İslam'ın "rayihası dokunduğu her şeyde aşikardır."
—Gustave von Grunebaum
Kur'an-ı Kerim, Müslümanların Ramazan ayının gündüz saatlerinde yemek yemelerini, içmelerini, sigara kullanmalarını ve cinsel ilişkide bulunmalarını yasaklar. Ancak Kur'an-ı Kerim, yirmi-birinci yüzyılın Ramazan'ının boyutları ile ilgili hiçbir şey söylemez: kısaltılmış çalışma saatleri, gece boyunca süren partiler, tatil pastaları, özel televizyon programları, daha az katı rejime sahip ülkelerde tatiller veya daha kısa gün ışığı ile daha serin iklimlere kaçışlar. Kur'an, Ramazan'ın sağlık ile ilgili "perakende üzerindeki etkisi" hakkında bile çok az bilgiye sahiptir. Emirlik Diyabet Derneği başkanı, oruç tutmanın dine itaatkâr Müslümanların daha az egzersiz yapmasına neden olduğunu ve bayram gecelerinde genellikle "kalorisi yüksek ağır ve yağlı yiyecekler" tüketerek "oruçlarını açtıklarında aşırı yeme eğiliminde" oldukları anlamına geldiğini belirtiyor. Bir Suudi anketi katılımcıların yüzde altmışının Ramazan'dan sonra aşırı kilo aldığını bildiriyor.
Bu modern geleneklerin hiçbiri dini yükümlülük değiller, ancak hepsi mantıklı bir şekilde İslam'ın kurallarına uyar. Bir araya geldiklerinde Ramazan'ın yaşanmış deneyimini oluştururlar. Bu örneklerin önerdiği gibi, İslam metinleri ve emirleri açısından görülme eğilimiyle beraber aynı zamanda geleneklerin ve yeniliklerin karışımı çok daha büyük bir şeydir. Bir bütün olarak İslam medeniyetini oluşturlar.
İslamileştirme
1960'larda tarihçi Marshall G.S. Hodgson bu daha büyük fenomeni tanımlamak için İslamileştirme deyimini kullandı. Tanımladığı üzere, İslamileştirme,
doğrudan doğruya dine, İslam'ın kendisine değil, hem Müslümanların kendi aralarında hem de hatta gayrimüslimlerin arasında bulunan tarihsel olarak İslam ve Müslümanlar ile ilişkilendirilen sosyal ve kültürel bloğa
atıfta bulunuyor. Hodgson, "İslam-İslamileştirme" eşleştirmesini "İtalya ve İtalyan tarzı' üzerinden modellendirdi. Bu kavram, İslam'ın günlük yaşam üzerindeki üstü kapalı etkisini anlamaya büyük ölçüde yardımcı oluyor.
İslamileşmiş geleneklerin üç temel kaynağı var: sadaka sunmak ya da köpekleri kirli görmek gibi genel emirler veren Kur'an ve Hadisler (İslam peygamberi Muhammed'in sözleri ve eylemleri), ikincil kurallar ekleyerek kasti olmayan ihlal olasılığını azaltan "koruyucular" (ihtiyat)—örneğin, burka (her şeyi kapatan giysi) kadınların iffeti hakkında çok anlamlı Kuran ayetini (24.31) referans alır ve işi sağlama almak için kadınların hareket halindeki çadırlara dönüştürür. Sonuçta genel bir zihniyet standart bir uygulama haline gelebilir. Müslümanların gayrimüslimler üzerindeki üstünlüğü hakkındaki Kuran'daki vaizler Müslüman yönetimini kabul eden Yahudiler ve Hıristiyanlar için mevcut olan ikinci sınıf bir vatandaşlık olan zımmi statüsünde kodlanmıştır.
İslamileşmiş gelenekler soyut İslami yasaları (Şeriat) gerçek Müslüman uygulamalarıyla birleştirir. Diğer bir deyişle, dinin formel gereklilikleri İslam'ın emirlerini beklenmedik, plansız ve bazen şaşırtıcı şekilde esneterek çok daha geniş bir gelenek yapısı için dar bir temel sağlayarak genişletir.
