Çok sayıda Afgan'ın (beş milyon Afgan'dan söz edilmişti) ülkesinden kaçacağı beklentisi açık ve belirgin bir hale geldiğinden Batı'nın—yani Batı ve Orta Avrupa, Birleşik Devletler, Kanada, Avusturalya ve Yeni Zelanda—onların nihai istikametleri olması gerektiğine dair neredeyse evrensel bir varsayım var. Ancak bu mantıklı mı?
Afganların bakış açısından Hıristiyan mirasa sahip seküler toplumlarda yaşama pek çok geleneklerini rencide ediyor ve ciddi stresler yaratıyor. Modern ekonomilere uygun genel beceri eksiklikleri onları durduruyor. Ev sahibi nüfusu kendilerine karşı önyargılı bularak yapısal ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve "İslam fobisinden" ağlamaklı bir şekilde şikâyet ediyorlar. New York Şehri, Kuzey Karolina, Quebec, Yeni Zelanda ve ötesindeki nefret olayları ve kanlı saldırılara işaret ediyorlar
Batı perspektifinden, 2015-16'da Alman ve İsveç liderlerinin yaptıkları ülkelerine Suriye ve başka yerlerden yaklaşık 1 milyon ve 100,000 iyice incelenmemiş göçmenin girmesine izin veren açık davet kötü sonuçlandı. Batılılar Orta Doğuluların Avrupa'nın sahillerinden, tarlalarından, garlarından uçak, gemi, tren, otobüs, araba ve yayan olarak gelişlerini çaresizce izlediler. Ardından çok sayıda insanın hastalık getirdiğine, asimilasyona direndiğine, İslam hukukunu dayattığına, suç dalgasına karıştığına, Köln taharruşunu (kitlesel cinsel saldırı) yaptığına ve Paris ve Brüksel'de cihat saldırıları gerçekleştirdiğine tanık oldular. Toplumlarının yarı istihbarat devletlerine dönüştüğünü huzursuzca kabullendiler.
Bu sorunlar hem zor durumdaki göçmenler hem de de Batılılar için en iyisinin ne olduğunu temelinden düşünmek gerektiğine işaret ediyor. Ben ilkinin kendi kültürel bölgeleri içinde kalması gerektiğini savunuyorum. En kolay uyum sağladıkları, geleneklerine sadık kalabilecekleri, en iyi ekonomik rolleri bulabilecekleri, evlerine kolaylıkla dönebilecekleri ve ev sahibi toplumu en az rahatsız edebilecekleri yer kendi kültürel bölgeleridir. Bu nedenle, Doğu Asyalı mülteciler, sığınmacılar ve kaçaklar Doğu Asya'ya, Güney Asyalılar Güney Asya'ya, Orta Doğulular Orta Doğu'ya, Afrikalılar Afrika'ya, Latin Amerikalılar Latin Amerika'ya ve Batılılar Batı'ya yerleşime yönlendirilmelidirler. Bu Suriye'de olduğu gibi iç göç veya yakın ülkelere taşınma anlamına gelebilir.
Orta Doğulular Orta Doğu'ya
Orta Doğu'ya odaklanıldığında, bu kalıp şüphesiz ki, halihazırda mevcut: 1996'da Taliban'ın ülkeyi devralmasından sonra yaklaşık 2,2 milyon Afgan mülteci Pakistan ve İran'da ve 5,6 milyon kadar Suriyeli mülteci de yakındaki beş ülkede yaşıyor.
Ancak, Suriyeli mültecilerin yaklaşık yüzde 4'ünün Türk vatandaşlığı aldığı tahmin edilen ufak Türkiye istisnası dışında bunlar mültecilerin nezarethane ya da ağıl gibi yerlerde sefalet içinde tutulduğu, çok rahat olmalarına izin verilmeyen veya evlerine geri dönmeye ya da Batı'ya gitmeye teşvik edildikleri yerlerdir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye'nin Avrupa'nın mülteci ambarı olmak gibi bir görevi, sorumluluğu ve yükümlülüğü yoktur" dediğinde ortaya koyduğu gibi bu tutum Türkiye'de bile hakimdir.
Bu isteksizlik yeni bir şey değil; pek çok Arap ülkesi (özellikle Lübnan) yetmiş yıldan fazla bir süredir Filistinlilere istenmediklerini hissettirmek için ellerinden geleni yaptı ve böylece onları sonunda ülkelerinden ayrılmaya teşvik etmeyi umdu.
