Bu devirde Arap-İsrail barışını sağlama çabasında İsrail'in Zaferi nerede duruyor? Biraz hafiflemiş ama çok fazla değil. Nedeni anlamak zamanda geriye doğru bir adım atmayı gerektiriyor.
1993 Oslo Anlaşması Arap devletlerini bir kenara itti ve bu münhasırlığın her iki tarafa da en çok istediği şeyi—İsraillilere için güvenlik ve Filistinliler için siyasi tatmin ("Filistin")—getirecek bir uzlaşmayı kolaylaştıracağını umarak Filistin-İsrail ilişkilerine odaklandı.
Ancak, ne yazık ki, Filistin liderliği bu umut dolu "barış sürecini" Yahudi devletine yeni yollarla saldırmak için sağladığı fırsatları kullanarak, diplomasiyi baltalayarak ve daha fazla şiddeti teşvik ederek bir "savaş sürecine" dönüştürdü.
Oslo başarısızlığına bir yanıt olarak, 2001 yılının başlarında İsrail Zaferi konseptini geliştirdim. Bu konsept (dahil etmeyi her ne kadar tercih etsem de) Arap devletlerinin bir kenara itilmesini kabul etti ve Filistin-İsrail ilişkilerine odaklandı. Filistinliler İsrail devletinin ortadan kaldırılmasını isterken bile barış sürecinde İsrail'in tavizler vermesi saçmalığını reddetti. Bunun yerine, Filistinlileri yenilgiyi kabul etmeye zorlamak için İsrail'e ezici ekonomik ve askeri üstünlüğünün avantajını kullanma ve nihai olarak İsrail'i kabul etmeleri zeminini hazırlama çağrısında bulundu.
Ardından, 2017'den itibaren Trump yönetimi barış süreci saçmalığı ile ilgili sabırsızlığını ifade etti ve Sünni Arap devletlerini yeniden diplomasi masasına geri getirdi. Bu "dıştan-içe" yaklaşım Arap devletlerinin İsrail'e doğru dostane adımlar atmasına ve ardından İsrail'in Filistinlilere karşı dostane adımlarla karşılık vermesini sağlıyor. Ve bu yaklaşım başarılı oldu: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail'in Batı Şeria'nın bazı kısımlarını ilhak etme planlarını fiilen vazgeçmesi karşılığında İsrail ile sıcak ilişkiler kurdu. Bahreyn de BAE'nin peşine takıldı ve diğer Arap devletlerinin de BAE ve Bahreyn'i takip etmesi bekleniyor.
Dıştan-içe yaklaşımda Arap devletleri kısmen İsrail'in Filistin Yönetimine ve Hamas'a yenilgiyi empoze etme rolünü yükleniyorlar. Khaled Abu Toameh'in "boşanma süreci" olarak adlandırdığı unsurlara dikkat edin: Abu Dabi, Manama ve Kudüs arasında ortaya çıkan sıcak barış; Mekke'deki Büyük Camii'nin (kaba antisemitizmi dolayısıyla Batı ülkelerine girmesi yasaklanan) imamının Muhammed'in Yahudilerle olan dostane ilişkileri hakkında konuşması; Arap Ligi'nin daha önce örneği görülmemiş bir şekilde Filistin girişimini geri çevirmesi ve Arap devletlerinin Filistinlilere olan mali desteklerini yüzde 85 oranında azaltması.
Bu İsrail Zaferi'nin ilga ettiği anlamına mı geliyor? Hayır: Maalesef, Sünni Arap devletleri Filistinlilerin geniş ve çok yönlü destek sisteminin sadece bir kısmını oluşturuyor. Antisemitizm ile birleşen olağanüstü halka ilişkiler becerisi küçücük, zayıf ve görece zengin Filistin halkını dünyanın en önemli insan hakları sorununa dönüştürdü ki, bu sorun çok daha sefil durumda olan Suriyeliler ve Yemenliler ile kıyaslandığında tahmin edilemeyecek boyutlarda daha fazla özen görüyor.
Bu destek sistemi son zamanlardaki anlaşmaları (Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun tanımına göre) "şiddetle kınayan" İran ve Türkiye ile başlıyor. Aslında, bu rejimler Filistinlilerin bölgesel destekçileri olarak (İsrail ile son büyük savaşı 1973'de yapan) Arap devletlerinin yerini büyük ölçüde aldılar.
İkincisi, küresel olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne muhalif olan Rusya ve Çin'in dış politikaları dolayısıyla Kudüs'ün Washington ile olan sıkı ittifakı her ikisini de en önemli Filistin destekçisi haline getiriyor.
Üçüncüsü, İsrail Solu Başbakan Benjamin Netanyahu'yu hor görüyor, son anlaşmaları pohpohluyor ve dokunaklı bir şekilde Filistinlilerin İsrail'e komşu bir Filistin'den memnun olacaklarına inanıyor.
Son olarak ve belki de en önemişi, küresel Sol—pek çok profesör, gazeteci ve bürokrat, Durban Konferansı, Jeremy Corbyn, Bernie Sanders—Filistinlileri merkezi bir dava olarak ele almaya başladı, böylece İsrail'e yönelik bu destek kişinin ilerici itibarını zedeliyor. Dikkat çekmeyi gerektiren bu anti-Siyonizm tamamıyla Batı Şeria ve Gazze'deki 3,2 milyon kişinin yaşadığı varsayılan acıya odaklanıyor ve İsrail'in gelir eşitsizliği, İran ve Türkiye ile olan gerilimi veya nükleer silahları gibi konuları pek umursamıyor.
Sol şu anda İsrail'e ancak sınırlı bir zarar verebilir ve çoğu büyük ülkede (Japonya, Hindistan, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, Brezilya ve Birleşik Devletler) güçsüzler. Ancak tekerlek kaçınılmaz olarak dönüyor, solcular iktidara geldiklerinde zincirlerinden kurtulan zehirleri İsrail'i büyük bir krizle karşı karşıya getirecektir. Yakında gerçekleşmesinden korkulan bu ihtimal ,İsrail'e yönelik solcu hıncın ve yükselen solcu Filistin öfkesinin altıda yatanı ele almasını özellikle acil hale getiriyor.
Filistinliler Yahudi devletini ortadan kaldırma yanılsamasından vazgeçmeye mecbur bırakılırlarsa İran, Türkiye, Rusya ve Çin hükümetleri ve İsrail Solu ve küresel Sol büyük olasılıkla Sünni Arap devletlerini takip edecekler. Filistin redciliğini sona erdirmenin tek yolunu sunan İsrail Zaferi'nin rolü budur.
Bu yüzden İsrail Zaferi her zamanki kadar önemli olmaya devam ediyor.
Bay Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2020 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.