Böylece İslami bir hac olan yıllık Mekke'ye hac yolculuğu Müslümanlar için bir aktarma noktası işlevi gören eşsiz bir buluşma yerine dönüştü. Bu İslami görüşlerin Mekke'den Fas'a, Batı Afrika, Libya, güneybatı Hindistan, Bengal, Endonezya ve Çin'e yayıldığı on-sekizinci yüzyılda olduğu gibi fikirler olabilir. Fildişi gibi lüks tüketim mallarının ya da plastik ve pirinç gibi bitkilerin ticareti de olabilir. Son olarak menenjit, deri ülseri, bulaşıcı ishal, solunum yolu enfeksiyonları ve çocuk felci gibi hastalıklar da.
İnsan vücudunun sanatsal olarak temsil edilmesinin Kur'an tarafından yasaklanması bitkisel, geometrik tasarımlara ve Arap yazısına dayalı sanatsal motiflerin gelişmesine yol açtı. Sonuç soyut ve tanınabilir bir stildir. Tarihçi George Marçais dünyadaki sanatsal hazineleri gösteren bir kitabı öylesine karıştıran birinin İspanya'dan bir duvar panosu, Mısır'dan resimli bir Kur'an ya da İran'dan oymalı bakır kase gibi Müslümanlar tarafından yapılmış eserlerin bazı ortak özellikler paylaştığını sezgisel olarak göreceğini belirtiyor: "Bunlardan herhangi birinin hangi ülkede yapıldığını belirlemeden, biri için bile onları İslam dünyasından başka bir yere atfetmeye meyletmezsiniz."
Alkol dünya çapında kutlama, teselli etme veya dikkat dağıtmak için tüketilir ama Müslümanlar, İslami yasak nedeniyle sarhoş edici olmayan başka bir eşdeğere yöneldiler, şeker. Bu nedenle, Müslümanlar arasında şeker tüketimi tarihsel olarak yüksek olma eğiliminde olmuştur. Josie Delap'ın belirttiği gibi,
Dubai'de bir fırt içki içemiyorsanız bir milkshake barda kalabalığı yara yara ilerleyebilir ve çikolatalı dondurma karışımını hızlı hızlı içerek kafayı bulabilirsiniz. Akşam yemeğinden sonra aperatifin yerini tatlandırılmış çay, meyve suyu ve şeker kamışı sokak köşelerindeki meyhane ve barların yerine alır.
Şeker dini bayramların bile ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir: "Ramazan tatlıların önemli bir rol oynadığı bir gece ziyafetine neden oluyor. Türkiye'de Ramazan'ın sonunun kutlandığı Ramazan Bayramı Şeker Bayramı olarak da bilinir."
Domuz eti yasağı bir dini gelenek ve İslamidir ancak sonuçları coğrafi olarak İslamileşmiştir. Domuz eti tüketilmemesi domuzların yok almasına yol açtı ve bu da coğrafyacı Xavier de Planhol'un açıkladığı üzere, "ağaçlık alanları koyunlara ve keçilere açtı ve böylece dolaylı olarak feci bir ormansızlaşmaya neden oldu. Bu, özellikle Akdeniz bölgesindeki İslam ülkelerinin seyrek ağaçlı manzarasının temel nedenlerinden biridir." Ya da İsrail'in ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann'ın gözlemlediği gibi, "Araplar sıklıkla çölün evladı olarak anılıyorlar. Çölün babası olarak anmak daha doğru olur." Akdeniz'de bakıldığında, Sicilya'nın batısındaki Marsala çevresindeki bölge yıllık ortalama 45 cm. yağış almaktadır ancak yılda ortalama 50.80 cm. yağış alan Tunus çevresindeki yakın bölgeden belirgin şekilde daha yeşildir. Kur'an'daki beslenme buyruğundan çölleşmeye geçişe dikkat edin, kutsal komutların ekolojik zarara yol açması amaçlanmadı ama oldu.
Bu rastgele etkilerin ötesinde, İslamileşme uygulamaları Müslümanların modernleşmesini engellemede çok etkili oldu. Üç tür ilişkiyi etkilediler: kişisel, Müslümanlar arası ve Müslüman olmayanlarla ilişkiler.