Bu tür kaba ve ihmalkâr tutumlar kabul edilemez. Köklü bir değişim gerçekleşmelidir. Uluslararası örgütler beklentileri artırmalı ve Batılı hükümetler baskı uygulamalıdır. Orta Doğuluların kardeşleri için sorumluluk almasıngerekiyor.
Bunu yaptıklarında, Orta Doğuluların durumunda uygun bir destinasyon bulmak özellikle kolay olacaktır. Altı Körfez İş Birliği Konseyi ülkesi, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yakındalar ve zenginler, neredeyse doymak bilmeyen bir iş gücü ihtiyaçları var ve uçsuz bucaksız boş arazilere sahipler. Gerçekten de destinasyon olarak o kadar çekiciler ki, zaten nüfusunun yarısını yabancılar oluşturuyor.
Arazi büyüklüğü, nüfus ve ekonomi açısından Suudi Arabistan Krallığı (KSA) özellikle Sünni Müslümanlara pek çok cazibe merkezi sunuyor. Yeni bilgilenenler için, KSA'nın Mekke'nin doğusundaki Mina'da acil durumlarda yaklaşık 3 milyon insanı barındırabilecek 100,000 yüksek kaliteli, boş fiberglas çadıra sahip. Ateşe dayanıklı, klimalı, tuvaletleri ve mutfakları olan bu benzersiz kaynak yılda sadece beş gün hacı adayları tarafından işgal ediliyor.
Suudi Arabistan'da yaşamak dondurucu iklimlere dayanmak (İsveç gibi) ya da çok az kişinin konuştuğu yabancı dilleri öğrenmek (Macarca gibi) zorunda olmamak anlamına geliyor. Açıkçası, KSA'dan Afganistan'a geri dönmek California'dan dönmekten daha uygun.
Suudi kardeşleri ile derin kültürel bağlar paylaşan pek çok Afganlı KSA'nın katı kısıtlamalarını kültürel olarak Batı'nın normlarından daha uygun bulacaktır. Namus (İrlanda'nın aksine) çok eşliliğe, (İngiltere'nin aksine) çocuk evliliklerine, (Fransa'nın aksine haşema giyilmesine ve kadın dövülmesini müdafaaya, (ABD'nin aksine) namus cinayetlerine kıyak geçerken köle sahibi olmaya ve kadın sünnetine ve (bütün Batılı ülkelerin aksine) resmi kafa kesmeye izin veren kanunların keyfini çıkarabilirler.
Bir de bunun aksine Suudi Arabistan'da yaşamaktan kaçınan Afganların için haram (yasak) olan unsurları düşünün:
- Evcil köpekler (sadece Birleşik Devletler'de 70 milyon evcil köpek var) kirli olarak görülüyor.
- Domuz etiyle harmanlanmış bir mutfak ve alkol içeren bir sosyal yaşam.
- Devlet destekli piyangolar, Las Vegas tarzı kumarhaneler ve zorunlu sigorta planları.
- Yeni Yıl, Sevgililer Günü, Paskalya, Noel ve Müslüman hassasiyetlere aykırı diğer tatiller.
- Kredilerde faiz ödemeleri.
- Açık giysiler içindeki kadınlar, bale, mayo güzellik yarışmaları, tek başına yaşayan kadınlar, karma güneşlenme, üstsüz güneşlenme, flört, striptiz kulüpleri ve yasal fuhuş.
- Eşcinsel barları, onur yürüyüşleri ve eşcinsel evlilik.
- Uyuşturucu alt kültürü ve bazı uyuşturucuların yasal olduğu belirli yetkiye sahip bölgelerde halüsinojenlere yönelik karşı gevşek kurallar.
- İslam karşıtı duyguların halka açık bir şekilde ifadesi, hakaret içeren romanlar, Kuran karşıtı politikacılar, eski Müslümanların örgütleri ve kamuoyu önünde Kuran yakan bir papaz.
Zengin ve seyrek nüfuslu Arap devletleri göçmenleri en kolay şekilde yer sağlayabilir ama Mısır ve Cezayir gibi diğer Orta Doğu ülkeleri de bu kapasiteye sahipler. Aynı şekilde hükümetler, uluslararası örgütler ve mülteci örgütleri bir varış noktası olarak yalnızca Batı'ya odaklanmayı bırakmalı ve bunun yerine ihtiyaç içerisindeki kardeşlerini almak, barındırmak, istihdam etmek ve siyasi haklarını vermek için yakın ülkelere dönmelidirler.
