Joel Rosenberg 2008 yılında "Son otuz yılda, özellikle son yedi ila on yılda, insanlık tarihinin diğer zamanlarından çok daha fazla sayıda Müslüman İsa Mesih'e iman etti" diye yazdı ve bu tempo o dönemden beri yoğunlaştı. 2016 yılında Uwe Siemon-Netto bu görüşü "küresel bir fenomen gerçekleşiyor: dünyanın her yerinde çok sayıda Müslüman çeşitli Hıristiyan mezheplerine katılıyor" diyerek doğruladı. Gerçekten de Hıristiyan misyonerler onlar için bir isim ve kısaltma bile buldular: Müslüman kökenli inananlar ya da MBB'ler.
Bu eğilim neden meydana geliyor, sayıları kaç ve sonuçları nelerdir?
Arkaplan
Tarihsel olarak, neredeyse tüm din değiştirmeler Hıristiyanların Müslümanlığa geçmeleri şeklinde gerçekleşiyordu. İslam 1.400 yıldan beri dinlerin "Hotel Kaliforniya'sı" oldu. İslam inananların kendilerini ateist ya da başka bir inancın üyesi olarak ilan etmelerini yasakladığından ki, İslami bakış açısından ikisi aynı anlama geliyor, ("İstediğin zaman çıkış yapabilirsin / Ama asla ayrılamazsın.") Bu tutum dinin kökenine kadar uzanıyor (Muhammed'den alıntı yapan bir hadise göre, "Kim ki dinini değiştirirse onu öldürün") ve İslam'ı terk etmek düşman saflarına katılmak ve dolayısıyla ihanete eş değer bulunuyor. Ayrıca düzgün bir Müslüman olarak yaşamanın güçlü sosyal bir yönü var, o da toplumsal dayanışmanın sürdürülmesine katılma.
Buna göre, dinden dönen Müslümanlar her yerde aileleri tarafından reddedilme, sosyal dışlanma ve iş kaybıyla karşı karşıyadır; ayrıca Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki hükümetler bu kişilere eziyet edebilir, hapse atabilir, işkence yapabilir ve öldürebilirler. Tarihsel olarak şüpheci Müslümanlar kararlı bir biçimde İslam'ın sınırları içinde kalmışlardır ve hatta İslam'dan türeyen yeni dinler (Dürzi, Nusayri/Arap Aleviliği, Alevi, Babi ve Bahai) bile başlangıçta aynı şeyi yapıyor ve İslam ile uzun süre şaibeli bir ilişki sürdürüyor. Bu model bugün hala geçerli, örneğin Muhammed Ali Taheri tarafından İran'da kurulan İslam'ın yeni çağ versiyonu olan Halka Mistisizm'inde (Erfan-e Halghe) olduğu gibi, bu kalıp bugün hala geçerlidir
Sonuçta tarihsel olarak sadece çok az sayıda Müslüman Hıristiyan oldu. Kilise tarihçisi David Garrison'un bir araştırması yirminci yüzyıldan önce Müslümanların Hıristiyanlığa yöneldiği 5 eylem, oysa yirmi-birinci yüzyılın ilk on iki yılında benzer 69 eylem bulur. İlk 5 eylemin en azından bir kısmı baskı altında ya da belirli bir fayda sağlamak için gerçekleşti. İlkinin en önde gelenleri on-altıncı yüzyıl İspanya'sında Katolik yöneticileri tarafından din değiştirmeleri için baskı yapılan Moriskolardır. Nadir durumlarda daha önce açıkladığım gibi tüm topluluklar avantaj elde etmek için dinden dönmüştür:
On-yedinci yüzyıl Rusya'sında Hıristiyan olmayanların köle sahip olmasını yasaklayan bir düzenleme, müzisyen Sergei Rachmaninoff, şair ve tarihçi Nicholas Karamzin ve edebiyatçı Ivan Turgenev gibi şöhretlerin ataları da dahil olmak üzere zengin Tatarların din değiştirmesine yol açtı. 1700 civarında, Lübnan'daki Sünni Müslümanlar arasındaki bazı yönetici aileler siyasi konumlarını artırmak için Hıristiyanlığa geçtiler.