Kişisel İlişkiler
İslami kuralların kadın-erkek ilişkileri hakkında söyleyecek çok şeyi var; İslamileşmiş kalıplar daha sonra bunları büyük ölçüde aile yaşamının pek çok yönüne doğru genişletir.
İslami metinler kadınların cinsel ilişkiden erkekler kadar ya da erkeklerden daha fazla zevk aldığını varsayar. Buna göre, İslam kadın arzusunu kadınları erkekleri av haline getiren yırtıcılara dönüştüren bir şey olarak tasvir eder. Kadınlara erkekler üzerinde Tanrı'nın gücüne rakip olacak bir güç verdiği öne sürülen kadın şehveti düzensizlik için önemli bir güçtür. Böylece, kadın cinselliği sosyal düzeni tehdit etmekte ve onu kontrol altına almak için muazzam bir çabaya neden olmaktadır. Kadın cinselliğini bastırma zorunluluğu cinsiyetler arasındaki teması ayırmak ve en aza indirgemek için tasarlanmış bir dizi İslamileşmiş adeti açıklar: kadınların yüzünü ve vücutlarını örtmek, kadınları konutlarına (harem) hapsetmek, asansör ve restoranlarda olduğu gibi soysal ayırım ve güçlü bir anne-oğul bağına göre zayıf bir karı-koca ilişkisi.
Kadın şehveti ile mücadelenin iki yönü özel bir bahsi hak ediyor. İlki kadın sünneti (FGM) cinsel ilişkiyi acı verici hale getirerek kadınların cinselliğini doğrudan bastırır. Latin Amerika'daki önemsiz istisnalar dışında yalnızca Müslümanlar ve Kıptiler gibi Müslüman olmayan komşuları arasında görülür. Bir zamanlar Somali, Irak ve Hindistan gibi yerlerle sınırlıyken şimdi Batı'ya örneğin İsveç, Birleşik Krallık ve Michigan'a kadar uzanıyor.
İkincisi, bazı Müslüman kadınlar erkeklerden tamamen ayrılmak için kendilerine ve yeni doğanlarına sağlık sorunları açan başlarını ve vücutlarını tamamıyla örten (peçe ve burkalar) giyiyorlar. Kıyafetleri egzersizi zorlaştırıyor ve obeziteyi artırıyor. Yetersiz güneş ışığı çarpık bacak, kalınlaşmış ayak ve el bilekleri, kas ve kemik ağrısı, doğum sırasında pelvik kırılma, bunama, raşitizm, kemik yumuşaması ve bazen de çoklu doku sertleşmesine neden olan D vitamini eksikliğine yol açıyor. Ayrıca kızarıklıklar, baş ağrıları ve solunum yolu hastalıkları ve hatta bazen boğulma ile sonuçlanıyor. Bebekler nöbetler, büyüme geriliği, kas zayıflığı ve kırıklardan mustarip oluyorlar.
Çok eşlilik İslamidir ancak sonuçları İslamileşmiştir. Kocalarının başka bir kadınla evleneceğinden endişe eden kadınlar sürekli kaygı yaşarlar, öte yandan kocalar evlilikteki sahip oldukları muazzam gücün keyfini çıkarırlar. Çok eşlilik aynı zamanda çok eşli evlilikler yapan kadınlar nedeniyle bekar kalan erkekleri tasvir eden erkek fazlalığı denilen soruna yol açar. (Eski zamanlarda yeni doğanları öldürerek ya da günümüzde ultrasonografik testler ve kürtaj yoluyla kız çocuklarının katli cinsiyet dengesini daha da bozuyor.) Erkek fazlalığının varlığı artan suç ve şiddete yol açarken bu huzursuz nüfusu ortadan kaldırmaya istekli yöneticileri daha fazla savaşma meyilli yaparlar.
