerine dair yanlış bir varsayım" demek için deliğinden çıktı. Ve ısrarla "Hayır, Filistinliler nesiller boyunca mücadelelerine devam etmeye hazırlar" dedi.
Al işte, eski hasmımdan belirsizliğe mahal vermeyen hem Filistin Otoritesi'nin hem de Hamas'ın görüşlerini yansıtan bir niyet beyanı: Kendisi, kim ne derse desin, biz Filistinliler Yahudi devletini ortadan kaldırmak ve Yahudileri zapt etmek için zamanın sonuna kadar mücadele edeceğiz diyor.
Şimdi bazıları merak edebilir: Yaser Arafat uzun zaman önce İsrail'i kabul etmemiş miydi, İsrail devletinin "barış ve güvenlik içinde var olma hakkını tanıdığı" 1993 Oslo anlaşmalarının ana fikri bu değil miydi? Hayır, o sadece İsrail'i kabul ediyormuş gibi yaptı.
Açıklayayım.
İsrail'in modern çağda varoluşunun ilk on-dokuz yılı, 1948-67 arası, neredeyse tüm Arapça konuşanlar gamsız bir şekilde ezici boyutlarının, kaynaklarının ve diplomatik ağırlıklarının onları eninden sonunda bu probleme bir çözüm sağlayacağından emin olarak İsrail'e tepeden bakıp bir şekilde ezilmekten kaçan bir böcek olarak gördüler.
Ardından dört Arap ordusuna karşı neredeyse tam bir zafer kazandığı ve komşularından istediği bir bölgeyi ele geçirdiği 1967 Altı-Gün Savaşı'nın şoku geldi. Bu yangın dikkatlerini İsrail'i yok etmekten ziyade kaybettikleri toprakları geri almaya yönelten Arap liderlerini kendine getirdi. İsrail'i yok etme görevi bu durumu sevinçle kabul eden Filistinlilere mutlu mesut bir şekilde devredildi.
Mısır sahayı 1977'de terk etti, Ürdün 1994'de ve Suriye 2002'de umut verip kıvrandıracak kadar yaklaştı. Peki ya Filistinliler ve 1993 anlaşmaları? Bu noktada naif ve gerçekçi olmak üzere iki yorum devreye giriyor.
Uluslararası düzeyde hâkim olan naif görüş Arafat ve şu andaki Filistin lideri Mahmud Abbas da dahil olmak üzere Filistinli liderlerin "İsrail Devleti'nin barış ve güvenlik için var olma hakkını" kabul etme konusunda tamamen ciddi olduğunu savunuyor. Bu nedenle, daha ileriye gitmek için İsrail'in daha cömert olmasını gerektiriyor. Dış güçler Kudüs'ü daha da yaklaşması için zorlayarak kendilerini yararlı hale getirmeye çalışıyorlar ki, bunu yapmaktan çok memnunlar.
Şu anda İsrail'de baskın olan gerçekçi görüş Filistinlilerin kendilerini İsrail'in varlığı ile asla uzlaştıramadıklarını savunuyor. Elbette, Filistinliler 1993'de içi boş sözler vererek zayıflıklarını kabul ettiler. Ama Sayın Ashrawi'nin yinelediği gibi, İsrail'i ortadan kaldırma hedeflerinden asla vazgeçmediler.
Aksine, zayıflık belirtilerini inceleyerek uygun zamanı beklediler. Bu belirtileri Oslo anlaşmalarında, İsrail'in 2000'de Lübnan ve 2005'de Gazze'den çekilmesi sırasında bulmuş göründüler. Keyiflenen Filistinliler, geri çekilmekte dolan yorgun İsrail'in ellerinde olduğuna, Müslümanların Yahudileri ortadan kaldıracağına dair ekonomik ve askeri zayıflığı telafi eden saf devrimci bir coşkunun olduğuna inanarak şiddeti artırdılar.
Ama yanlış düşünüyorlardı: güçlü İsrail devleti açıklığa kavuşan kişisel çıkarlarının Arafat, Abbas ve beraberindekilerini "barış ortakları" haline getireceğini ve yaratıcı kültür ve yüksek teknoloji gücünün önüne duran nuh nebiden kalan çatışmaları çözeceği umuduyla ıstıraplı tavizler verdi. Ve böylece sözde devrim başarısız oldu.
Zamanla İsrailliler – gençler yaşlılardan çok daha fazla bir oranda olmak üzere –umut veren caydırıcılıktan kurtulma yerine yatıştırma ve ardından tek taraflı geri çekilmenin Filistinlilerin iyi niyetine değil fetih hayallerine ilham verdiğini fark ettiler. İsrailliler nihayetinde Filistinlilerin Yahudi devletini ortadan kaldırmak için devam eden kararlılığını, Filistinlilerin sürekli zafer arzunu görmezden geldiklerini algılayamadıklarını hatırladılar;
Bu zor kazanılmış iç görünün şimdi yeni bir stratejiye dönüşmesi gerekiyor. Ama hangisi? Batı Şeria Filistinlilerine yönelik "fiyat etiketi saldırıları," Siyonizm'i gözden düşüren pis provokasyonlar değil. İsrail'in doğruluğunu baltalayan ve yaygın bir muhalefeti teşvik eden Batı Şeria'nın bazı kısımlarının ilhak edilmesi değil.
Daha ziyade Filistinlilerin ısrarlı anti-Siyonist hayalini ezerek, İsrail'in ölümsüz iradesine dayanan bir İsrail zaferiyle başarıldı. Başka bir deyişle, Filistinlilerin zafer konusundaki ısrarı paralel bir İsrail tepkisini zorunlu kılıyor. Neyse ki İsrail için, Filistinliler güçten yoksunlar ama öfkeye, dini doktrine, uluslararası desteğe ve İsrail'in çekingenliğine güveniyorlar.
Naifler amaca zararlı İsrail tavizleri üzerine kurulu artık işe yaramayan anlaşmalar ararken, biz gerçekçiler dudak büküyor ve İsrail'in kazanması çağrısında bulunuyoruz. Biz sadece yenilginin Sayın Ashrawi gibi Filistinlileri ve onlar aracılığı ile İranlıları, Türkleri, İslamcıları, solcuları, faşistleri ve diğer anti-Siyonistleri yüzyılı aşkın çatışmanın bittiğine, İsrail'in kazandığına ve artık beyhude, ıstıraplı ve soykırım hırslarından vaz geçme zamanın geldiğine ikna edeceğini anlıyoruz.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2020 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.