Taavi Minnik röportajı.
Eesti Päevaleht: Alman yazar Thilo Sarrazin Müslüman ve Afrikalıların çoğunluğunun tamamıyla farklı kültürel geçmişlerden geldikleri için Batı toplumuna entegre olamayacaklarını öne sürüyor, katılıyor musunuz?
Daniel Pipes: Katılıyorum ama bunu sorunun sadece yarısı olarak görüyorum. Diğer yarısı ise birçok göçmenin, özellikle Müslümanların kendi kültürlerini ve yaşam tarzlarını Batınınkilere tercih etmesidir. O yüzden, bazı göçmenler entegre olmak konusunda sorun yaşıyorlar ve diğerleri entegre olmayı reddediyorlar. Buna gelişmiş ülkelerde mevcut nüfuslarını sürdürmede yetersizlik anlamına gelen neredeyse evrensel düşük demografik oranları ekleyin, o zaman Batılı ülkelerin neden derin bir medeniyet kayması ile karşı karşıya olduğunu görürsünüz. Ben şahsen Müslüman ve Afrikalı kültürlerinin (Somali mesela, isteyen var mı?) bir kombinasyonunda yaşamayı hoş karşılamadığım için bu son derece rahatsız edici bir ihtimal.
EP: Batı dünyası gerçeğe dayalı tartışmalardan gurur duyuyor, neden Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da İslami kültürün çeşitli yönlerini (kadınlara yönelik tutumlar gibi) ya da Müslüman ülkelerden göç ile ilgili sorunları tartışmak neredeyse bir tabu haline geldi?
DP: Bu tabu sadece Sol kanatta var, Sağ bu problemleri tartışıyor. Tabu evrensel gibi görünebilir çünkü Sol hemen her yerde (sadece Macaristan bir istisna olarak öne çıkıyor) sağdan daha fazla kültürel bir güce sahip ve sadece sosyal medyada değil aynı zamanda günlük hayatta (mesela banka hesapları gizemli bir şekilde kapanır) da göz korkutabilir ve etkisiz hale getirebilir. Sağın oldukça yetenekli analistleri ve politikacılar var, gazetelerden sosyal medyaya, üniversitelere kadar daha güçlü platformlara ihtiyacı var. Girişimciler ve hayırseverler nerede?
EP: Bu konular ne zaman tabu oldular?
DP: Kesin bir tarih veremem ama bugün ile Rushdie olayının patlak verdiği 1989'daki durum arasındaki tezat çarpıcı. O zamanlar Sol Ayetullah Humeyni'ye Sağdan daha sıkı bir şekilde karşı çıktı. Değişim sonraki on yılda gerçekleşti.
EP: Gazeteciler ve aktivistler yasadışı göçmenler teriminden kaçınarak mülteciler, sığınmacılar ve belgesiz göçmenler gibi terimler kullanarak durumu kasıtlı olarak kafa karıştırıcı bir hale mi getiriyorlar? Eğer öyleyse, neden?
DP: Evet, bu yukarda tartışılan aynı sorunun bir parçası; Sol sınırları ihlal eden davetsiz, istenmeyen, yasadışı göçmenlere karşı muhalefeti yumuşatmaya çalışıyor. Bunu terimleri manipüle ederek, yasadışıları sempatik göstererek, sonra onları kahramanlara ve kurbanlara dönüştürerek yapıyor. Bu neredeyse her yerde seçkinleri ikna eden iddialı bir proje ama diğerlerini daha az ikna ediyor.
EP: Batı'daki Müslümanlara ait "kurtarılmış bölgeler" bir mit mi yoksa gerçek mi?
DP: Doğru kişiye soruyorsunuz. 2005-15 yılları arasında Avusturalya, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'da ağırlıklı olarak Müslüman olan 29 bölgeyi ziyaret ettim. Bu ayırt edici alanları nasıl tarif edeceğim konusuyla alenen mücadele ettim ve sonunda bu bölgelerin karmaşıklığını en iyi özetleyen "kısmen girilmez bölgeler" terimini seçtim, yani "sıradan zamanlarda sıradan ziyaretler için erişilebilir olması ya da gerginlik sırasında hükümet yetkililerine açık olmaması. Ayrıca girilemezliğin derecelendirdiği yerler var, saldırıların daha sık ve şiddetli ve bunun daha az olduğu yerler."
EP: Neden İsveç, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde daha önceki göçmen nesillerin arkasından gelenler daha öncekilerden daha İslamcı davranıyorlar?
DP: Çünkü 1990'lı yıllardan önce göç eden nesil genellikle kabul gördüğü ve iş bulduğu için şükran duydu ve bu nedenle pratik konulara odaklandı. Onların Batı'da doğan çocukları ve torunları neredeyse hiçbir minnettarlık göstermiyorlar aksine kızgınlık hissetme eğilimindeler. O zaman İslamcı ideoloji bu kızgınlığı haklı çıkarıyor ve daha da geliştiriyor.
EP: Fransız yazar Renaud Camus tarafından ileri sürülen Büyük Yer Değiştirme Teorisi, Batılı nüfusların kitlesel göç yoluyla Batılı olmayanlar tarafından demografik ve kültürel olarak yer değiştirme sürecinde olduğu fikri hakkında ne düşünüyorsunuz?
DP: Sol, rutin olarak bu teoriye "beyaz üstünlükçülük" diyor ama fikir sağduyuyu açıkça ifade ediyor. Seçkinlerini seçmenleri Müslümanlar ve Afrikalılar için tanınmaz hale getirecek kadar değiştirmeyi planladığı gibi bir komploya inanmıyorum, ama bu seçkinlerin Müslümanları ve Afrikalılar getirerek kendi suçlu vicdanlarını rahatlatmaya istekli olduklarını görüyorum. Batı'nın üç günahı olan ırkçılık, faşizm ve emperyalizm bundan daha iyi nasıl iyileştirebilirler?