Erkek vasi (wilayat ar-rijal) sistemi yakın erkek akrabaya (dede, baba, erkek kardeş, koca, kuzen, oğul ve hatta torun) bir kadının hayatındaki, evden ayrılmak, eğitim almak, tıbbı yardım almak, seyahat etmek, çalışmak ve evlenmek gibi önemli kararları verme yetkisi verir. Bu ruh haliyle bazı geleneksel Müslüman evlilikler damat ve gelinin vasileri olan iki erkek arasında gerçekleşir. Sadece Suudi hükümeti yasal bir yapı olarak vasiliği dayatmış olsa da bu İslamileşmiş kurumun yalnızca kadınlara çocuk muamelesi yapıldığı değil aynı zamanda gücü kötüye kullanmaya davet eden pek çok Müslüman toplumda gizlice uygulandığı görülebilir.
Kur'an yaptırımları (4:22-24, 33:50) birincil derecede kuzenle evliliği teşvik etmez. Kabile gelenekleri ve tarihsel uygulama kızların onurunu, doğurganlığını ve finansal kaynaklarını aile içinde sürdürülmesi için bu uygulamayı Müslüman toplumlarda yaygınlaştırır. Elli nesilden daha fazla süren bu tür evliliklerin genetik sonuçları haddi hesabı olmayacak kadar zararlı, daha az bilişsel yeterlilik ve Akdeniz anemisi, orak hücre anemisi, spinal müsküler atrofi, şeker hastalığı, sağırlık, dilsizlik ve otizm gibi bozukluklara yol açmıştır. Bir istatistikten alıntılamak gerekirse, Birleşik Krallık'taki etnik Pakistanlıların doğumları toplam doğumların yüzde 3'ünü ancak genetik hastalıklar Pakistanlı çocukların yüzde 30'unu oluşturuyor.
İslami doktrinde hiçbir şey ailenin itibarı üzerinde algılanan bir lekeyi temizlemek için işlenen aile cinayetleri olarak tanımlanan (genellikle genç kadınlar bazen yaşlı kadınlar ya da erkekler) namus cinayetlerini onaylamaz. Bu uygulama, bekarete yoğun bir odaklanma ve cinsel davranış üzerindeki katı kısıtlamalar ile aile onuru üzerindeki artan vurgunun bir araya gelmesi ile ortaya çıktı. Sonuç, şimdi Batı'da meydana gelen bir cinayet salgınıdır. Gerçek suçlara ek olarak, bu cezanın korkusu Müslüman kadınlar üzerinde çok büyük bir psikolojik zarar yaratmaktadır.
Son olarak, kadın-erkek ilişkilerinden alakasız olarak İslam hukukunda Muhammed'in hayatındaki bir olaydan (evlatlık oğlunun eski karısıyla evlendi) türetilen yetimlerin (kafala denilen) bir statüsü vardır. Aşağı bir statüye yol açmamayı amaçlamakla birlikte sonuç bu oldu: Müslüman yetimler Batı'da yaşayan Müslümanlar tarafından bile ayrımcılığa maruz bırakılıyor.
Müslümanlar Arası İlişkiler
İslam yönetenlerden gerçekçi olmayan yüksek beklentiler yaratır (örneğin, sadece düşük oranlarda elverişsiz vergilendirme yapmalarına izin vermek) ki, bu da neredeyse bu yöneticilerin her daim Şeriat'ı ihlal etmesine neden olur. Buna karşılık Müslüman tebaa yöneticilerini reddeder ve onlar için çalışmaktan kaçınırlar. Modern öncesi zamanlarda bu isteksizlik Müslüman hükümranları sınırlarının ötesinden idari ve askeri personel aramaya iten bir personel krizi yaratıyordu. Tercih ettikleri yöntem Afrika, Kafkaslar ve Balkanlar gibi yerlerden gelen köleleri sistematik olarak elde etmek, eğitmek ve konuşlandırmaktı. Gerçekten de köle yöneticiler ve askerler MS 800-1800 yılları arasında İspanya'dan Bengal'e kadar İslamileşmiş devlet idaresinin temel dayanağı haline geldi.