1831-41 yılları arasında Mısır'ın Suriye üzerindeki egemenliği "her uygun Suriyeli Müslüman'ın Mısır ordusuna alındığı" bir kitlesel zorunlu askerlik dönemiydi. Yvette Talhamy şöyle açıklıyor:
Bu yerel halk tarafından hoş karşılanmadı. ... Bazı Suriyeliler zorunlu askerlikten kaçmak için ülkeyi terk etmeyi ya da kendilerini sakatlamayı tercih ederken, diğerleri misyonerlere başvurdular ve Hıristiyanlar muafiyet vergisi karşılığında askerlikten muaf tutuldukları için Hıristiyanlığı kabul etmek istediklerini beyan ettiler. Amerikan Protestan misyonerlikleri Dürzi ve diğerlerinin kiliselerine kabul edilme talepleriyle doldu taştı.
(Ne yazık ki, dinden dönenler için bu taktik başarısız oldu ve onlar "din değiştirmelerinin gerçek mi yoksa sahte mi olduğuna bakılmaksızın" askere alındılar.)
Aynı gönülsüzlük yakın zamana kadar devam etti. Şubat 1972'de Sudan'ı ziyaret ettiğimde Hartum'da yirmi yıl yaşamış, öğretmen olan ve gizlice Pazar ayinleri yapan Amerikalı bir misyoner ile beraber kaldım. Ancak tüm bu süre içinde sadece beş ya da dört yılda bir dinden dönen kişi kazanmıştı. Benzer bir şekilde, 1984 tarihli Ten Muslims Meet Christ/On Müslüman Mesih ile Tanışıyor isimli bir kitapta Amerikalı bir misyoner İran'da misyonerliğin yetersiz sonuçlarının hikayesini anlatır.
Dinden Dönenlerin Sayıları
Herkesin bildiği gibi, MBB'lerin sayısını kendilerini gizlemeleri ve hatta rol yapmaları yüzünden belirlemek çok zor olabilir. Yine de bazı şaşırtıcı tahminler var. Duane Alexander Miller ve Patrick Johnstone, 2010 yılında MBB'lerin toplam sayısının yaklaşık on milyon olduğunu tahmin ediyorlar ve elli yıl önceki 200.000'den daha az olan sayıya göre 50 katlık bir artışa işaret ediyorlar. Cezayir, Arnavutluk, Suriye ve Kürdistan gibi birbirinden farklı bölgelerden Müslümanların yaygın olarak Hıristiyanlığa geçtiğine dair haberler geliyor. En fazla yerli nüfusa sahip ülkeler arasında Cezayir 380.000, Etiyopya 400.000, İran 500.000 (1979'da sadece 500), Nijerya 600.000 ve (benzersiz koşullar nedeniyle) şaşırtıcı bir şekilde 6.500.000 ile Endonezya bulunuyor. Andrew van der Bijl ve Al Janssen'a göre, "Medine ve Mekke'de bile Hıristiyanlar" var.
Mısır'a bir Kıpti kaynak bana şunları söyledi, "2011 ayaklanması ve Müslüman Kardeşler'in iktidar gelmesinden sonra çok sayıda Müslüman Hıristiyan oldu. Kıpti Kilisesi İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi 'büyük evanjelist' olarak adlandırdı ve din değiştirenleri saymayı bıraktı. Herhangi bir kiliseye git, kesinlikle eskiden Müslüman olanların özellikle kadınların katıldığını göreceksin."
En çarpıcısı, El Cezire televizyonunda yayınlanan çok alıntılanan bir Aralık 2000 röportajında Libya İslam Hukuku Bilimleri Deniz Feneri Dostları (منارة الصحابة للعلوم الشرعية, Manarat as-Sahaba li'l-'Ulum ash-Shar'iya) direktörü Ahmad al-Qat'ani her yıl 6 milyon Müslümanın Hıristiyanlığa geçtiğini kanıt vermeden belirtti. Afrika'nın Müslüman nüfusunun yarıdan üçte birine düştüğünü ve bunun İslam'ın Aşağı Sahra Afrika'sından kaybolma ihtimalini artırdığını bildirdi. Bağış toplama amacıyla biraz abartmış olabilir ama verdiği sayılar oldukça geniş bir etkiye sahip oldu.