Hıristiyanlar ve Diğer Dini Azınlıklar
Kültürel özellikleri gösteren bu listenin başka bir anlamı daha var: Hıristiyanlar, Yahudiler, Zerdüştler, Yezidiler, Bahailer ve diğerleri kendilerini Orta Doğu'da giderek daha da istenmeyen ancak Batı'da istenen bir konumda buluyorlar.
Bölgenin en büyük azınlığı Hıristiyanlara odaklandığımızda: Avrupa sömürgeciliği bölgedeki Hıristiyanların statüsünü yükseltti ama uzun vadede bu onlara karşı onları evlerinden çıkarıp Batı'ya gönderme politikasına dönen bir öfkeye dönüştü. Bu ve diğer dini azınlıklar Batı'da memnuniyetle karşılanmalıdırlar.
Bazı Batılı hükümetler bu durumu görmeye başladı. 2015'de Suriye krizi kötüleşirken Polonya Başbakanı Ewa Kopacz hükümetinin 60 Hıristiyan Suriyeli mülteci aileyi kabul edeceğini açıkladı ve "Suriye'de barbarca zulüm gören Hıristiyanlar Polonya gibi Hıristiyan ülkelerin onlara yardım için hızlı hareket etmesini hak ediyor" diyerek Müslümanların böyle bir yardımı hak etmediğini ima etti. Aynı şekilde, Slovak hükümeti "Slovakya'da cami yok" diyerek 200 Hıristiyan Suriyeli mülteciyi kabul etti. Bir İçişleri Bakanlığı sözcüsü Müslüman göçmenlerin Slovakya'da kendilerini evlerinde hissetmeyeceklerini bile söyledi. Macaristan yetkilileri iki yıllık bir süre içinde Müslümanlar tarafından dışlanan 1,000 Mısırlı Hıristiyan'a sessiz sedasız sığınak sağladı.
Teksas'ın Cumhuriyetçi ABD Senatörü Ted Cruz da Müslüman değil, Hıristiyan mültecileri kabule etmekten yana. CNN'e göre, Cruz "Suriye iç savaşından kaçan Müslümanlar diğer Müslüman ülkelere gitmeliler diye düşünüyor. Ancak Hıristiyan nüfusun gidecek başka bir yeri olmadığına inanıyor. Cruz gazetecilere ... Hıristiyanların ulusal güvenliğe 'önemli bir risk' oluşturmadığını söyleyerek endişeleri bir kenara itti."
Avrupa'daki Değişiklikler
Avrupalılar giderek durumu daha çok kültürel bölgeler açısından düşünüyorlar.
2014'de Danimarka'nın en büyük muhalefet partisi Venstre "aralarındaki entegre olma kabiliyeti ve isteği ile ilgili büyük farklar" yüzünden "bir Amerikalı ya da İsveçli Hıristiyan" ile "bir Somalili ya da Pakistanlı Müslüman" arasında bir ayrım yapılması çağrısında bulundu. Ve devam etti:
Müslüman kökenli Batılı olmayan pek çok Müslüman bizim özgürlük odaklı toplum modelimizi istemiyor. ... Gelecekte geleneksel olarak entegre olabilen ve olabilecek olanların Danimarka'ya gelmesini kolaylaştırırken becerisi ve isteği olmayanların işini daha da zorlaştırmalıyız.
2019'da iktidara gelen Danimarka Sosyal Demokrat Partisi Batılı olmayan başvuru sahiplerinin başvuru süreçleri boyunca Avrupa dışında kalmalarını sağlayan bir politika oluşturdu. Bir hükümet sözcüsü şu açıklamayı yaptı: "Danimarka'ya iltica başvurusunda bulunursanız Avrupa'nın dışında bir ülkeye geri gönderileceğinizi biliniz."
2015 yılında Hollanda'nın iktidardaki VVD partisi Avrupalı olmayan mültecilerin kabul edilmesine karşı çıktı. Yine 2015 başlarında Macaristan'ın iktidardaki Fidesz partisi Charlie Hebdo saldırısına Avrupa dışından göçü kısıtlamak için katı politikalar çağrısında bulunarak ve Macaristan'da "bizimkinden farklı kültürel geçmişe sahip çok az insan olduğunu" belirterek yanıt verdi. Avusturya'nın o zamanki dışişleri bakanı ve şimdi şansölyesi olan Sebastian Kurz 2017'de Gürcistan'ı mülteci kampları için olası bir yer olarak önererek, Gürcistan ve Kremlin'de hareketliliğe neden oldu.