İslam iktidarın barışçıl geçişi için hiçbir kural ve halef için kılavuzluk sunmaz—bugün hala Sünni ve Şiiler Muhammed'in meşru halefi konusunda tartışmaktadırlar—ve hanedan halefiyeti ile ilgili tekrarlayan sorunlar İslamileşmiş siyasi istikrarsızlığı artırmıştır. Modern öncesi zamanlarda en büyük evlat olma hakkı sisteminin yokluğu Memluk kölelerinin Mısır'da hükümdar olarak efendilerinin yerine alması ve Osmanlı saltanatında kardeş katli gibi tuhaflıklarla sonuçlandı. Modern zamanlarda, demokrasinin eksikliği Suriye'nin bir yılda dört cumhurbaşkanıyla övünmesine (1949), Suudi ailesinin kaotik hükümran ağacına ve Arap diktatörlerin oğullarını halef olarak atama çabalarına katkıda bulundu.
İslam'ın kuralları bir kabile ortamındaki kökenlerini yansıtır, ancak yedinci yüzyıl Arabistan'ı günümüzün Kahire ve İstanbul gibi metropollerinden ne kadar uzak olursa olsun, kabile tahakkümleri hala kudretli bir güç olmaya devam ediyor. Aile ve kabile dayanışmasına dayanan İslamileşmiş kabile kodu gerici bir özdeyişle özetlenebilir, "Ben kardeşime karşı, ben ve kardeşlerim kuzenlerime karşı, ben, kardeşlerim ve kuzenlerim dünyaya karşı." Ya da Usama bin Ladin'in formülasyonu ile, "İnsanlar güçlü bir at ve zayıf bir at gördüğünde, doğaları gereği, güçlü atı seveceklerdir." Bu zihniyet bireycilik, geleneksel değerler ve hukukun üstünlüğü gibi modern düşüncelerle çelişirler. Bu zihniyet anemik kurumlara, zayıf ekonomik performansa, askeri zayıflığa ve tiranlığa yol açar.
Diğer İslamileşmiş kalıplar iç değişim değil fetihler yoluyla hanedanların kurulması, güce yol açan zenginlik değil zenginliğe yol açan güç, belediye yönetimlerinin zayıflığı ve buna bağlı olarak şehirlerdeki yetersiz düzenlemeler ve resmi mevzuattan değil geçici kararlar ile çıkarılan yasalar vardır.
Gayrimüslimler ile İlişkiler
Kutsal İslami metinler Müslüman üstünlük, başkalarının inancı ve uygarlığını küçümseme ve gayrimüslim yönetime yönelik tiksinti duygusunu teşvik ederler. Modern zamanlarda, İslamileşmiş tutumlar Müslümanların kafa kesme ve kölelik uygulamalarını sona erdirmelerini, Batı'dan öğrenmelerini, küresel ekonomik sisteme katılmalarını ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde ilgilenmelerini engelledi.
Kur'an (8:12 and 47:4) kafa kesmeyi onaylar; İslami gelenek Muhammed'in Beni Kurayza kabilesinden yedi-yüz Yahudi erkeğin kafasını kestiğini ve böylece gelecekteki Müslümanlar için bir emsal ve model oluşturduğunu kaydeder. Bu İslamileşmiş adet korku salmak ve siyasi avantaj elde etmek gibi ikili hedefe sahiptir. Murabıtlar, Osmanlılar ve Suudiler de dahil olmak üzere büyük devletler aynı şeyi yaparak bu ceza yöntemini hem gayrimüslimlere hem de Müslümanlara karşı kullandılar. Son zamanlarda, kötü şöhretli Irak ve Suriye İslam Devlet Devleti (İŞİD) bu uygulamayı yeniden canlandırdı.
İslam, modern öncesi uygarlıkların çoğunun yaptığı gibi, köleliğe izin verdi; ancak bugün bu sadece Müslümanlar arasında önemli bir fenomen olmaya devam etmektedir. Uzun zaman önce Kur'an ve Sünnet'ten kaynaklanan düzenlemeler İslamileştirilmiş bir Müslüman üstünlüğü anlayışına uydukları için varlıklarını sürdürmektedirler. Kölelik o kadar İslamileşmiş bir kurum ki, ana akım bir Suudi dini şahsiyet kölelik kurumunu reddetmenin İslam'dan dönmek anlamına geldiğini iddia ediyor. Bir anket köleliğin sekiz Müslüman ülkede, İslam Devleti (İŞİD) ve daha küçük biçimlerde başka yerlerde bulunduğunu tespit ediyor. Kölelik son zamanlarda Batı'da yaşayan Müslümanlar arasında da, köle sahibi olmakla suçlanan bir kraliyet mensubu, bir diplomat ve hatta bir öğrenci ilgili sık skandallarla ortaya çıktı.
Acı ve kabaca eşit bir Müslüman-Hıristiyan rekabeti İslam'ın kökeninde başladı ve bin yıl boyunca devam etti. Avrupalı Hıristiyanlar öne çıkıp, 1764-1919 arasında Müslüman çoğunluğa sahip bölgelerin çoğunu fethettiklerinde, Müslümanlar onlardan bir şey öğrenmeyi özellikle zor buldular. Uzak, içine kapanık Japonlar yeterince "Felemenkçe" öğrenmeye doyamıyorlardı ancak yakınlardaki Osmanlılar matbaaya izin vermek için neredeyse üç yüzyıl beklediler. Bu yavaşlık ve isteksizlik özellikle eski Yugoslavya, Nijerya, Lübnan, Hindistan, Malezya ve Endonezya gibi Müslümanların ve gayrimüslimlerin Avrupalılar ile aynı anda temasa geçtiği her yerde Müslümanların İslamileşmiş modelinin geride kalmasına neden oldu.
Tam anlamıyla İslami bir hayat sürmek Şeriat'ın tam olarak uygulanmasını gerektirir, bu da yönetici olarak dindar bir Müslüman'ın yönetici olmasını gerektirir, bunun tersine gayrimüslim bir yöneticinin yönetimi altında yaşamak göç veya direniş gerektirir. Aynı şekilde gayrimüslimler yönetimdeyken Müslümanlar en isyankâr tebaadır. Modern zamanlarda bu Cezayir'de Fransızlar, Libya'da İtalyanlar, Türkiye'de Yunanlılar, Gazze'de İsrailliler, Sudan'da İngilizler, Eritre'de Etiyopyalılar, Irak'ta Amerikalılar, Afganistan'da Sovyetler, Keşmir'de Hintliler, Rakhine'de Birmanyalılar, Pattani'de Taylandlılar, Xinjiang'da Çinliler, Mindanao'da Filipinliler için sorun anlamındaydı. İsraillilerin özellikle Filistinlilerin kullanması için arkalarında bıraktıkları seraların Gazzeliler tarafından yağmalamasında sembolize edildiği gibi, yabancı fatihlere karşı öfke sıklıkla onlardan öğrenmeyi ve ya onlarla iş birliği yapmayı engelledi.
İslami doktrin Müslüman yönetimi kabul eden gayrimüslimlere (zimmiler) bir dereceye kadar özerklik tanır. Bu durum, aile ve sosyal çevrelerinde, ikamet ve iş yerlerinde ayrı yaşamayı ve kendi hukuk kurallarına uymayı tercih eden bir dini topluluk modeline yol açmıştır. Böyle bir ayrılık, topluluklar arası düşmanca ilişkileri teşvik eder ve dayanışma duygusunun veya ulusal kimliğin gelişmesini engeller. İslami ilkelerden kaynaklansa da bu ayrılık alışkanlıkları, artık Müslümanlar tarafından yönetilmeyen yerlerde bile (örneğin Kıbrıs, Lübnan, İsrail ve Batı Şeria) yerinde kalarak kendi başına İslamileşmiş bir yaşam edinmiştir.
Kuran'ın faizi kınaması ve gayrimüslimlerden uzak durma arzusunun birleşimi, 1930'larda Güney Asyalı İslamcı lider Ebul A'la Mevdudi'ye İslam ekonomisini icat etmesi için ilham verdi. Duke Üniversitesi'nden Timur Kuran tarafından "büyük bir aldatmaca" olarak kötülenen bu buluş yolsuzluğu teşvik ediyor, İslamcılığı güçlendiriyor ve Müslümanların uluslararası ekonomiye entegrasyonunu engelliyor.