MBB'ler Batı'da yaşıyorlar, Birleşik Devletler açık arayla en kalabalık (450.000) ve Bulgaristan Avrupa'da en çok sayıda (45.000) mürtede ev sahipliği yapıyor. 2014'den beri Liverpool Katedrali haftada bir Müslüman kökenli bir papaz tarafından yöneltilen Farsça dilinde bir ayine ("Sepas") ev sahipliği yapıyor. İngiltere Chelmsford'un Anglikan piskoposu İran doğumlu bir mürtedin kızıdır. Müslüman din değiştirmelerin sayısı Berlin'in Evanjelik Lutheran Trinity Cemaati'nin boyutunu iki yılda 150'den neredeyse 700'e yükseltti. Londra'daki Pars İlahiyat Merkezi gibi 2010'dan beri "liderlik edecek yeni nesil hizmetkar liderleri eğitmek ve Farsça konuşan dünyayı Tanrının görkemi için dönüştürmek amacıyla İran kilisesini hazırlamak ve harekete geçirmek" için var olan kurumlar kuruldu.
Belirsiz ve farklı rakamlar, Hıristiyanlığa geçen Müslümanların sayısı hakkında kimsenin tam bir fikri olmamasına rağmen, ehemmiyetinin büyük olduğunu gösteriyor. Hıristiyanlar bu fenomeni mutlulukla karşılıyorlar: Joel Rosenberg bu durumu, "kilise doğduğu topraklarda gerçekten yeniden dirilmekte" diye övüyor.
Müslümanlar Neden Hıristiyan Oluyorlar
Duane Miller "İslam'dan İsa'ya dönenler İsa'ya ya da Hıristiyanlığa çekildikleri kadar, genellikle İslam'dan uzaklaştırılıyorlar" diye belirtiyor. Burada sadece Müslümanları Hıristiyanlığa iten faktörlere odaklanmak bile uzun bir liste oluşturuyor.
Özellikle İsa'nın hayalleri ve vizyonu muhtemelen MBB'lerin yaklaşık dörtte birini çekiyor. İranlı bir mürted olan Mike Ansari birçok insanın "onlara İsa'dan bahsetmemizden çok önce beyazlar içinde parlayan bir adam hakkında rüyalar ve vizyonlar" gördüğünü bildiriyor. Dabrina Bet Tamraz İranlı mürtedlerin sıklıkla birbirlerine "Beyaz [cüppeli] adamı gördünüz mü, İsa'yı gördünüz mü?" diye sorduklarını belirtiyor. Pakistan Presbiteryen kilisesinin lideri Afganlı imamların kendisiyle İncil'i incelemek için yüzlerce kilometre yok kat ettiğini tespit eder. Onları buna neyin teşvik ettiğini sorulduğunda vaiz şöyle cevaplar: "Rüyalar! Mesih onlara rüyalarında görünmüş ve onlara gerçeği duymaları için buraya gelmelerini söylemiş." Colorado'da radyo ve İnternet aracılığı ile Arapça öğreten Papaz George Naeem, "Neredeyse tümü [öğrencileri] rüyalarının peşine takılarak geliyor" diyor.
Michael Stollwerk Frankfurt'un kuzeyindeki Wetzlar katedralindeki bir ayinin ardından geçen zamanı şöyle anlatıyor: "Çıkışta duruyordum, cübbem hala üstümdeydi, peçeli bir kadın bana yaklaştığında cemaate veda ediyordum. Dilenci olduğunu düşünerek cübbemin içinde elimle cüzdanımı bulmaya çalıştım. Kadın 'hayır hayır. Sadece bir sorum var. Buradaki imam siz misiniz?' "Eh, bir bakıma öyleyim – ben papazım' diye cevap verdim. Kadın devam etti: 'Öyleyse doğru kişisin. Tanrı rüyamda bana pazar meydanındaki büyük kiliseye gitmemi ve imama gerçeği sormamı emretti.'" Kadın birkaç ay sonra vaftiz edildi. Bu hikayeleri anlatan Siemon-Netto devam ediyor:
Daha sonra, Mısır'da gecenin yarısı aynı amaçlarla imamların arka kapıdan ziyaret ettiği Lutheran bir ilahiyatçıdan, Cezayir'de çalışan bir Katolik misyonerden, sürpriz ziyaretçileri kendilerine İsa'nın Suudi Arabistan'daki çadırlarında göründüğü söyleyen bir Baptistten benzer olaylar duydum. Bir Anglikan papazı yüzlerce İranlı kadının rüyalarının ardından Tahran'da gizli İncil derslerine katıldığından bahsetti. Berlin'deki papaz Gottfried Martens İranlı ve Afgan mürtedlerin en azından üçte ikisinin kendisini Kuran'daki İsa olarak değil Hıristiyan İncil'deki İsa olarak tanımlayan "bir ışık figürünün" talimatını izlediklerini tahmin ediyordu.
