Bugüne kadar İslamcı iktidar şiddet ve diktatörlük demekti; acaba daha hoşgörülü bir şeye dönüşebilir mi?
Başka bir deyişle: eğer Ruhullah Humeyni ve Usama Bin Laden'in zalimlikleri onları geçmişin, Recep Tayyip Erdoğan ve Muhammed Mursi'nin otokrasileri onları günün adamları yapıyorsa; yarının İslamcıları – bir halifenin iktidarı altında İslami hukukun sürekli ve küresel boyutta uygulanmasının peşinden koşan Müslümanlar – demokrat ve insancıl hale gelebilirler mi?
Son 13 yılda İslamcılık önemli ölçüde gelişti. 2001'e kadar İslamcılık taraftarı olmak suçlu, terörist ve devrimci olmak ile aynı anlama geliyordu. Bu ruhla 11 Eylül'den üç gün sonra bir çok İslamcı "görünüşte barışçıldır ama hepsi potansiyel katil olarak dikkate alınmalıdır" diye yazdım.
İslamcıların güce ulaşmada seçim sandığını silahtan çok daha etkili bulduğu günümüzde bu sözler oldukça modası geçmiş görünüyor. Şüphesiz ki, terörizm ve baskı ISIS ve Boko Haram gibi zalim gruplar tarafından hala geniş anlamda uygulanmaya devam etmekte. Ancak, İslam'ın bazı reformları da hali hazırda uygulamaya konmakta.
Günümüzdeki iki tarafı keskin sorun hükümet şekli ile ilgili: İslamcılar sadece terörizmden siyasete değil aynı zamanda diktatörlükten demokrasiye geçiş yapabilirler mi? Özlerinin bir parçası olarak görünen üstünlükçülük, savaşçılık, ahlaksızlık, kadın düşmanlığı ve Yahudi aleyhtarlığını ortadan kaldırabilirler mi? Değişimin gerçekleştiğini gösteren örnekler:
Türkiye'de bir kaç önemli İslamcı – özellikle ülkenin en etkili İslamcı organizasyonunun lideri Fethullah Gülen ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül – agresif diktatörlükten uzaklaşarak değişiyorlar. Örneğin, Gülen Türk hükümetinin İsrail'e karşı 2010 Mavi Marmara olayındaki rolünü eleştirdi. Gül'ün Gezi Parkı eylemlerinin anlayışla karşılama isteği Başbakan Erdoğan'ın gaddar tepkisi ile zıtlık içindeydi.
Gül'ün (başını örten) eşi Hayrünnisa 2010 yılında Londra'yı ziyaret etti ve ilkokula giden kız öğrencilerin başörtüsü giymesi konusundaki düşünceleri sorulduğunda "Bir kız çocuğu o kadar küçük yaşta başörtü giyip giymeme kararını kendi başına alamaz. Bu konuya yeterince olgunlaştıktan sonra kendi karar vermelidir" cevabını verdi. Gül'ün iktidarı altında Türkiye'nin şu anda mış gibi yapan AK Partisi gerçekten de ağzına içki koymayanların, mütevazi giyimli kadınların, Osmanlı etkisindekilerin ve kapitalistlerin toplumsal anlamda muhafazakar bir hareketi haline gelebilir mi? Ya da Gül de Erdoğan kadar agresif mi olacaktır?
İran'da Hasan Ruhani'nin ılımlı İslamcılık sözü normalliğe özlem duyan seçmenlerin hoşuna gitti. Bunun belirtisi olarak, İran'da başörtüsü geçmişin sade ve gösterişsiz elbiselerinden farklı bir şekilde gelişti. Şimdi, İranlı kadınlar tasarımcı Farnaz Abdoli ve onun Poosh koleksiyonunun önderliğinde bir nesil önce hayal etmesi bile imkânsız olan moda tercihlerinin keyfini çıkarmaktalar.
Ürdün'de Zemzem Girişimi "İslami söylem üzerindeki tekele" karşı çıkarak ve İslam'ın "dini, mezhepçi, siyasi ve radikal çoğulculuğu vurgularken bütün milleti kapsayan kültürel bir çerçeveye" sahip olması çağrısını yaparak Müslüman Kardeşlerden koptu.
Mısır'da genç eylemcilerin bir çoğu Mursi'nin gücü ele geçirmesini tanımadı. Sözcü Hamza Zoba'a Müslüman Kardeşleri "suç işlemek" ve "tek başına iktidar olma tuzağına" düşmekle suçladı. Giza'daki bir lider, Ali Khafagy "Liderlerimizi hesap vermek için sorumlu tutacağımız ve değişim talep edeceğimiz zaman gelecek. Ve değişiklikler olmalıdır. Bizim daha açık fikirli, herkesle çalışmaya daha istekli insanlara ihtiyacımız" diye savundu. Bir gözlemci, Tarık Osman kardeşliğin diktatörce dürtülerini bastırmayı başardığını ve "neredeyse tanınmayacak derecede" değiştiğini öngörmekte.
Tunus'ta iktidardaki Ennahda partisi krizle karşı karşıya olduğu için Başkan Yardımcısı Abdülfettah Moro, parti solcu rakibi Nidaa Tounes ile çalışırken İslamcı olmayanlarla uzlaşmaya konusunda alışılmadık bir açıklık göstermiştir.
Yıllar boyunca faşizm ve komünizm gibi İslamcılığında doğasında diktatörlük olduğunu, üçünün de radikal ütopik bir zihniyet, devletin yüceltilmesi ve küresel hegemonya arzularının olduğunu iddia ettim. Dudak bükerek ılımlı İslamcıyı ılımlı Nazı ile karşılaştırdım. Erdoğan ve Usama Bin Laden farklı taktikler kullanırken, ikisinin de aynı ortaçağ yasalarını uygulamayı arzuladıklarına dikkat çekerim.
Komünizm evrim için iki olası yol önerir. 1968 Prag Baharında Alexander Dubček çok partili siyaset, bol tüketim malları, konuşma ve hareket özgürlüğü içeren komünist bir düzen anlamında "insan çehreli bir sosyalizm" inşa etmeyi amaçladı. Çin Komünist Partisi radikal bir Marksist olmayan kapitalist patlamaya imza attı.
İslamcılığın son derece modernlik karşıtı ve otoriter doğası benim bu ideolojiden medeni ve değerli bir şey çıkabileceği konusunda büyük ölçüde kuşku duymama neden olmakta; büyük olasılıkla, son dönemdeki olumlu gelişmeler sadece ustaca bir planlamadır ve kalıcı değildir. Ancak, bundan sonra İslamcılığın değişme ve bir şekilde gelişme olasılığını mutlak bir biçimde reddedemem.
Sayın Pipes (DanielPipes.org) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. © 2014 Daniel Pipes. Tüm hakları saklıdır.