Gayrimüslimlere yönelik kutsal metine dayalı düşmanlık, gayrimüslimlerin Müslümanlara karşı paralel bir düşmanlık besledikleri varsayımına yol açar. Modern zamanlarda, bu yansıtma Irak-İran savaşı gibi birçok pratikte sonucu olan komplo teorilerine karşı bir duyarlılık yarattı, çocuk felci aşılarının çocukları kısırlaştırdığına dair şüpheler—çocuk felcini neredeyse sadece Müslümanların başına gelen bir dert yapıyor—ve Batı tarafından yapılan COVID-19 tedavileri konusunda temkinlilik.
Gözlemler
Terminoloji ve kavramlarda dahil olmak üzere İslam'a çok daha fazla aşinalık sayesinde, Hodgson'un yeni terimini ve İslamileştirilmiş düşünceyi halka tanıtmanın tam zamanıdır.[1] İslam medeniyetini, Müslümanların tarihini ve günümüzün zorluklarını anlamaya yardımcı olur.
Pakistan'da Hıristiyan kadınların başlarını örtmeleri, Yemen'de Yahudi erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi ve yukarıda bahsedilen Kıptilerin kadın sünnetini ve çeşitli ülkelerde farklı yaşam biçimleri örneklerinin sergilediği gibi, bazen gayrimüslim komşular tarafından benimsenir. Melkite patriği Gregory III Laham 2005'te İslamileşmiş duyguların özünü şöyle dile getirdi.
Biz bir İslam Kilisesi'yiz. ... İslam bizim sosyal çevremizdir, içinde yaşadığımız ve tarihsel olarak bağlı olduğumuz bağlamdır. ... Biz İslam'ı içerden anlıyoruz. Kuran-ı Kerim'den bir ayet duyduğumda, bana yabancı bir şey eğil. Bu ait olduğum medeniyetin bir ifadesi.
Bazı İslamileşmiş gelenekler Müslümanlar ve onların gayrimüslim komşularına özgüdür. Mukarnas olarak bilinen (at nalı kemerlerden oluşan içbükey bir petek) mimari süsleme sadece Müslümanlar için inşa edilen binalarda bulunur. Aynı şekilde kölelerin asker olarak sistematik kullanımı ve para transferleri için havale komisyoncularına güvenmek Müslümanlara özgüdür. İslami kutsal kitaptaki hiçbir şey bu özel süsleme, askere alma biçimi ya da finansal aracı için çağrıda bulunur; hepsi İslami hassasiyetlerin ve Müslüman ihtiyaçlarının bir karışımından doğar.
İslamileşmiş uygulamalar statik değildir ancak zamanla değişebilirler. Askeri kölelik, iki yüzyıl önce komplo teorileri başladığı zaman zaman öldü. Çocuk felci bu yüzyılda belirgin bir Müslüman hastalığı haline gelirken, kadın sünneti ile ilk kez mücadele ediliyor.
İslamileşmiş adetler özellikle sağlığa zararlıdır; Hac sırasında dolaşan hastalıklar, pasif bir Ramazan yaşam tarzı, kadın sünneti, kuzen evliliği ve tüm vücudu örtme. Neyse ki, bunların hiçbiri dindar Müslümanlar için gerekli değildir.
Sonuç olarak, Müslümanların tam anlamıyla modernleşmeleri için sadece zamanı geçmiş İslami kuralları (çok eşlilik, gerçekçi olmayan vergilendirme, şiddet yanlısı cihat) değil, aynı zamanda İslamileştirilmiş davranışlarını da (kuzen evlilikleri, aşiret kuralları, gayrimüslimlere yönelik bağnazlık) atmaları gerekir. İslamileştirilmiş uygulamalar ileriye giden yolu daha uzun ve daha zor hale getirir. Ancak, Müslümanlar tarihi kuralları ve uygulamaları bir kenara bırakırlarsa, bu yol başarılı bir şekilde seyahat edilebilir. Seçim mümkündür.
Daniel Pipes (DanielPipes.org, @DanielPipes) Orta Doğu Forumu'nun başkanıdır. ©2021. Tüm hakları saklıdır.
[1] 1981 ve 1983 yıllarında yayınlanan kitaplarımda İslamileşme fikrine çok dikkat harcadım. Ama daha sonra daha geniş bir kitleye hitap etmek için terimi terk ettim.