Pakistanlı bir MBB olan Nabeel Qureshi bu ortak davranış kalıbını İslam'a atıfta bulunarak açıklıyor: "Rüyalar, ortalama bir Müslümanın Tanrı'dan doğrudan duymayı beklediği tek yoldur."
İncil'i okuyacak kadar açık fikirli olan Müslümanlar Kuran ile olan tezatlığından, özellikle sevgiye vurgusundan etkilenme eğilimindeler. Wasef şöyle açıklıyor: "İncil'i okuduklarında [bu] onları hemen değiştiriyor. Herhangi bir konuşmadan ya da tartışmadan daha iyi. [Müslümanlar ile] oturup konuştuğumda söylediğim her şey İncil'den."
Müslümanlar arasında Hıristiyanların Müslümanlardan daha iyi davrandığına, ironik bir şekilde daha İslami davrandıklarına dair Müslüman destekli araştırma çalışmaları tarafından bile desteklenen yaygın bir algı var. YouTube'da 400.000 kere izlenen bir 2014 tarihli röportajda, adını Shadya Sabir Hussein olarak veren tamamen kapalı bir kadın, Mısır televizyonunda aleni bir şekilde "İslam'dan nefret ettiğini" ve Müslümanların gerçekleştirdiği tüm cinayetler nedeniyle Hıristiyan olmayı planladığını açıkça ilan ediyor. Bir Iraklı akademisyen Irak'taki sorunların "gençlerimizin pek çoğunun İslam'ı terörist bir din olarak karaladıktan sonra Hıristiyanlığa dönmesine" neden olduğunu kayder. 1990'ların Cezayir krizinin de benzer bir etkisi oldu: İslam adına gerçekleşen bütün ölümler pek çok kişinin "Hıristiyanlık hayat, İslam ölümdür" demesine yol açtı.
Irak ve Suriye İslam Devleti (İŞİD) barbarlığı nedeniyle bu eğilimi güçlendirdi. Protestan bir kilise yöneticisi olan Ömer, "Buradaki kardeşlerimizin çoğu İŞİD'in onlara ve ailelerine yaptıklarının bir sonucu olarak din değiştirdiler ve kiliseye geldiler" diyor. Tamirci Jasim 2016 yılında İslam'ın temellerini bilmediği için İŞİD tarafından altı ay hapse atıldı ve bu sürede İŞİD onu Kuran'ı okumaya zorladı ve işkenceye tabi tuttu: "Zalimliklerine kendi gözlerimle tanıklık ettikten sonra, inancım konusunda şüphelerim oluşmaya başladı." Jasim kiliseyi ziyaret etti ve "Hıristiyanlığın aradığım din olduğunu keşfetmem uzun sürmedi."
Din değiştirme hikayelerinde barış ve şiddet konuları ön plana çıkıyor. Mark Durie "Deneyimlerime göre Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerden pek çok Müslüman oldukça travmatize ve iç barış sürekli bir tema" bilgisini veriyor. İran İstihbarat Bakanı Mahmoud Alavi mürtedlerin motivasyonlarından alıntılar yaparken bunu doğruluyor: "Bize huzur verebilecek bir din arıyoruz." Şimdi adı Johannes olan Sadegh İran'da üniversitede okuduğu sırada inancı ile ilgili şüphe duymaya başlıyor: "İslam tarihinin bize okulda öğretilenden tamamen farklı olduğunu gördüm. Belki de dedim, şiddetle başlayan bir dindi? Şiddetle başlayan bir din insanlarını özgürlüğe ve sevgiye götüremez. İsa Mesih "kılıcı kullananlar kılıçla ölecek' demiş, bu gerçekten fikrimi değiştirdi."
Doğru bir şekilde yaşayan Hıristiyanlar ile kişisel temas dönüşüm hikayelerinde sık sık rol oynuyor. Mohammad Eghtedarian altı gün bir rahibin yanında kalır ve rahibin ona hayatını değiştiren soruyu sorması için fırsat yaratır: "İslam'da barış ve özgürlük var mı?"
Bir de dönüşümün pratik nedenleri var. İslam'ın ve Müslümanların dünyanın geri kalanının arkasında kalması bazı Müslümanları Hıristiyanlığa katılarak ilerlemek istemeye sevk ediyor ve bunu yapmanın modern ekibe katılmak anlamına geldiğini hissediyor.
Son olarak, din değiştirmeler maddi kazanç beklentisiyle de gerçekleşebiliyor. Londra'nın Daily Telepgraph gazetesi Lübnan'daki bazı "Pirinç Hıristiyanlarının Hıristiyan hayır kurumları tarafından dağıtılan cömert yardımlardan yararlanmak için döndüklerini" söylediğini anlatıyor ve Beyrut banliyösündeki Anglikan Tanrı Kilisesi'nin "haftalık İncil derslerine katılmayı kabul etmesi şartıyla bir yatak, günde iki öğün yemek ve aylık küçük bir maaş" sunduğu yoksul bir Suriyeli olan Ali'nin hikayesinde bahsediyor. Ali diğerlerinin yaptığı gibi pratik nedenlerden dolayı din değiştirdiğini açıklıyor.
Gözlemler
Dinden dönme süreci ile ilgili üç düşünce var. İlki ki, bazı Hıristiyan sözcüleri (Zakariya Botros, Jay Smith & David Wood) İslam'ı eleştirseler de bunun Müslümanları çekmede sınırlı faydası var. Jill Nelson Wasef'i şöyle ifade ediyor: "Kamusal alanda Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki tartışmalar etkili hizmet araçları değiller ve Hıristiyan edebiyatı da genellikle etkisiz. ... Önde gelen Evanjelik liderlerin İslam'ı "kötü olarak adlandırdıkları ve Muhammed'i eleştirdikleri ifadeler de Müslümanları Hıristiyanlıktan uzaklaştırıyor." Orta Doğu İyileştirilmiş Kardeşlik'ten Victor Atallah şu sonuca varıyor: "Muhammed'i kınamamak ama hoş da görmemek konusunda dikkatli olmalıyız."
İkincisi, Batılıların eğitim sağlama, hastaları tedavi etme gibi geleneksel misyonerlik çabaları din değiştirenleri kazanma konusunda şaşırtıcı derecede küçük bir rol oynamaktadır. Bazıları MBB'ler tarafından kurulan ve yönetilen radyo ve televizyon yayınları Radyo Monte Carlo, SAT-7 International, METV, Necip Sefer Hizmetleri, Mesih Medya'nın Sesi, and Orta Doğu İyileştirilmiş Kardeşlik de dahil olmak üzere büyük ölçüde bunların yerini almıştır. Bir Cezayir gazetesi Cezayir'deki en yoğun Berberi (veya Amazi) bölgesi olan Kabiliye'de bu radyoların rolünü şöyle açıklıyor:
Tanıştığımız müminler kendilerine göre bilginin Hıristiyan doktrinlerinin meşrulaştırılmasında önemli bir rolü olduğunu doğruladılar. Radyo Monte Carlo'yu, radyonun özellikle Amazi bölgesindeki popüler yayınlarını dinlediğini söyleyen Saïd gibi. Slimane'ye gelince, "Beni Hıristiyanlığa iten nedenlerin yüzde 80'i Radyo Monte Carlo kaynaklı" diyor. Ayrıca "Mucize Kanal" (SAT-7) gibi diğer radyolarda var ve inananların çoğu, Hıristiyan mesajlarını dünya çapında yayın yapan bu radyolardan dinlediklerini doğruladılar.
Mısır için Aghapy TV ya da İran için Elam Hizmetleri, İran Alive Hizmetleri, Mohabat TV ve Nejat TV gibi ülkeye özgü istasyonların a önemli bir etkisi var. Ansari Mohabat TV'yi şöyle açıklıyor: "Görünüşe göre, son 12 ay içinde yaklaşık 16 milyon İranlı uydu TV'de ve ayrıca mobil cihazlarında bir veya daha fazla programımızı izledi. Bu, kabaca İran nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si anlamına geliyor."