2017 Eylül'ünde Donald Trump da mültecilerin kendi bölgelerinde kalmaları fikrini onayladı:
Bir mültecinin Birleşik Devletler'de yerleştirilmesinin maliyetiyle kendi bölgelerinde 10'dan fazla kişiye yardımcı olabiliriz. Kalbimizin iyiliğinden bölgedeki ev sahibi ülkelere mali yardım sunuyoruz ve G20 ülkelerinin mültecileri mümkün olduğunca kendi ülkelerine yakın bir yerde ağırlamaya çalışacak olan anlaşmalarını destekliyoruz. Bu güvenli, sorumlu ve insani bir yaklaşımdır.
Avrupa Birliği, 2016 yılında "The EU Facility for Refugees in Turkey/Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programı" ile kültür-bölgesi politikasına doğru dev bir adım attı. Bu Türkiye'ye "insani yardım, eğitim, göç yönetimi, sağlık, belediye altyapısı ve sosyoekonomik destek" için 6 milyar Avro mali yardım sağladı. Bu yardımın gerçek amacı Suriyeli göçmenleri Türkiye'de tutmak ve onları Avrupa'ya sevk etmemekti. Buna paralel olarak Birleşik Arap Emirlikleri hükümeti Pakistan'da on-bin mülteci için bir kamp finanse etti.
Afganistan Krizi
15 Ağustos tarihinde Taliban'ın Afganistan'ın kontrolünü ele geçirmesi Avrupalı politikacılar arasında, özellikle Almanya'da bölgelerinde kalan Afgan göçmenlerle ilgili birçok çağrıya yol açtı. Die Welt gazetesinde Frederik Schindler'in derlediği alıntılara göre, Almanlar 2015-16 yıllarını ürpererek hatırlıyor gibi:
- Şansölye Angela Merkel: Almanya Afganistan'ın komşu ülkelerinin "mültecileri desteklemesine" yardımcı olmak her şeyi yapmalı.
- CDU [Hıristiyan Demokratik Birlik] Genel Sekreteri Paul Ziemiak: "Afganistan sorununu Almanya'ya göç yoluyla çözemeyeceğiz."
- Birlik parlamenter grup başkan yardımcısı Thorsten Frei (CDU): "Almanya ve uluslararası toplum komşu devletlerin onları kabul etmelerini desteklemek ve mültecilerin bölgedeki evlerine yakın bir yerde yerleştirilmelerini sağlamak için mümkün olan her şeyi yapmalıdır." 2015'de Suriye'nin komşu ülkelerindeki çok az sayıdaki mülteci kampları insanları Avrupa'ya gitmeye zorladı ve "Benzer bir gelişme tekrarlanmamalı."
- Birliğin şansölye adayı Armin Laschet: "Bu kez bölgeye, kaynak ülkelere zamanında insanı yardım sağlamalıyız. ... Odak noktası insani yardımın yerinde sağlanması olmalıdır."
- SPD'nin şansölye adayı Olaf Scholz: Amaç, öncelikle Afganistan'ın komşularını desteklemek ve bu ülkeleri görmezden gelme hatasını tekrarlamamak.
- Bir FDP görüş belgesi: Avrupa Birliği, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan ile yaptığı görüşmelerde Afganlı mülteciler için güvenli kaçış koridorları oluşturmalıdır; artı Berlin diğer mültecilere ev sahipliği yapma konusunda Ankara ile etraflı görüşmelerde bulunmalıdır.
Hollanda'da Geert Wilders Afganların "bölgede tutulması" çağrısında bulundu. "Neden diğer Müslüman ülkeler güvenli barınak sağlamıyor." Resmi bir Hollanda hükümet belgesi "Sığınmacılar neden bölgede tutulmuyor?" diye soruyor ve soruya "Hollanda hükümeti ve Avrupa Birliği'nin (AB) istediği bu. Ancak bunu organize etmek zaman alıyor. ... Bölgedeki karşılama tesislerinin güçlendirilmesi, mültecilerin Avrupa'ya yeniden yerleştirilmesi olasılığı ile birleştirilmelidir" yanıtını veriyor.