Dindar Dolandırıcılıklar
Bazı Müslümanlar özellikle Batı'ya göçlerini kolaylaştırmak gibi pratik nedenlerle taktiksel olarak din değiştiriyorlar. Bir Tanrı Kilisesi papazı olan Said Deeb çaresiz Müslümanların kendisine, "Beni vaftiz edin, buradan gitmek için kime gerekiyorsa inanacağım" dediğini aktarıyor. Ulusal Halk Radyosu (NPR), İstanbul Koç Üniversitesi'nden Şebnem Köşer Akçapar'ın "mültecilerin sadece bazıları gerçek mürted. Diğerleri dini zulmü Batı'ya ulaşmanın bir yolu olarak kullanıyor" dediğini aktarıyor. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi'nin başı Aiman Mazyek Hıristiyanlığı kabul eden Müslümanların sayısının giderek arttığı konusuna şiddetli bir şüphecilikle tepki veriyor.
Bir kere Batı'da din değiştirmenin iki avantajı var. Hükümetler (teorik tarafsızlıkları ne olursa olsun) bazen Hıristiyan göçmenleri desteklediğinden kalma iznini kolaylaştırıyor ve göçmenleri İslam'ı terk ettikleri için yurda geri dönmeleri durumunda zulümle karşılaşma tehlikesine soktuğundan ülkelerini iade edilmelerini daha da zorlaştırıyor. Demokratik Hıristiyan Birliği lideri Volker Kauder belirttiği gibi: "Bir kişi İslam'ı terk ettiğinde, gerçek anlamda Hıristiyan olup olmadığına bakılmaksızın inancından döndüğü için yargılanabilir. Siyasi zulme gelince, zulüm edenler için dinden dönmenin gerçek olup olmadığı umurunda değil."
Buna göre, birkaç mürtedden daha fazlası şüpheli ruhsal kimliklere sahipler. Türkiye'deki Birleşik Pentakostal Kilisesi'nden Rick Robinson kendi cemaatindeki pek çok kişinin kendisine tamamen samimi inananlar olarak gelmeyebileceğini kabul ediyor: "Sırf mülteci statüsü için yardım etmeye başlayanlar bile olabilir." Berlin'deki Evanjelik Lutheran Trinity Kilisesi'nin Farsça konuşan papazı Gottfried Martens hangi inananların gerçek hangilerinin taktik olduğunu bilmediğini kabul ediyor: "Buraya—tekrar tekrar—gelen insanların olduğunu biliyorum çünkü sığınmayla ilgili bir umutları var." Aynı kilisesinin bir üyesi olan Vesam Heydari, "Buradaki İranlıların çoğunluğu inançlarından dönmüyorlar. Sadece Almanya'da kalmak istiyorlar" itirafında bulunuyor. Leipzig'de din adamı Hugo Gevers'in cemaatinin üçte biri eski İranlı Müslümanlar; "Derin bir hayal kırıklığına uğradığımız durumlar oldu. Onları yıllarca destekledik, davalar açtılar ve olumlu cevap aldılar—ve aynı gün bizden ayrıldılar." Ancak, özellikle papazlar sahtekarları belirlemek için bazı protokoller uyguladığından tamamıyla düzmece dönmelerin sayısının düşük olduğunu da belirtiyor.
Sonuç olarak dolandırıcıların sayısını gözde büyütmemek gerekiyor. Berlin'den Martens, "Şu anda İran'da gerçekten oldukça büyük boyutlarda bir tür Hıristiyan uyanış var. Bize gelen insanların ev kiliseleriyle zaten bir bağlantıları vardı ve bu yüzden kaçmak zorundaydılar" gözleminde bulunuyor.
Müslümanların Suçlamaları
"Bir Hıristiyan artışından" endişelenen Joel Rosenberg, "Müslüman liderler gergin ve öfkeli bir ruh haline bürünüyorlar. Dindar sahtekarlık üzerine odaklanıyor ve tüm dinden dönenleri finans, iş ve vize sağlama gibi kişisel kazanımlar için din değiştirmekle suçluyorlar. Bu hem MBB'leri itibarsızlaştırmak hem de kendilerini sorumluluktan kurtarma avantajına sahiptir. Bu tür suçlamalar özellikle din değiştiren Kürtlerin ve Berberilerin sayısının alışılmadık derecede yüksek olduğu Kuzey Irak ve Cezayir gibi ülkelerde yaygındır" gözleminde bulunuyor.
2003'de Irak'ın ABD liderliğinde işgalinden kısa bir süre sonra Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Abdullah al-Turki "Müslüman olmayan örgütlerin" (Hıristiyan misyonerlikler) "insani yardım sağlama kisvesi altında faaliyetlerine başlamak için" Irak'a girdiği ve "bunun Müslümanlar için oluşturduğu tehlikeler" konusunda uyardı. Süleymaniye Irak'taki Müslüman Alimler Birliği'nden Ahmed al-Shafie Hıristiyan misyonerliklerin sözde gizli akınını kınadı: "Bu ülkenin toplumunu yok etmek için çalışan yabancı ajandalara sahip gizli eller olduğunu gösteren İslam'a ve Müslümanlara yönelik bu utanç verici eylemi şiddetle kınıyoruz." Süleymaniye'deki bir diğer Müslüman isim aynı suçlamayı 2007'de yineledi: "Misyonerlikler işsiz ve adeta bunalımda oldukları için bu bölgelerdeki gençlerin yaşadıkları zorlu ekonomik durumu istismar ediyor. Bazı durumlarda gençler yurtdışına gitmek istiyorlar ve tehdit altında olduklarını ve güvenli bir sığınağa ihtiyaçları olduğunu söyleyebilecekleri için [Hıristiyan olmak] hayallerini gerçekleştirmenin kolay yolu."
2006'a Cezayir Dini İşleri Bakanlığı'nın bir yetkilisi olan Mohamed Aissa Hıristiyan misyonerliklerin yerel Müslümanları bu gibi tekliflerle baştan çıkardıklarını ve "döndürmek için gençlerin kafa karışıklığından yararlandıklarını" iddia etti. (Ayrıca "çok sayıda gencin tövbe edip İslam'a geri döndüğünü" kaydetti. Aynı yıl Cezayir hükümeti "bir Müslümanı başka bir dine döndürmeye teşvik eden, zorlayan ve ayartan herhangi birinin" 2 ila 5 yıl ile hapis ve 5.000-10.000 Avro para cezasına katlanacağı bir yasa çıkardı. 2008'de bu yasaya göre Hıristiyan olan iki Müslüman mürted "İslam dışı bir dini yaymak ve yasadışı bir şekilde uygulamak" gerekçesiyle iki yıl hapis cezasına ve 5.000 Avro para cezasına çarptırıldılar.
Hıristiyan Olarak Yaşamak
MBB'leri kazanmak savaşın bir yarısı, diğer yarısı ise onların Hıristiyan olarak kalmalarını sağlamak. Julia Sianturi tarafından Endonezya'da İslam'a dönenler üzerine yapılan bir araştırma, eylemlerini yönlendiren birkaç faktör buldu:
Ailelerine olan güçlü bağlılıkları ve derin İslami kökenleri İslam'a dönme kararlarının başlıca nedenleri olarak gözüküyor. Kendilerini çevreleyen topluluğun ayrımcılığı ve İsa'nın tanrısallığı karar vermelerinde bir miktar etkiye sahip olabilir. Ve papazlık etiği konusundaki hayal kırıklıkları, MBB'lerin kilise ve Hıristiyanlık algısı üzerindeki etkileri nedeniyle bir endişe yaratmaktadır.
Bu zorluklar o kadar büyük ki, Andrew van der Bijl ve Al Janssen "Müslüman mürtedlerin en azından yarısının İslam'a döndüklerini" kabul ediyorlar. Bu sorunu ele almak için Duane Miller benzeri görülmemiş sayıda MBB'ye "yeni ve misafirperver bir yurt" sağlama konusunda fikirler içeren bir kitap yazdı.
Hıristiyan olarak kalan mürtedler çeşitli zorlu alternatiflerle karşı karşıyalar:
1. Tamamıyla gizliliği koruyarak ve Müslüman görünüş ve alışkanlıklarıyla devam ederek onların din değiştirmelerini sessiz tutun. Nelson pek çoğunun hala "dinden dönmelerinin sonuçlarından kaçınmak için geleneksel Müslüman kıyafetleri" giydiğini belirtiyor. Bazı durumlarda sayısız İslami gelenek ve ritüeli de sürdürüyorlar. Ancak bu derin bir yalnızlık ve ahlaki başarısızlıktan mustarip olmak anlamına geliyor. Baskı dayanılmaz hale gelebiliyor.
2. İnanç değişikliğini ilan etmek (ya da haberlere öfkelenen ve mürtedin güvenine ihanet eden yakın bir akrabaya veya arkadaşa sırrını açmak) MBB'lerin dünyasının altüst olmasına yol açıyor. Aile, toplum ve hükümet tarafından yöneltilen aralıksız ve bazen şiddetli baskıyla, bir tecrit duygusuyla ve gelir kaybıyla karşı karşıya kalıyorlar. Müslüman kimliklerini terk edemiyorlar. Akıl hastalığı gerekçesiyle zorla tedavi ediliyorlar. Sadece eşlerden biri inancını değiştirirse evlilikler bozulabiliyor ve çocuklarla iletişim kesilebiliyor. Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerde, yetkililer tipik bir şekilde İslam'dan dönenleri kabul etmeyi reddederek MBB'leri yasal Müslümanlar olarak kapana kıstırıyor; kimlikleri onları Müslüman olarak tanımladığı için sadece diğer Müslüman erkeklerle evlenebilen kadın mürtedler erkek MBB'ler ile evlenmekle sınırlılar. İroniktir ki, Hıristiyan olarak doğanlar mürtedlerin dönüşümlerine tarafa olmakla suçlanmak ve bundan dolayı cezalandırılmak konusunda temkinli davranarak MBB'lerden kaçınıyor ve yerleşik kiliseler onları reddediyorlar. Bir rahibin acımasızca ifade ettiği gibi, mürtedler "Rabbimize olan inançları konusunda sessiz kalmak zorundalar, aksi takdirde hepimiz acı çekeriz."
3. Doğuştan Hıristiyanmış gibi yeni bir başlangıç yapmak için başka bir şehre taşınmak aileyi arkada bırakma, yeni sosyal ilişkiler kurmak ve tanınmaktan ve teşhir edilmekten korkarak sakin bir yaşam sürdürmek anlamına geliyor.
4. Müslüman çoğunluğa sahip olmayan ülkelere göç etmek mükemmel bir çözüm gibi görünüyor ama değil. Genellikle yeni bir dille kendi hayatını yeniden inşa etmenin yarattığı gerilimin ötesinde, İslami baskı orada bile amansızca takip edebiliyor. Bazı MBB'ler kendi ülkelerindeki hükümetlerden korkmaya devam ediyorlar ve bu nedenle "çok büyük şüpheyle dolu bir atmosferde" yaşıyorlar. Bir mürted, "belki de kilisenin içindeki biri onlardan biridir" diyor. Aynı şekilde, "mülteciler birbirlerinden uzak durma konusunda özen gösteriyorlar, kendi durumları ile bilgileri ya da yurtlarındaki hayatlarının ayrıntılarını asla ifşa etmiyorlar." Kadınlar özel sorunlarla karşı karşıyalar. Avrupa Hukuk ve Adalet Merkezi'nin Fransa hakkında belirttiği gibi, "mürted kadınların önemli bir kısmı zorla evlendirilmekle, anne babalarının ülkesine gönderilmekle ya da İslam'a dönmedikleri sürece tecrit edilmekle tehdit ediliyorlar. Nadiren [ve] giderek daha da azalan vakalarda mürtedler İslamcılar tarafında linç ediliyor ve hatta öldürülüyorlar." Böylece korku ve yalnızlık devam ediyor.
Sonuç
Müslüman'dan Hıristiyan'a önemli sayıdaki gönüllü dönüşümler, İslam'ın neredeyse her zaman Hıristiyanlık pahasına inananları avladığı kutsal bir dengesizliği değiştiren tarihi bir yenilik anlamına geliyor. Bu dönüş Müslümanların kendilerini ve dinlerini nasıl gördükleri üzerinde potansiyel olarak büyük etkileri vardır; tek yönlü dönüşümlerden kaynaklanan geleneksel güven artık geçerli değil; yerini başka bir şey alacak mı yoksa bu güvenlik açığı Müslümanların güvenini sarsacak mı? Etkiler derinlere iniyor.
Hıristiyanlığa geçişler, sırayla, diğer dinlere (özellikle Kürtler arasında Zerdüştlük ve Hintliler arasında Hinduizm; Musevilik ve Budizm de mürtedleri cezbediyor) ve deizm ve ateizmin benimsenmesini de içeren İslam'dan daha büyük bir uzaklaşma hareketinin bir parçasını oluşturuyor. Birlikte, bu ilişkili eğilimler, nadiren fark edilen, ancak son yarım yüzyılın geniş çapta dikkat çeken İslamcı yükselişini reddetmeye kadar giden önemli bir gelişme ortaya koyuyor. Gerçekten de potansiyel olarak bu dalgalanmayı geri alabilirler.
Bay Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2021 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.