Avusturya hükümeti AB'nin yasadışı göçmenleri gelecekteki "Afganistan'ın çevresindeki bölgede bulunan sınır dışı etme merkezlerine" gönderilmesi planı çağrısında bulundu. Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer, "Korunmaya ihtiyacı olanlar korumayı menşe ülkelere mümkün olduğunca yakın bir yerde almalı" dedi. İspanya'nın Vox partisinden Santiago Abascal "Taliban teröründen kaçan Afganlar komşu ülkelerden destek bulmalı" dedi. Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitarachi Türkiye'nin Afganların kalması için güvenli bir yer olduğunu düşündüğünü belirtti. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Afganistan'daki gelişmelerin "sonuçlarını tek başına Avrupa'nın üstlenemeyeceği" konusunda ısrar etti.
Altı AB hükümeti Afganlıların bu ülkelerde kalması için Pakistan ve İran ile iş birliğinin artırılması konusunda ortak çağrıda bulundu. Daha geniş anlamda, AB içişleri bakanları AB Komisyonu'nu komşu ve transit devletlerin yalnızca Afgan mültecileri kabul etmekle kalmayıp, bölgeden ayrılmalarını önlemek için Türk usulü adımlar atmaları koşulu ile AB fonu alacağı bir plan hazırlaması için görevlendirdi. Die Welt gazetesinde Christoph B. Schiltz'e göre bu komşular Özbekistan ve Pakistan'ı da içeriyor.
Sorun şu ki, Afganistan'ın altı komşusundan hiçbiri Afgan mültecileri kabul etmeye istekli değil. Hollanda'nın Trouw gazetesinde yayınlanan bir makalede şunlar yazıyor:
Pakistan, Afganistan ile sınırlarını büyük ölçüde kapalı tutuyor ve Pakistan tarafından kabul edilen Afgan mülteciler akrabaları tarafından barındırılıyorlar. Son kriz başladığından beri Pakistan hiçbir Afganlıya mülteci statüsü vermedi. Pakistan Dışişleri Bakanı Shah Mahmood Qureshi ülkesinin mülteci alacağına dair hiçbir ihtimal görmediğini söyledi.
Afganistan'ın güneydeki komşuları daha da katı: Afganları hiç istemiyorlar. Özbekistan son haftalarda yaklaşık 400 Afgan'ı kabul etmesine rağmen şimdi onları geri göndermenin yollarını arıyor—Taliban ile müzakerelerin ardından geçen hafta 150 mülteci Afganistan'a geri gönderildi. Bu nedenle daha fazla mültecinin kabul edilmesi söz konusu değil.
Tacikistan da daha fazla mülteci almakla ilgili hiçbir şey duymak istemiyor ve salı günü Amerikalılarla sınır güvenliğini daha da artırmak için bir anlaşma imzaladı. Komşu Türkmenistan da sağlık nedenleriyle mültecileri reddediyor, ülke yeni korona vakaları gelmesini istemiyor. Afganların gidebileceği bir diğer ülke İran ancak bu ülke yeni bir mülteci akınına ev sahipliği yapmak konusunda isteksiz.
Sonuç
Batı, dünyadaki mülteci ve ekonomik göçmen nüfusunun çoğu için tercih edilen bir yer olmaya devam ediyor, yine de bu kolay varsayımın sorgulanması gerekiyor.
Göçmenlerin bakış açısından ise daha tanıdık dilsel, iklimsel, ekonomik, sosyal ve dini çevre ve koşullar onların gelişmesine izin verecektir. Coğrafi ve kültürel olarak daha yakın olan, daha iyi iş bulabilecekleri ve yeni hayatlara başlayabilecekleri ülkelere yönelmesi gereken Müslüman göçmenler için Hıristiyan çoğunluklu gelişmiş ülkelere ulaşmak için düşünmeden hareket etmek asla uygun değil.
Ev sahibi ülke açısından bakıldığında, zorlu göçmenler kuyruğunun görünür bir sonu yok: Dün Suriyeliler, bugün Afganlar, yarın İranlılar, Yemenliler, Tunuslular ve bir sonraki gün Sahra altı Afrikalılar. Toplamda, Batı'ya gitmek isteyenlerin sayısı potansiyel olarak Batı'nın 1.150 milyon nüfusunu geçebilir. Batı medeniyeti ayakta kalacaksa göçmenler esas olarak kendi kültür bölgelerinde kalmalılar.
Herkesin iyiliği için sıkıntılı göçmenlerin kendi kültür bölgelerine yönlendirilmelerine acilen başlanması gerekiyor.
Sayın Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır.